45.BÖLÜM Sezon Finali

20.7K 875 84
                                    

"Kalbimi söküp yollara atıp,
Sen uyurken çekip gittim.
İçim rahat senin için
Benim için en doğruyu seçtim...
Beni tanı gör ve konuş
Halimi sor karşılaşırsak
İnan herkes ağlayacak
Biz bir gün kavuşursak

Yanar bu sevda durakları
Yanar bu aşkın sokakları
Biterse bitsin günün birinde
Buluşur elbet dudaklarımız
Seni seve seve ayrıldım ben
Seni öpe öpe ayrıldım ben
Başka şansım yoktu affet
Adını diye diye öleceğim ben...

《 Faruk K - Sevda Durakları 》

Toprak'ı hastaneye getirdiğimizde içinde bulunduğumuz o karmaşa bir anda yerini huzura ve mutluluğa bırakmıştı. Erken doğum riski olduğu için doktoru onu gördüğünde şaşırmamıştı. Ayaz'da onunla beraber doğumhaneye girdiğinde biz tam tekmil koridorda onlardan gelecek bir haberi bekliyorduk. Ayaz'ın annesi Güler hanım heyecandan tırnaklarını yiyor ve koridoru bir sağa bir sola arşınlıyordu. Babası Yusuf bey ise, Toprak'ın hamileliğini öğrendiğinden beri bambaşka biri olmuştu. Şuanda ise o eski soğuk duruşundan ödün vermemeye çalışsada bakışlarını sürekli doğumhanenin kapısına çevirdiği için bu konuda başarılı olamıyodu. Yağız'ın anne babası ise 'darısı başımıza' diyerek sevinçlerini dile getirmişlerdi. Bu kargaşa içinde hiç birimiz hastaneden ayrılmadığımız için Yağız damatlığının ve Yazgül'de gelinliğinin içindeydi. Güler hanım onlara gitmelerini söylediğinde Yağız'ın verdiği cevap ortamı biraz olsun gülümsetmişti.

"Düğünümü sabote eden prensesi görmeden hiç bir yere gitmem." Demişti.

Emre ve ben ise bir köşede durmuş sadece onların bu tatlı telaşlarını izliyorduk. Emre'yi bilmiyorum ama ben şuan acaba Toprak ve Ayaz'ın yerinde biz olsaydık nasıl olurdu diye düşünüyordum. Öncelikle ailem dediğim Toprak ve Ayaz dışında, ailemize sonradan katılan Yağız ve Yazgül yanımızda olurdu. Büyüklerden yanlızca Emre'nin anne ve babası olacaklardı. Bu düşünceyle aklım halama gitti. Hayır! Ben böyle bir durumda olsam benimde yanımda, benim ailemden, benim kanımdan birisi olacaktı. Aslında ben ne kadar da ailemden olan birinin varlığına açmışım, bunu halamın gelişiyle anladım. İnsan ne olursa olsun kendi ailesinden destek görmeyi bekliyordu her zaman. Düşüncelerime boğulduğum anlarda doğumhanenin kapısı açıldı. Kapıdan kızarmış gözlerine rağmen yüzündeki gururlu ve mutlu gülümsemesiyle Ayaz ve kucağında minik prensesimiz Funda çıktı. Hepimiz aynı saniyede yanına ışınlandık desem doğru olur.

Kıpkırmızı bir surat, kapalı minicik gözler ve avuç içine sığacak kadar minicik bir surat... Mucize kelimesinin sözlük anlamı bir bebek olmalıydı. İnsanın dokunmaya kıyamadığı ama bağrına basmak istediği bir mucizeydi bebekler. Kadınlar olarak hepimizin gözleri dolmuştu onun bu görüntüsüyle. Erkekler bize nazaran daha dirençlilerdi. Herkesin dilinde bir 'maşallah, Allah bahtını güzel yapsın...' cümleleri dolanıyordu.

"Toprak nasıl?" diye sordum, akamayan yaşlardan görmeyen bir gözle Ayaz'a bakmaya çalışarak.

"Birazdan odaya alacaklarını söyledi doktor. Çok yorgun. İğne yaptılar bir kaç saat uyuması için." Cümleler ağzından zorlukla çıkıyor ve aynı anda gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Bir zamanların azılı çapkını, kadınların peşinde pervane olduğu Ayaz Arman, sarışın bir kadına gönlünü kaptırmış ve şimdide kucağında usulca yatan minicik kendi kızı için gözyaşı döküyordu. Onun bu kadar duygusal bir tepki vereceğini tahmin etmezdim. Doğumhane kapısı tekrar açıldığında sedye üzerinde Toprak'ı çıkarıyorlardı. Zaten beyaz tenli olan civcivim şuan kar kadar beyaz görünüyordu. Ardından çıkan hemşirelerden biri "Bebeğin ilk kontrollerini ve bakımı yapmamız lazım" diyerek Funda'yı aldı.

GÖZYAŞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin