Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"ACI"
Bedenime yayılan ağrıyla üşüyen bedenime sarıldım. Etraf karanlıktı, açtım ama ne gelen vardı ne giden. Yukardan adım ve konuşma sesleri geliyordu. Yaşanan olayları göz ömüme getirerek, ağlamağa başladım. Sorun kuma gitmek değildi, sorun benim evlenmek istemememdi. Hazır değildim, küçüktüm 17 yaşım daha 1 ay önce olmuştu. Evlilik hakta bir şey bilmiyordum bile.
Korkuyordum.
Demir kapının kilit sesini duyduğumda gözlerimi açtım. Omuzlarım, belim karnım her yerim ağrıyordu. Hafif doğrularak kapıya baktım. Yengemin içeri girmesiyle gözlerimi sildim. "Kalk, amcanın konuşacakları var" zar zor ayaklanarak yüzüme dökülen saçlarımı kulak ardıma saldım. Ne konuşacağını biliyordum,ama asla kabül etmeyecektim.
Hoş, bana soran kimse yoktu ama.
Merdivenlerden çıkarak amcamın odasına gittim. Amcam elindeki eti gemirerek yere koydu. "Otur" Ellerini peçeteye silerek bana baktı. "Karar verildi, kararın verilmesinde karşı çıkamayız karşımızda ki adamlar Demirkanlar bizi bir lafıyla yok eder vallaha"
Zorla durdurduğum göz yaşlarım yanaklarıma firar etti. "Amca lütfen vermeyesin beni onlara, ben evkenmek istemem ki" Kapı açıldığında kapının ardından bizi dinlediğini bildiğim yengem ve Dicle odaya girdi.
"Seni yetim! Sana bu zamana kadar bu yüzdenmi sahip çıktık ha? Biz olmazsak kim bilir o kardeşinle hangi çöplüklerdeydin" kalbim sıkışırken hala firar eden göz yaşlarımı elimin tersiyle sildim. "Bi durun be dır dır dır durun hele Demirkanlar verecek son kararı"
Ayağa kalkarak odadan çıktım. Koşar adımlarla dışarı çıktım. Gece gözlü atımı açarak ona bindim. Nereye gideceğimi bilmiyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum kalbime saplanan Acı bir türlü dinmiyordu. Göz yaşlarım rüzgar sayesinde saçlarımı ıslatıyordu. Uzun saçlarım rüzgarda savrurken son hız gidiyordum.
Ürgüpün en büyük kayasına çıkarak attan indim. Ölmek istiyordum çok üşüyordum bu hayatta sevgisiz yaşamaktan. Annemin babamın sevgisi olmadan yaşamak zordu. Ne için yaşıyordum ki? Şirin için ama bu yaşadıklarım çok ağırdı.
Kayanın kenarına geldiğim de ağaca tutundum. Ağaca bağlanmış iplerden dilek ağacı olduğunu anladım. Derin titrek bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Ayağımı atacağım sırada bir el beni tutarak geri çekti. Sert göğüslere çarpdığımda sıkı sıkı yummuş gözlerimi açtım. Siyah düğmeleri açık olan göğüs gördüğümde başımı kaldırdım. Toprak kadar siyah gözlere dikdim kehribar gözlerimi.
Adam o kadar sert ve boş bakmıştı ki ürpermişdim. Bir erkekle heleki tanımadığım bir adamla bu kadar yakın olmak hiç hoş olmamıştı. Bir adım arkaya gittim. Koca elleri belimden süzelerek çekildi. Ellerine bakdığımda dövmeli olan eli havada kalmıştı. Ama sonra yumruk yaparak elini geri cebine saldı.
Gözlerini yeniden gözlerime dikti. Siyah kalın biçimli ve çatık kaşları hafif dalqalı dağınık saçları, hafif sakalı ve sert yüz hatları. Ha bide gece gözleri olan kocaman adamdı.
"Ne yapıyorsun sen aptalmısın?"
Söylediği şeyle kaşlarımı çattım. Ölmekte mi yasaktı? Ama adımı mı attığım an korkmuştum, baya korkmuştum. "Ben, şey size ne?"
Ağzıma ne geldi gevelemiştim. Çatık kaşları dahada çatıldı. "Ölmekmi istiyorsun?" "Yasak mı?" Dedim niye kurtarmıştı ki? "Ölmeğe değer mi?" Değermiydi? Hayatım asla gerçekleşmeyecek hayallerim gitmişti elimden bundan daha fazla ne ola bilirdi ki? "Yaşamaya değer mi?"
Söylediğim şeyle başını Geceye çevirdi. Bense onun ne ile geldiğini görmek için başımı etrafda gezdirdim. Siyah,büyük her halinden pahalıyım diye bağıran bir arabaydı. Odamı buraya gelmişti? Ne tesadüf ama! "Ben gideyim"
Yanından geçerken istemsizce gözlerim kapandı. Kokusu.... Bu neydi böyle? Orman, toprak kokuyordu sanki. Gözlerimi açarak yoluma devam ettim. Ah, bu adamın boyu ne kadar büyükmüş.
Atıma binerek derin nefes aldım. Arkama bile bakmadan şalımı omuzlarıma attım. Eve doğru yol aldığımda aklım hala o adamdaydı. Kimdi o?
Serhat Demirkan' dan
Siyah atına binerek saçları savrulan kıza baktım. Kehribar gözleri geldi gözlerimin önüne. Yolda atın üstüne ağlayarak buraya geldiğini gördüm. Elimi cebime atarak kızdan düşen kolyeyi parmaklarımın arasına aldım. Vermeyi unutmuşum. Zümrüdü Anka, neyse bir daha bir araya gelmeyeceğiz zaten. Niye takip ettim ki?
Zaten sinirim bozuk, töre yüzünden üç gündür sinirim alt üst olmuştu. Nasıl çıkacağım bu işten? Ah dede ah! Böyle bir şeyi niye vasiet ettin ki? Nasıl çiğneyeceğim Töreyi ben! Töre bendim, töre benim namusumdu nasıl çiğneyeyim şimdi ben.