Kapıyı kapatıp içeri geçtim. Oda da bir çift kişilik yatak, küçük oturma grubu ve bir televizyon vardı. Bir kaç günlük tatil için idealdi aslında. Umut ve Sevil koltuğun bir köşesine sinmiş beni izliyorlardı. İkisini de görebilecek şekilde karşısına oturdum.
"Benimle konuşacak mısın?" iki gözünü üzerimden ayırmayan Sevil'e döndüm.
"Saçların uzamış." deyip gülümsedim. Küçük bir gerçek ile konuşmayı başlattım. Benim bu konuyu uzatmam ikimiz içinde büyük saçmalık olurdu. Sonuçta benimle gelmese de arkamdan gelip beni yalnız bırakmamıştı. Ona baktığımda gerçektende saçlarının eskisi gibi küt şeklinde olmadığını fark ettim. Şimdi koyu kahverengi saçları omzundan dökülüyordu.
"Sana özeniyorum artık kestirmeyi düşünmüyorum." bir parmağını saçlarında gezdirip gülümsemeye başladı.
"Aranızda ki sorun çözüldüyse...kayak yapmaya gidelim mi?" konuşmamızı yarıda bölen Umut yerinden kalkıp iki elini cebine koydu. Pencerenin yanına gidip dışarıyı seyre koyuldu.
"Buraya boşuna gelmedik...hadi" Sevil ayağa kalkarken beraberinde beni de kaldırdı.
"Tamam üzerimi değişmem lazım...hem siz yoldan gelmediniz mi?" dedim ikisine bakarak.
"Yürüyerek gelmedik ki yorulalım...ben kendi odama gidiyorum." dedikten sonra Umut ayaklarını sürüye sürüye odadan çıktı. Kendimi tekrar koltuğa bırakıp uzandım.
"Çınarın nesi var öyle." valizinden birkaç parça kıyafet çıkarıp giymeye hazırlanan Sevil'i izledim.
"Bilmiyorum...senin bilmen gerekir nasıl olsa ikinizin arası daha iyi." deyip sitem ettim. Suratını asıp yanıma geldi.
"Saçmalama maviş...tamam planına onu dahil ettiğim için üzgünüm. Ben gelemeyecektim ve yalnız gitmeni istemedim."
"Bana daha önce haber verseydin en azından... ki bende ona göre hazırlıklı olurdum." dedim.
"Özür dilerim...özür dilerim...özür dilerim." deyip bana sarıldı.
"Tamam...bende yalan söylemiyorum azda olsa Çınarın burada olması eğlenceliydi." geri çekilip gülümsedim. İlk defa onun etrafımda olması beni mutlu etmişti diyebilirim.
"Hadi o zaman eğlenmeye devam edelim." başımı sallayıp yerimden kalktım. Valizimi açıp getirdiğim kıyafetlerden birini aldım. Kırmızı şapkalı kapşonumun altına siyah bir tayt giyip rahat edeceğim şekilde hazırlandım. Saçlarımı havadan at kuyruğu yapıp bir parça kahkülümü önüme bıraktım. Telefonumu cebime koyup yatağın kenarına oturdum ve Sevil'i beklemeye başladım. Gözümün önünde bir o yana bir bu yana koşturup hazırlanıyordu."Hadi ama...burada oturup seni bekleyemem." deyip ofladım.
"Tamamdır hadi gidelim." üzerine eskimo şapkalı montunu giyip karşıma dikildi. Yerimden kalkıp kapıya doğru yürüdüm. Kapıdan çıktıktan sonra anahtarı cebime koydum. Asansörün önüne gelip beklemeye başladık.
"Gitmeden önce babamın yanına uğramalıyım." dedim.
"Bence de ve beni de şu cici annenle tanıştırmalısın" dedi. Asansörün kapısı açılınca birlikte içeri geçtik.
"Olur...ama bundan anneme bahsetme sakın." deyip onu tembihledim. Çünkü bu Sevildi olur olmaz zamanlarda ağzından kaçırabiliyordu.
"Tamam güven bana." dedikten sonra koluma girip başını omzuma yasladı. Asansörden çıkıp resepsiyona doğru ilerledik. Babam buralarda bir kafede olduğunu söylemişti ama bilemediğimiz için sorarak yolumuza devam edecektik. Daha önce uğradığımızda karşılaştığım o suratı asık kıza değilde yan tarafında olan kısa boylu tombik adama sormayı tercih ettim. En içten gülümsememi kullanıp boğazımı temizledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN
RomanceSize hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendimi bu oyunun içerisinde buldum. Her oyunda olduğu gibi bu oyununda bir rakibi ve kurbanı vardı. Peki...