47.Bölüm

14.3K 822 51
                                    

merhaba arkadaşlar kafanızın karışmaması için bir noktaya açıklık getirmek istiyorum. Şuan işlenen olaylarla Yağmur'un günlüğündeki tarih aynı zaman dilimi değil.
Keyifli okumalar...

"Ne aradığımı bilmiyorum ama , kendimi bulsam yeter."

{ Dilek }

"Usta senin bardakların dibi delik bu gece

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Usta senin bardakların dibi delik bu gece." Diyen Emre gecenin başından beri kaç kadeh rakıyı midesine indirdiğinin farkında bile değildi. Ne kadar içerse içsin hala Yağmur'u bulamadığı gerçeğini unutamadığı için kendisine durma şansı vermiyordu. Koskoca iki ay geçmişti aradan ve Yağmur sanki bir buhar gibi yok olmuştu. Sanki hiç hayatına girmemiş gibi gitmişti. Telefonunda ona ait resimler olmasa 'belkide hayal gördüm' diye düşünecekti. Yaşadıkları hayal ürünü değildi ama yoktu işte... onu bulmak için denemediği şey kalmamıştı. O günden beri ne uyuyabiliyor ne de mantıklı düşünebiliyordu. Gün içinde Yağmur'u bulmak için çareler türetiyor, gece olduğunda ellerinin hala boş olmasıyla kendini içmeye veriyordu. O eski canlı ve karizmatik hallerinden eser kalmamıştı artık. Şimdi aynaya baktığında gördüğü tek şey, zavallı ve çaresiz bir adam. Saçları uzamış ve birbirine girmiş, göz altları mor torbalar haline gelmişti. Sadece kirli sakalına dikkat ediyordu. Ne uzamasına izin veriyor ne de tamamen kesiyordu. Yapamazdı çünkü Menekşe'si onun kirli sakallarını seviyordu.

"Yeter artık! Kendine gel." Diye onu durdurmaya çalışan Ayaz boşuna bir uğraş içindeydi. Ayaz'ın evine gittiği gün, Yağmur'un kendi hatasını üstlendiğini öğrendiğinden sonra pişmanlığını en üst seviyede yaşıyordu. Sonraki günlerde olan biten herşeyi Ayaz'a anlatmış ve karşılığında sert bir yumruk hediye almıştı. Ayaz'ın attığı yumruğun sebebi elbette Emre'nin bir kız çocuğu sahibi olduğu için değildi. Bunu öğrendiği an söylemediği ve olayların daha kötüye gitmesine sebep olduğu içindi. Eğer ilk an bu bilgiyi kendine saklamayıp olayın içeriğini araştırsaydı yada direk gelip dürüstçe anlatsaydı şimdi bu halde olmayacaktı, Yağmur gitmiş olmayacaktı...

"Beğenmiyorsan yolu biliyorsun." Dolaşan diliyle zorlukla bu cümleyi kurabilmişti.

"Ayık kafayla çekilmiyorsun ama bu kafayla bile giderin yok." Diyen Yağız ise ortamı kendince düzeltmeye çalışıyordu. Halbuki Yağmur'un gittiği günden sonra hiç birisi tamam değildi. Hayatlarında büyük bir eksiklik, kalplerinde kanayan koca bir yara vardı.

"Ne demiş şair, 'rakı içiyorsan bitmemiş bir şeyler vardır.' Sevdiğim kadını bulup, kendimi ona affettirene kadar bende durum bu! İşinize gelmiyorsa gidin." Gitmelerini istemiyordu aslında. Sevdiği kadın gittikten sonra yanlız kalmaya korkar olmuştu. Sanki onunla birlikte hayatında sahip olduğu herşey de gitmişti.

"En kötü gününüz böyle olsun beyler." Araya giren tok ses ile hepsinin bakışları tek bir noktada sabitlendi.

"Buyur beraber olsun Tufan abi." Tufan karşısındaki üç gencin dağılmış hallerine baktı. Aralarında en kötü durumda görünen Emre ve hemen ardından Ayaz geliyordu. Yağız ise her zaman yaptığı gibi hayatı dalgaya alan bir tavırda ve dünya yansa umrumda değil havalarındaydı. Oysa Tufan Ezel Kahraman gibi tecrübeli gözler bu davranışa kanacak değildi.

GÖZYAŞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin