Uyandığım da etrafım bir grup insanla çevrelenmişti. Bu grubun üyelerini saymama gerek yoktu çünkü başı Babam sonu Çınar çekiyordu. Hepsinin gözleri bir o kadar endişeli ve tedirgindi. Sanki ölmek üzere olan bir hastaya bakıyorlardı. Yattığım yatak fazlaca büyüktü ve bu oda da benim kaldığım oda değildi. Yerimde kıpırdanıp oturmaya çalıştığımda Azra sırtıma bir tane yastık yerleştirip gülümsedi.
"Neden hepiniz öyle bakıyorsunuz...sadece ayağımı burktum o kadar." dedim. Gözlerini benden ayırmayan babam yatağın kenarına oturup battaniyenin üzerindeki elimi tuttu.
"Gerçekten iyi misin?...doktor falan çağırmamı ister misin?" tam da babamdan beklediğim tepkiydi bu. Çınara bunlar senin başının altından çıktı dercesine baktım. Omzunu silkip güldü.
"Yok bir şeyim...arkadaş fazla abartmış" dedim. Çınar tam kendini savunmaya geçip cevap verecekti ki telefonu çaldı. Ekrana uzun süre baktıktan sonra kapıya doğru yürüyüp gözden kayboldu.
"Yine de sen dinlen maviş" yatağın diğer ucuna da Sevil oturup eşitliği sağladı. Ortada ben her iki tarafın ağırlığıyla alçalmıştım. Tek laf etmeyen Umut ile Asiye abla kalmıştı. Onlar da iki kelime edip beni yormadan ben konuşmayı tercih ettim.
"Tamam bu kadar yeterli...herkes tatile kaldığı yerden devam edebilir." dedim.
"Sen bu haldeyken mi?" benim bu halimden veremmişim gibi bahseden babama göz devirip tekrar ettim.
"ben çok iyiyim...sadece bir müddet sağ ayağıma basamayacağım." dedim bıkkın bir şekilde. İçimden Çınara bin tane lanet okudum. Olayı bu kadar büyüyecek ne vardı.
"Tamam...sen şimdi dinlen yarın döneriz zaten." diyen Azra ya baktım. Benim yüzümden tatillerini yarıda bırakıp gitmeleri olmazdı. Bu onlara karşı yapacağım en büyük haksızlık olurdu.
"Sakat olan benim sizin için bir engel yok." dedim üzerine basa basa. Odada hiç ses çıkarmayan Sevil ve Umuta kaydı gözüm. Umut iki elini birbirine kavuşturup duvara yaslanmıştı. Sadece oratamda konuşulanları dinliyordu. Sevil'in gözü telefonundaydı. Birinden arama bekliyor gibi endişeli bir hali vardı. Tam soracaktım ki babam söze girdi.
"Tamam...seni önümüzdeki yıl buraya bir daha getireceğim sözüm olsun." serçe parmağını uzatıp söz istediğinde parmağımı babamın tombul parmağına geçirdim. Bunu küçükken çok yapardık. Görünüşe göre unutmamıştı.
"Tamam hatırlatırım ve bu arada ben çok acıktım." dedim. İçimde fırtınalar kopuyordu açlıktan. Ama bunu dile getirmeye şimdi fırsatım olmuştu. Babam gülümseyerek yatağımdan kalktı.
"Siparişi ben veririm burada birlikte yeriz." Sevil telefonla işini bitirmiş bize tekrar katılmıştı.
"Hatta farklı bir şey istersen ben gidip alırım." olduğu yerden cevap veren Umuta teşekür maiyetinde gülümsedim.
"Gördüğünüz gibi bana yardım edecek çok fazla gönüllü var...siz gidip keyfinize bakın." dedim bir babama bir Azra ya bakıp. İkisi kol kola girip kapının ağzında durdular.
"Bir şey olursa..." diye söze girecekken babamın sözünü kesmek zorunda kaldım.
"Hiçbir şey olmayacak güle güle." deyip el salladığımda gülerek kapıdan çıktılar. Derin bir oh çekerek başımı yatağın başlığına yasladım. Gerçekten ebeveynleri kandırmak bile zordu artık.
"Ben bi Çınara bakıp geliyorum." dedikten sonra Umut'ta aramızdan ayrıldı.
"Sen deminden beri telefonda ne yapıyorsun?" en sonunda Sevil'e bunu söylemeye fırsat bulmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN
RomanceSize hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendimi bu oyunun içerisinde buldum. Her oyunda olduğu gibi bu oyununda bir rakibi ve kurbanı vardı. Peki...