Alarmın kulağımın dibinde can çekişmesiyle uyandım. Beceriksizce alarmı kapatıp yatağın diğer tarafında uyuyan Sevil'i döndüm. Onun bu ölü gibi yatışına ve ani kalkmalarına hastaydım.
"Bir saatimiz var derse yetişebilmek için......kalkıyor musun?" dediğim de robot gibi birden ayağa kalkıp kapıdan çıktı. İşte tam da bundan bahsediyordum. Ders deyince hiç afallamazdı.
Arkasından bende çıktım. Banyo kapısında beklemeye başladım. Önce kalkan benim ama sıra bekleyen de benim. Sonra kafama dank etti. Ne diye sıra bekliyordum ki. Evde başka yabancı yoktu ki. Yeni ev arkadaşı alana kadar özgürce davranabilirdim.Kapıyı açıp içeri girdim."Görgü kuralları gereği dışarı da beklesen." umursamazlık yapıp dişlerimi fırçalama ya başladım. Yarım ağızla konuşmaya devam ettim.
"Yabancı mıyım ben." dedim. Son bir kez ağzımı çalkaladıktan sonra aynaya baktım. Evet otuz iki dişim birden parıldıyordu.
"Doğru kıçımla hiç yabancı değilsiniz." küçük bir kahkaha atıp dışarı çıktım.
***************
"Yakıştı mı?" Sevil önümde dönüp yeni elbisesini gösteriyordu.
"Çok çok çok güzel oldun, hadi okulun önünde dikilmeyelim." dedim. Tekrar yanıma gelip yürümeye devam etti. Bir arkadaş olarak her zaman doğruyu söylerdim. Sevil güzel kızdı kahverengi saçlarının küt kesimi ona yakışıyordu. Kıvrımlı vücud hatlarıyla adeta bir mankeni andırıyordu. Ne giyse yakışıyordu yani. Onun yanında kendimi anlatmayı bile gerek görmüyordum. Ama birazcık anlatmadan geçmeyeceğim. İsmim gibi saçlarım alev rengiydi. Gözlerim ise mavi bu yüzden yakın çevremdekiler maviş diye sesleniyordu. Annem gibi bembeyaz ten rengine sahiptim. Bu da bana artı puandı.
"Buradan sonra yolları ayırıyoruz." deyip arkadaşıma sarıldım. Ayrı bölümlerde okuduğumiz için okula geldiğimiz de yollar ayrılıyordu.
"Dersten sonra ne yapıyoruz?" aklımdan yapılacaklar listesini bir bir geçirdim.
"Seçmeli olan ama benim seçemediğim dersleri almaya gitmem gerek." dedim. Sadece bu aklıma gelmişti.
"Bugün yanına gelirim maviş yarından sonra yokum zaten."
Tam nereye diye soracaktım ki bir işe başlayacağını dün söylemişti."Tamam" dedikten sonra doğruca sınıfın yolunu tuttum. Ders boyunca aklımda hangi dersleri seçeceğim vardı. Zil çalınca hızlıca çıktım. Önüme koyulan listeyi inceledim. Tiyatro ve batı müzikalleri bana uygun dersler sayılırdı. Sonuçta konservatuar okuyordum. Tam kapıdan çıkarken Sevil'i biriyle konuşurken yakaladım. Çocuğun arkası dönük olduğu için göremedim.
Konuşmasını bitirdikten sonra oradan uzaklaşıp bana doğru gelmeye başladı. Çok heyecanlı bir şekilde yanıma geldiğinde önemli bir şey olduğunu anlamam uzun sürmedi. Ben daha sormadan anlatmaya başladı.
"Bir iyi bir kötü haberim var. Aslında ikisi de iyi ama sana göre biri kötü olabilir." beni de heyecanlandırdığın da merakla yüzüne bakıp "Söyle çabuk iyi kötüsüne ben karar veririm." dedim. Şu iyi kötü haberlerden nefret ediyordum.
"Ev arkadaşı buldum." işte bu çok iyi haberdi.
"Bu iyi haber kötü olan ne"
"Bir erkek ama iki katını ödeyeceğini söyledi ben de kabul ettim." bu sefer yüzümde ki ifade yerini şaşkınlığa bırakmıştı.
"Bana sormadan kabul ettin yanlış anlamadıysam eğer." diye tekrarladım.
"sorun olmayacağını düşündüm maviş." diye karşılık verdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN
RomanceSize hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendimi bu oyunun içerisinde buldum. Her oyunda olduğu gibi bu oyununda bir rakibi ve kurbanı vardı. Peki...