Her şeyi valizime özenle yerleştirdim. Tüm eşyalarımı yanıma aldım mı diye bir kez daha kontrol ettikten sonra valizimi alıp koridora çıktım. Şimdi gitme vaktiydi. Hava durumu bugünün de yağışlı geçeceğini söylüyordu. Ama pencereden gördüğüm kadarıyla hava şuan güneşliydi. Sırt çantamı omzuma atıp kot ceketimi elime aldım. Annem ortalıkta görünmüyordu. Bugün izinliydi ve onu rahatsız etmemek için sessizce kapıya yöneldim.
"Annenle görüşmeden mi ayrılıyorsun?" arkamı dönüp anneme baktım. Ayıcıklı pijamalarıyla karşımda dikiliyordu. Sarı saçları yaptığı topuz içinde karman çorman olmuştu. Cam mavisi gözlerinden ise uyku akıyordu. Ama o bu haliyle de güzeldi.
"Şey....uyuyordun bende uyandırmak istemedim." ağzını açıp esnemeye başladı.
"Bu kadar anlayışlı olmayı ne zaman öğrendin." küçük adımlarla yanıma gelip bana sarıldı. Bende ona sıkıca sarıldım.
"Sen geceleri de çalışmaya başladıktan sonra." dedim. Annem ve babam ayrıldıktan sonra annem bunu atlatabilmek için mesai yapıp eve geç saatlerde geliyordu. Bir doktor olarak kendi yaralarını bu şekilde tedavi ediyordu işte. Bu da beni onu yalnız bırakmaya zorlamıştı.
"Tamam o zaman seni ne zaman görmeye geliyim."
"Gördüğün gibi okullar yeni açıldı. Ve kaldığımız yeri daha önce de gördün."dedim gözlerini bir müddet üzerimde gezdirdikten sonra devam etti.
"Bu sene yeni bir ev arkadaşı aradığınızı biliyorum. En yakın zamanda gelip göreceğim." her anne gibi bizimki de bu konular üzerinde dururdu. Anneme başımı sallayarak karşılık verdim ve gitmek için kapıyı açtım.
"Yağmur yağacak otobüs durağına kadar yürüme taksiye bin." başımı çevirip anneme el salladım.
"Merak etme ben yağmuru çok seviyorum o da beni. Bu yüzden beni ıslatmayacak." diye bağırdım. Annem olumsuz anlamda başını iki yana sallayıp içeri girdi.
Geceden kalma yağmurun bıraktığı sular küçük çukurluklar da birikinti oluşturmuştu. Hava günlük güneşlikti bu havada yağmur falan yağmazdı. Hem on beş dakikalık yol için kim taksiye para verecekti ki. Sonuçta öğrenciyiz bizde........
Yaz boyunca taksiye para vermek için çalışmadım. Valizin sapını çekip sıkıca kavradım. Her zaman ki gibi durağa giden en kısa yoldan yürümeye devam ettim. Arabaların hiç durmadan yanımdan geçip durması beni kaldırımda yürümeye zorladı. Ben ise kaldırımda yürümekten hiç hoşlanmıyordum. Bilin bakalım kaldırım da yürümeyi neden sevmiyorum. Tabi ki şu sürekli önüme çıkıp duran çöp konteynırları. Bu bizim ülkeye özel bir şey miydi yoksa her yerde böyle miydi. Kaldırım da yürüsem beş dakika olmadan tekrar iniyordum. Sonra tekrar kaldırıma çıkıp yürümek zorunda kalıyordum. Ya da çöpün yanından geçip tüm sıktığım parfümün boşa gitmesine razı olacaktım. Bu da benim en son seçeneğimdi.
Bir inip bir çıkıp kaldırımda yürüdüm. Havadan üzerime hafif hafif yağmur damlaları gelmeye başladı. Ben haksız çıkmıştım bugün yağmur yağacaktı. Kara bulutlar yavaştan kendini gösteriyordu. Aynı şekilde yağmurda. Kaldırımdan inip yolda hızlı adımlarla yürümeye başladım. Valizimi de arkamdan sürüklüyordum aynı zamanda. Yağmurun bastırmasıyla şemsiyeyi açıp kendimi ıslanmaktan korudum. En azından şemsiye almıştım yanıma. Hadi Alev kızım az kaldı biraz daha hızlan ıslanmayacaksın.
Yanımdan geçen arabalara dikkat etmeye devam ettim. Yağan yağmurla değil de arabaların sıçrattığı çamurlu suyla ıslanmaktan korkuyordum. Bu yüzden tekrar kaldırıma çıkmayı düşündüm. Valizimi kaldırıp kaldırıma koyacağım zaman yanımdan bir araba hızla geçip beni yerde ki suyla yıkadı. "Hayvan" diye arkasından bağırdım. O kadar ıslanmamak için çabalamıştım. Ama öküzün biri bana çamur banyosu yaptırmıştı. Bir elimle şemsiyeyi tutup diğer elimle çantamdan peçete çıkarıp yüzümü silmeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN
RomanceSize hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendimi bu oyunun içerisinde buldum. Her oyunda olduğu gibi bu oyununda bir rakibi ve kurbanı vardı. Peki...