49. Bölüm

15.1K 829 54
                                    

@yaseminarukgezer   Bölümü yazmam konusunda beni  biraz sıkıştıran sevgili okuyucum bu bölüm sana ithafım olsun.
Keyifli okumalar hepinize...

"Gerçekten inanıp sevseydin beni,

Böyle sabahları bekler miydin hiç?

Çoktan yanımda olurdun çoktan

Gece üç - beş nöbetlerine dikmezdin beni

Sensiz kaldığım ilk günden beri

İçimde bir umut vuslata dair,

Akşamları imzaladım gözyaşlarımla

Seni aramıyor, seni sormuyorsam

Bu senden vazgeçtim demek değildir.

Bir daha böyle sevecek olsam bir kalemde silerdim seni...."

KAYAHAN

Yetişememişti. Aradan geçen onca zaman boyunca eline geçmiş olan bu değerli fırsatıda kaçırmıştı. Ne kadar geç kalmıştı? Dakikalar mı? Yoksa sadece saniyeler farkıyla mı kaçırmıştı sevdiğini elinden? Belki kendi uçağı bir kaç dakikalık rötarla kalkmasaydı yetişirdi. Belki daha erken saatte bir uçağa binebilmiş olsaydı yetişebilirdi. Belki...belki.. sonu gelmek bilmeyen belkiler ve keşkeler artık hayatının vazgeçilmez bir parçası olmuştu. Oysa o kadını gördüğünde hayata yeniden gelmiş gibi hissetmişti kendini. Eksik kalan yanı tamamlanmış gibi.. Bir daha ne olursa olsun onun ellerinden kayıp gitmesine izin vermeyecekti ama olmadı işte..yetişemedi... yine geç kalmıştı.

Kadının arkasını dönüp gitmesiyle canı bedeninden çekilmişti. Bacaklarının onu taşıyamadığını hissettiği an olduğu yere çöktü. Aradan ne kadar zaman geçmişti farkında bile değildi. Kapattığı gözlerinin ardında gördüğü tek şey sevdiği kadının yüzüydü. Kendisine gülerken, onunla öpüşürken, yatakda geçirdikleri o zevk dolu anların ardından yüzünde oluşan tatmin ve yorgunluk ifadesi.... Omzuna dokunan el ile gözlerini araladı. Sarı lüleli saçları omuzlarına dökülmüş bal renkli gözleriyle masumca bakan ve elindeki mendili kendisine uzatan küçük kız çocuğunu gördü. O an ağladığını farketti. Kızın gözlerine baktıkça menekşesini hatırladı yeniden, sanki unutmuş gibi.. Onun gözleride böyle sıcacık bakıyordu kendisine.

"Why are you crying? Does ıt hurt? (neden ağlıyorsun? Bir yerin mi acıyor?) diye soran kıza gülümsedi. Şuan hissettiği acıyı asla yaşamamasını diledi sessizce.

"Yes, my heart hurts." (evet, kalbim acıyor.) elbette karşısındaki minik meleğin bunu anlamasını beklemiyordu. Nitekim kızın çantasından çıkardığı çikolata paketi ve verdiği cevap, yüzünde daha büyük bir gülümsemeye sebep oldu.

"Eat chocolate. Then it passes. Believe me." (çikolata ye. O zaman geçer. İnan bana.)

Kendisine uzatılan küçük çikolata paketini aldı. Kız annesinin çağımasıyla oradan hızla ayrılırken, içinde yeni bir umut belirmişti. Vazgeçmeyecekti! Şimdi onu bulamamış olabilirdi ama bu iş burada bitmemişti. Aramaya devam edecekti, taki bulana kadar...

Yağmur ise havalanmaya başlamış olan uçaktan dışarıda yağan yağmuru izliyordu. Aynı o kötü gün gibiydi. Sevdiği adamdan ayrıldığı gün gibi, gökyüzü ağlıyordu yine. Sanki yine ikisi için ağlıyordu. Bu düşünceyle Ağlayan Kayalar'a gittikleri günü anımsadı. O kayadan inerken, Mehmet ve Eftelya'nın aksine büyük bir inanç ve güvenle tutmuştu sevdiği adamın elini ama şimdi ne haldeydi...

Ayaz eve geldiğinde yine Toprak tarafından soru yağmuruna tutulmuştu. Kardeşim dediği kişiden bunca zamandır haber alamamış olmak canını sıkıyordu. Ancak bu sefer kocasından güzel haberler duydu. Yağmur'un iyi olduğunu biliyordu ve kendilerine yazılmış olan birde mektup vardı. Ayaz'ın elinden hızla aldığı zarfı aynı hızla açtı. Okuduğu her satırda hem gülümsüyor hemde ağlıyordu.

GÖZYAŞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin