Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"HUZUR"
Bir şey söylemeden evi gezmeye başladım. Evin arka taraflarına gittiğim de ev karanlık olmaya başladı. Ürktüğüm için daha fazla gitmedim. Baya büyüktü evde. O'kadar güzel evdiki,bide tahta kokuyordu. Full cam şişeden dışarı baktığım da havanın biraz karardığını gördüm. Yeniden salona döndüğümde Serhat pozisyonunu değişmeden öylece duruyordu. Galiba kafasını gerçekden dinlemek istiyordu. Serhat bildirmesede kafası çok karışık ve yorgundu.
"Şey ben acıktım" bir şey söylemedi. Gözlerini bile açmadı. Nerden geliyor acaba bu odunluğu?! Ah tabii oğlak burcuydu değil mi şimdi anladım. Mutfağa giderek dolabı açtım. Her şey vardı ama ne yiyeceğimi bilmedim. Bunlar yemek değildi ki? Öyle atıştırmalıktı.
Oflayarak geri geldim. Kapıdan çıkacağım sırada sert göğüse değerek geri sedelendim. "Makarna yap" oldu paşam. İnsan bir rica eder sözde gönlümü alacaktı. "Sen niye yapmıyorsun?" Dolaba yönelerek içki çıkarttı viski bardağına alarak tek yudumda içti. "Sen yap diye" dedi.
"Yapamıyorum demiyorsun da" ağzımın içinde gevelenerek konuştuğum da hafif güldü. "Sosu ben yapayım makarnayı sen" Başımı salladığım da dolaplardan makarnayı buldum. Garip bir histi onla bir arada olmak,yemek yapmak, zaman geçirmek. Fazla Huzurluydu Neydi bu hiss?
Koca elleriyle domatesleri öyle küçük doğramıştı ki, ben bile şaşırmıştım. Ona kenardan baktığım da çok yakışıklı olduğunu bir daha anladım. Yüz hatları sert olmasına bakmayarak küçük gülüşünde bile yok ola biliyordu. Gülüşü zaten mükemmeldi. "Beni incelemekden makarnayı yakacaksın" gözlerimi üzerinden çektim. Nerden anladı ki? Tabii anlar Umay karşısın da durmuş adamı inceliyorsun resmen.
"Yapa biliyormusun diye baktım"
"Her şeyede bir bahanen var kızım" Kızım? Başımı kaldırıp ona baktım. Bu adamda bir şey vardı insanı bir lafıyla bile etkilemeyi heyecanlandırmayı beceriyordu. Makarnayı yapıp masaya oturduk. Çok güzel olmuştu. Masada hiç konuşmayık,benim aklımdaysa yanlız bir soru vardı. Bana inanıyormuydu?
Bilmiyorum ama,neden beni yanlış bir şey yapmışım gibi tanısın ki? Heleki hiç bir suçum olmazken. Çocuktum ya ben çocuk. Daha o gün ne yaşadığımı bile anlamamıştım. Serhat kendine içki dökdüğün de diğer kadehede meyve suyu döktü. Ben niye meyve suyu içiyorum?!
"Bende ondan istiyorum" içkiye baktığın da konuştum. "O sana çok olur" dudaklarımı büzdüğüm de önünde ki içki kadehini önüme koydu. Elime alarak dudaklarıma götürdüm. Bir yudum aldığım da ağzıma gelen acı tatla yüzümü buruşdurarak bardağı geri yerine koydum. Ama o tek yudumda içiyordu?
Kulaklarıma dolan kahkaha sesiyle ağzımda ki yudumu zorla yuttum. "İlk kez mi?" Başımı salladım. Zaten onla yaşadığım her şey ilkti. Ama o bunu bilmiyordu. "Sen meyve suyunu iç ufaklık" meyve suyundan yudum aldığım da ağzımdaki acı tat kayb olmuştu.
"Ben dışarı çıkıyorum, sen otur" hava daha kararmamıştı ama kararacaktı elbet. "Ama ben? Bende geleyim lütfen. Söz konuşmayacağım. Ayağının altında da dolaşmayacağım" başını hayır anlamında salladı.
"Serhat lütfen"
İsmini söylediğim de Bana baktı. Derin iç çekerek başını salladı. Montumu alarak sevinçle arkasından gittim. Hava baya soğuktu. Kar daha erimemişti tam. "Ne yapacağız orda?" "Tavşan avlayacağız" söylediği şeyle şaşkınca ona baktım. "Tavşan mı? Ama yazık ona"
"Hep av yaparım Umay. Yine çocuklaşma" hayır ya ben izleyemezdim. Önümde gitdiğinde arkasından koştum. "Beklesene" yetişemiyordum. Etrafta kardı. Ayağım küçük çukura düşdüğün de yere düştüm. Ellerim çok kötü düşmüştüm yere. Serhat durup arkasına baktığın da yanıma geldi. Kollarımdan tutup kaldırdığın da "Ayağıma dolaşmayacaktın hani!" Niye bağırıyor ki? Beklemeyen oydu.
İstemsizce dudaklarım büzüldüğün de gözlerimden yaş akmaya başladı. "Ağlama"
"Ağlama Umay, bir yerin acıdı mı?" Ellerimin içini gösterdiğim de sinirle gözlerini yumdu ama bir şey demedi. Yüzüme düşen saçlarımı kulak ardıma sıkışdırarak yanağımı okşadı. "Ver elini" elimi tutarak ardından gitmemi sağladı. Açık bir yerde durduğumuz da Serhat büyük silahını çıkardı.
Karşıdan gelen gri tavşanı gördüğüm de Serhata baktım. "Serhat lütfen,lütfen yapma" Cevap vermemişti. Niye yapıyordu ki?! Acımasız bu serhat. "Yazık ama, bak ne kadar güzel" tavşan çok yakındaydı. Bize bakıyordu galiba korkudan haraket etmiyordu. Serhat tetiği çekeceği sırada haraket ettim. Haraket etmemle tavşan kaçtı. Serhat sinirle bana döndüğün de silahı aşağı indirdi.
Boynumu bükerek"kızma" dedim. "Başma belamısın kızım!" Hemen de bıktı benden. Oysa ben ona yeni alışıyordum. Başımı aşağı saldığımda Serhat geri döndü. Yine arkasından koşarak gittim. "Tamam kızma işte, hem sen bana değil ben sana küsüm tamam mı? Oyunu bozma. Sen daha gönlümü almadın DUYDUN MU!" Sonda bağırdığımda bana döndü.
"Gönlünü almak zorunda değilim! Ben sana istediğimi yaparım sen sesini dahi çıkaramazsın sen duydun mu?"
İki dakika insan gibi durduk ya! Hemen başladı gerçek yüzünü çıkarmaya. Sözlerinden baya baya sen umrumda bile olmadığını söylemişti. Hayır! Hayır bu sefer ağlamayacağım. Bir şey söylemeden arkasını dönerek gitti. Benden baya uzaklaşdığın da ardından gittim. Çünkü hava kararmaya başlamıştı.
Eve girdiğimde Serhat Karşısında içkiyle televizyonda maç izliyordu. Maç bittikden sonra film başladı. Kalbim kırılmıştı. Bu sefer tam farklıydı daha fazla kırılmıştı....