Bölüm 13

25.7K 1K 41
                                    

Bu bölümde ( * ) yıldız işareti koyduğum iki yer var. Bölümün sonunda da bunun açıklamasını göreceksiniz. Keyifli okumalar...

********************************

„Aşk, sandığın kadar değil; yandığın kadardır.

Sen ruhuma cemre diye damladıkdan sonra, ben bu bedende neyleyim...

Aşkda SEN...

Hasret de SEN...

Ben de SEN..."

Mevlana Celaladdin Rumi ( Mesnevi kitabından alıntıdır.)

~~~~ ~~~~ ~~~~ ~~~~ ~~~~

Uyanmak için daha güzel bir sabah hayal edemezdim sanırım. Bu hayallerimi bile zorlayan bir sabah benim için. Şuan göğsünde yattığım adam ve ondan benim içime dolan sevgi her şeye değer. Aldığı düzenli nefeslerle hala uyuduğunu anlamak zor değil. Kulağımın altında atan kalp, benim kalbimin ritminide değiştiriyordu. Hafifçe kafamı kaldırıp yüzünü seyretmeye başladım. Saçından bir kaç asi tutam alnına dökülmüştü. Genelde ciddi duran sert yüz hatları ve kalın kaşları, uykunun verdiği rahatlama ile huzurlu görünüyordu. Onu ilk gördüğümden bu güne hiç değişmeyen kirli sakalları, ondan bir başkasına bu kadar çok yakışmazdı. İçimdeki dürtüye engel olamayarak ellerimi yüzünde gezdirdim. Kirli sakalının elimde bıraktığı karıncalanma hissi hoşuma gitti. Biran hafif hareket edince uyanmasından korkup tekrar eski pozisyonuma dönerek gözlerimi kapattım. Utanmamı gerektirecek bir şey yoktu belki , heleki dün geceden sonra ama onu izlerken yakalanmak istemedim. Sessiz geçen bir iki dakikanın ardından tekrar hareket etmeyince uyanmadığına şükredip, seyir sefama devam ettim. Bu ne güzel bir adamdı böyle. Nasıl biranda hayatıma giripde merkezim haline gelmişti? Sadece bir kaç gün, bir kaç hafta bile yetebiliyormuş demekki. Ellerim yine onu hissetmek için hareketlendi. İşaret parmağımla kaşlarının üstünden kendime bir yol çizdim. Kalın kaşlara sahipdi. Simsiyah ve kalın. Bu güzel kaşlarını çattığında yüzüne korkulası bir ifade veriyordu ancak o ifade benim üstümde isyan bayraklarını hareketlendiriyordu. Zaten ilk tanışmamızda ve ilk kavgamızda bu sayede olmamışmıydı? Telefonumu unutup döndügümde Ayaz ile aramda ne olduğunu sorarkenki hali, o çatık kaşları, bende ona isyan etme dürtülerini harekete geçirmişti. Şimdi ise onunla aynı yatakda, onun kolları arasında, kuş cıvıltılarıyla şenlenen, bugün başka parladığını düşündüğüm güneşli bir güne merhaba dedim. Nereden nereye. Bu düşünce kıkırdamama sebep oldu.

„Senin gülüşünle güne başlamak şimdiye kadarki en güzel sabah oldu benim için."

„Ne zaman uyandın sen?" Şok içinde dudaklarımdan firar eden bu cümle onun kahkaha atmasına sebep oldu. Onu izlerkenmi yakalandım yani ben şimdi? Bunda bu kadar komik olan ne sanki?

„Hmmm bir düşünelim ne zaman uyandım acaba?" derken yüzünde oluşan muzip ifade, gelecek olan cevabın benim açımdan iyi olmadığını yansıtır gibiydi.

„Sanırım sen daha uyanmamıştın." Dediğinde, ikinci bir şok yaşadım.

„Ne yani bütün sabah uyanıktın ve beni mi kandırdın?"

„Beni uyurken seyretmen hoşuma gitti." Şuan hissettiğim şeyin adı kesinlikle utanma duygusuydu. Dün gece kendimi arzunun kollarında bu adama teslim etmeye hazırken, şimdi onu seyrettiğim için yakalandığıma utanıyordum. Bu işte büyük bir çelişki var yada ben çok anormalim. Yüzümü göğsüne gömdüm. Yanaklarımın yandığını hissediyordum ve beni öyle al yanaklı görmesini istemedim. Çenemden tutup başımı kaldırınca ise saklanacak yerim kalmamıştı.

GÖZYAŞIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin