Çınarın evimize taşınmasının üzerinden tam bir hafta geçmişti. İyi kötü atlatmıştık bir haftayı ama önümüzde daha çok zaman vardı. Eskisi gibi rahat bir hayatım yoktu. Ve ben hala annemle konuşmamıştım. Sonuç belliydi zaten beni ya eve alırdı ya da yurda yerleştirirdi. O yüzden biraz susmayı tercih ettim. Beni ziyaret edene kadar ya da gerçekler orataya çıkana kadar söylemeyecektim.
"Bugün pazar temizlik günümüz" diyen Sevil'i döndüm.
"Ertelesek olmaz mı?" diye biraz surat astım.
"Hayır, hadi kaldır poponu." bu kız hiç benim gibi değildi ki. Bir insan bu kadar mı annesine benzer okul şartları da değiştirmedi. Somurta somurta yatağımdan kalktım.
"Bu evde bir kişi daha yaşıyor o neden yardım etmiyor." dedim. Çınara temizlik yaptırmak çok güzel olurdu.
"O kişi şuan da evde değil ve kendine ait olan kısmı biz uyurken yapıp gitti." Sevil'in verdiği cevap şaşırtıcıydı.
"Oğlumuzda pek çalışkan desene" diye cevap verdim.
"Aynen o gelene kadar da biz işimizi yaparız."
"Hemde fazlasıyla" dedikten sonra hemen etraftaki ıvır zıvırları toplamaya başladım.
"Sen çok pis gaza geldin şuan hiç durma devam et" dedi. Elimde tutmuş olduğum yastığı ona fırlattım.
"Şimdi seni bir gaza getireceğim göreceksin." dedim. Attığım yastığı yatağa koyup salona geçti. Günün yarısını temizlik yapmakla geçirdik. Çok fazla misafirimiz olmadığı için ev pek kirlenmiyordu. Ama benim hasta arkadaşım sayesinde her zaman yapardık. En son kendimi kanepeye atıp pazar gününün keyfini çıkarmaya karar verdim. Sevil ise mutfakta yiyecek bir şeyler hazırlıyordu. Malum temizlik zor işti.
"Bu sandiviçler bizi akşama kadar tok tutar." elinde iki tabakla yanıma gelip oturdu.
"Bencede yeterli." deyip kendi tabağımı önüme alıp yemeye başladım. Kapı zilinin çalmasıyla gözlerimi Sevil'e çevirdim.
"Birini mi bekliyordun." dedim.
"Hayır ama büyük ihtimalle Çınar olabilir." zilin bir kere daha çalmasıyla yerinden kalkıp kapıyı açmaya gitti. Kapı açılınca Çınar içeri girdi.
"Naber Sevil" deyip içeri geçti.
"İyi senden." Sevil tekrar yanıma gelip oturdu.
"Anahtar diye bir şey var neden kapıyı kendin açmıyorsun?" diye sordum. Sonuçta her zaman ona kapı açıcak değildik.
"Birilerinin kapımı açmasını seviyorum." dedikten sonra gelip karşımdaki koltuğa oturdu.
"Sen öyle istiyorsun diye biz kapını açmak zorunda değiliz." son kalan sandiviç parçamı ağzıma attım.
"Bu durumdan sadece sen şikayetçisin gördüğüm kadarıyla." böyle söyleyince Sevil'e baktım.
"Hey sen bu durumdan memnunmusun ha?" diye omzumla dürttüm.
"Benim için sorun yok." deyince yüzüne sinirli sinirli baktım. Neden ona karşı bu kadar yumuşkasın Sevil.
"Hem kapıyı da sen açma zaten. Seni görünce evi şaşırıp gidebilirim." karşımda sırıtıp durdu.
"Ben de kapını açmaya meraklı değilim. " tabağımı alıp mutfağa yöneldim.
"Banada bir sandiviç yap getir" dedi.
"Hizmetçin yok kalk kendin al" diye bağırdım. Tabağımı yıkadıktan sonra odama gittim. Kitaplarımın olduğu rafa uzanıp okumak için kitap baktım. Kütüphanede kendime ayırdığım kitapları unutmuştum. O zaman en sevdiğim kitablardan birini tekrar okuyacaktım. Obsidyen'i elime aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN
RomanceSize hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendimi bu oyunun içerisinde buldum. Her oyunda olduğu gibi bu oyununda bir rakibi ve kurbanı vardı. Peki...