Bölüm 11

22.8K 1.1K 13
                                    











......ve Tanrı kadını yarattı.....

Bedenimde gezinen elleri tatmadığım hazları bana yaşatırken, mantığım devre dışı kalmış kendimi tutkunun hakimiyetine teslim etmiştim. Her dokunuşu yangın, her hareketi sonum gibiydi. Şimdiye kadar yaşadıklarım eğer bir başlangıçsa devamının, çıplak ayakla ateşde yürümek olduğuna emindim. Yaşayacaklarımın beklentisiyle bedenim titrerken, gelecek olanı kabul ettiğimden en ufak bir şüphe duymuyordum. Belki biraz korku... ilk tecrübemin olacak olması biraz gerilmeme sebep oluyordu. Kızların kendi aralarında bu konu hakkındaki konuşmalarını anımsadım biran. Kimisi çok canının yandığını söylerken kimisi takılmayacak kadar az bir acı hissettiklerini söylemişti.

„Sana baktıkça aklımın çıktığını hissediyorum, o kadar güzelsin ki menekşem."

Ah benim aklım zaten uçup gitti. Dudakları yeniden benim dudaklarımı esir aldığında verebileceğim bir cevabım kalmamıştı. Şimşeğin aydınlattığı bu karanlık odada yüzümün şuan kızarmış halini göremediği için memnundum. Belkide bu denli rahat olmamı karanlığa borçluydum. Avuçlarının altındaki göğsümün sanki mümkünmüşcesine daha bir büyüdüğünü hissediyordum. Yabancı olan bu his içimdeki arzulu kadının ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Dudaklarımdan kopan dudakları boynuma ilerlerken geçtiği yerde ıslak bir yol çiziyordu. Göğsümün ortasına geldiğinde hırıltılı ama derin bir nefes çekti içine. Onun çektiği nefes benim ciğerlerime dolmuş gibi göğsüm ona yükseldi. Ellerinin yerini ağzının alması ikimizinde aynı anda inlemesine sebep olmuştu. Bıraktığı ısırıkla biranlık canımın yanması aynı hızla yerini zevke bırakmıştı. Yeni bir titreme dalgası bedenimden geçtiğinde, kafasını uzaklaştırmak amacıyla uzattığım ellerim saçlarının arasına dalarak daha fazla bastırmama sebep oldu. Yaptığım bu harekete ben bile bir anlam veremiyordum. Gerçi akşamdan bu yana yaptığım mantıklı olan ne vardı ki? Dışarıdan bakıldığında bir çoğuna iğrenç gelecek olan şey, yaşayan kişi olunca hiçde öyle gelmiyordu. Kadınlığımın üstünde hissettiğim eli kasılmama sebep oldu. O an gözgöze geldik. Arzudan koyulaşmış gözü içime işlerken, bakışlarında anlam veremediğim başka bir şey daha vardı. Bu gözlerimin dolmasına sebep oldu. Nasıl bir karmaşa yaşıyordum şuan içimde bilmiyorum. Onunla birlikde tamamlanmak ve bu yarım kalmışlık hissinden arınmak istiyordum ama korkuyordumda...

„Şşştt ağlama." Dedi ve akan gözyaşımı küçük ama sahiplenici bir öpücükle sildi. Gözümden akan o küçücük damlanın, o söylediğinde farkına vardım. Sahi neden gözyaşım akmıştı benim? Çelişkiler içinde kavruluyordu bütün benliğim. Hani ben akışına bırakacaktım her şeyi? Hani o güvenli bahçemden çıkıp deneyerek öğrenecektim ? İyi ama bu yaşadığımız şey için çok erken değilmiydi? İçimde yaşadığım bu çelişkiler boğulmama sebep oluyordu. Kendimde konuşacak cesareti bulamıyordum.

„Canını mı yaktım." Şefkatli çıkan ses tonu içimdeki ağlama isteğini artırmıştı. Canım yanmadı ki benim.

„Hayır. Ben .... Canım yanmadı." Diyebildim sadece. Sesim o kadar kendine güvensiz ve korkak çıkmıştı ki ben bile kendi sesime yabancılaştığımı farkettim. İçimde bastıramadığım ağlama hissiyle bedenim kaskatı kesilmişti. Yanıma yatıp başımı göğsüne yasladı ve başıma sayamadığım kadar çok öpücük bıraktı. Bedenimi saran kollarda şehvet yoktu. Öpücüğünde bastırılmış arzu yoktu. Bana hissettirdiği tek duygu şefkatti. Onun kollarında kendimi hiç olmadığım kadar güvende hissettim. Evimi bulmuş gibiydim.

„Özür dilerim Hırçın Menekşem. Kendime hakim olmalıydım. Senin tecrübesizliğini farketmeliydim. Özür dilerim." Dediğinde sanki mümkünmüş gibi daha çok sığındım ona. İlkim olacağını anlamış olmasına hem şaşırmıştım hem de hoşuma gitmişti. Bu bana değer verdiğini gösterirdi değil mi? Yani biraz önceki kasılmamı farketmesi, oluşan ufak bir hareketimin bile farkına varması iyi birşeydi. Değer vermeyen birisi bu küçük ayrıntıların farkına varamazdı sonuçda.

„Bana bak Yağmur." Deyip çenemden tutarak başımı kaldırdı. Ancak benim gözlerine bakmaya cesaretim yoktu. Az önce zevk iniltilerinin çıktığı kişi ben değildim sanki. Şehvet anları bitince utanma duygusu beni ele geçirmişti.

„Beni cennetim olan o güzelliklerden uzaklaştırma Yağmur. Aç o güzel gözlerini." Dediğinde benim aklımda „cenneti olan gözlerim" kısmı kalmıştı. Ne güzel sözlerdi bunlar böyle. Yavaşça aralanan gözlerim hala çekimser bakıyordu. Karşılaştığım gözlerde ise sahiplenme ve mutluluk vardı. Elini çenemden yukarılara yükseltip yanağımda dolaştırdı. Yüzümün her bir zerresini ezberlemek istercesine dikkatle bakıyordu bana.

„ Sen hala yanımda böyle sereserpe yatarken kendime hakim olmanın ne kadar zor birşey olduğunu tahmin bile edemezsin Yağmur. Benden utanmanı istemiyorum hayatımın ışığı. Bu yaşadığımız şey çok normal birşey. Biraz önce yaşananlardan pişmanlık duyuyorsan bu beni kahreder. Sen...." Bunu nasıl düşünürdü ki? Ona verdiğim karşılıklardan anlamamışmıydı? Cümlesini bitirmesine izin veremezdim.

„Hayır ben pişman değilim." Bir seferde çıktı bu cümle dudaklarımdan. Bu kısacık cümlenin onu rahatlattığını gevşeyen bedeninden anlıyordum.

„Bu hissettiklerim benim için çok yeni Emre. Yabancısı olduğum duygular. Biran korktuğumu itiraf etmeliyim. Ancak bu sana güvenmediğimden değil. Bu sadece... aslında bilmiyorum. Neden korktuğumu bilmiyorum. Belki ilk tecrübem olacağının tedirginliğiydi, belki de yabancısı olduğum bu hisler gözümü korkuttu. Bunun için vereceğim kesin bir cevabım bile yok." Dediğimde gülümseyerek dudaklarıma kısa bir öpücük bıraktı.

„Şuan kendimi durdurabiliyorsam bu senin masumiyetinden. Daha özel şeyleri hakettiğindendir. Böyle bir duyguyu daha özel bir şekilde yaşamayı hakediyorsun. Burda, bir otel odasında aniden yaşanan bir şehvetin sonucu olarak değil." Dediğinde onu daha ne kadar fazla sevebileceğimi düşündüm. Her kelimesi her davranışı, bana gösterdiği özen, ona karşı duygularımın yoğunluğunu artırıyordu. Kalbimin her bir zerresinin ona ait olduğundan emindim artık. Gülümsedim.

„Ne düşünüyorsun?"

„Seni." Bu defa o gülümsedi.

„Hmm ne kadar seksi ve dayanılmaz olduğumu mu düşünüyorsun?" dediğinde bu cümleye kahkaha atmıştım.

„Özgüvene bak sen." İkimizde kahkahalarımızı tutamaz hale gelmiştik. Biraz önceki tutkulu ve hemen ardından yaşanan duygusal anların gerginliğini kahkaha atarak çıkarıyorduk. Birden beni altına alıp bileklerimden tutarak yatağa sabitledi. Gözlerini gözlerime kenetlerken bu davranışına bir anlam verememiştim ama bedenim uyarı sinyalleri veriyordu.

„Kız dediğin nazlı olur erkek ise mangal yürek.
Er kişinin yanında hatun gerek. Ademoğlu kızgın fırın Havva kızı mercimek.
Mercimek - fırın yan yana fazla söze ne gerek,
deli gönül sevdimi istemez yorgan döşek.
Ademoglu kızgın fırın Havva kızı mercimek."
Aşina olduğum ama hatırlayamadığım dizeleri bitirdiğinde hala göz gözeydik.

„Bu rahmetli Barış Manço'nun bir şarkısıdır. Şuanki durumumuza çok uygun gibi geldi." Deyince yüzümde oluşmaya başlamış olan gülümsemem genişlemişti.

„Gülme Havva kızı..... Ademoğlu kızgın fırın zaten biran önce uyu yoksa bu işin sonu hayırlı olmayacak ona göre." Dediğinde her ne kadar hala gülmek için büyük bir istek duyuyorsamda gözlerimi kapattım hemen. Kendini yanıma attığında başımı göğsüne dayadı ve ufak bir öpücüğün ardından „iyi geceler" dedi. Bende iyi geceler dedikden sonra burnuma dolan onun erkeksi kokusuyla kendimi uykunun huzurlu kollarına teslim ettim.....

GÖZYAŞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin