„Allah şahit yandım aşkına,
Allah şahit yıllarıma...
Yüreği sürmeliyim sürmeliyim sana
Ağlasam inlesem ne fayda?"
《 Aşkın Nur Yengi - Allah Şahit 》
Sadece bir kere gördüğüm ve bana yapılabilecek en büyük kötülüğün önüne geçmiş olan bu şefkat yüklü bakışlara sahip adama sonsuz bir saygı duyuyordum. Sadece ismini bildiğim bu adama güveniyordum. Bakışlarındaki şefkat ve ışıltılar, sorgulamadan ve yargılamadan bütün bunları kendi kendine getiriyordu. Buraya gerçek geliş sebebim neydi bunu ben bile bilmiyordum. Nedensizce onu görmek ve konuşmak istemiştim. Düşüncelerimden beni ayıranda onun cümleleri oldu.
„Seni görmek güzel çocuk. Ancak sebebini merak ediyorum." Bahanem hazırdı. O gün benim omuzlarıma örttüğü ceketini getirmiştim. Ona ulaşmamı sağlayan şeyde, ceketinin cebindeki kartvizitti. Kartı bulduğumda sebebini bilmediğim bir şekilde sevinmiştim. Belkide ben onun hikayesini merak ediyordum? O siyah kartın üstünde büyük harflerle yazan TUFAN EZEL KAHRAMAN ismi oldukça karakteristik gelmişti bana.
„Bende kalmıştı. Getirmek ve teşekkür etmek istedim." Derken elimdeki kıyafet kılıfı içindeki ceketi göstermiştim. Zeki bir adamdı hafif bir şekilde gülümsedi ve bu numaramın tutmadığını bana gösterdi.
„Gel otur bakalım. Güzel bahane ama ben gerçek sebebini soruyorum." Dediğinde kıvranmak yerine içimden geldiği gibi davranmak en iyisi diye düşündüm.
„Aslında gerçekten neden geldiğimi bende bilmiyorum. Teşekkür etmeliydim belki, belki de merak bilmiyorum." Gülümseyen gözlerle karşımdaki koltuğa oturdu.
„Ben kimim? Seni neden ordan çıkardım? Merak ettiklerin bunlar mı?" kafamdaki düşüncelere on ikiden vuruş yapmıştı. Bu bilinçle sadece kafamı salladım. Masasının üzerindeki telefonu alıp bir kaç tuşa bastı.
„Kızım bize iki orta türk kahvesi getir." Deyip kapattı. Adamın her yerinden özgüven ve yenilmezlik akıyordu.
„Orta kahve içtiğimi nasıl tahmin ettiniz?"
„Şekersiz içecek birine birine benzemiyorsun."
„Belki şekerli içiyorumdur."
„Şekerli mi içiyorsun?" derken kendinden emin bir gülümsemeyle sormuştu..
„Hayır orta." Derken sırıtmadan duramamıştım. Sağ kaşını 'biliyordum' dercesine kaldırdı.
„Ben o gün beni kurtardığın için çok teşekkür ederim Tufan abi. Öyle bir duruma nasıl düştüm anlayamadım. Yani babam yüzünden ama yinede....şey.. Nasıl anlatayım bilemiyorum. Sanki bu tarz şeyler hiç başıma gelmezmiş gibiydi. İnsan, ne kadar gerçekçiyim dese de hayal dünyasında yaşamaktan vazgeçmiyormuş."
„O günden sonra babanla görüştün mü?"
„Hayır. O depodan nasıl çıktı, yada çıktı mı, onu bile bilmiyorum. En üzücü olan ne biliyor musun?" dediğimde onunla benim evimde yaptığımız konuşma geldi aklıma. Dizlerimin üstünde birleştirdiğim ellerime indirdim bakışlarımı ve derin bir nefes çektim içime. O sırada sekreter odaya gelmiş ve kahvelerimizi masaya bırakmıştı.
„Bir süre önce bana geldi. Küçük oğlunun hasta olduğunu ve ameliyat edilmesi gerektiğini söyledi. Paraya ihtiyacı vardı. O gün, benim için şimdiye kadar kılını dahi kıpırdatmamış olsa da, diğer çocuklarını sahiplendiğini ve korumak istediğini sanmıştım. Sonuçda benden vazgeçeli çok olmuştu ve ben büyüktüm. O küçük çocukların korunmaya ihtiyaçları vardı. Bunu, kendimi kötü hissetsemde bu şekilde düşünmek kolay gelmişti. Bana bir kere bile 'nasılsın?' diye sormamasını bile bu düşünceyle atlattım ama o para aslında ameliyat için değilmiş." Derken içime yine o andaki sıkıntılar yerleşmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖZYAŞIM
Roman d'amourŞimdi hiç bilmediğim bir şehrin, hiç bilmediğim bir sokağındayım... Yanlız mıyım? Tabiki de "Hayır"... Sensizliğim ve tıklım tıklım yalnızlığım benimle... Sen peki? Sende bensiz misin ? Yoksa aklından bile geçmeyen bir geçmişin miyim senin için ? Se...