Her zaman ev ihtiyaçlarını almak gerekirdi. Bu görev uzun zamandır bana aitti. Alışveriş yapmayı seviyordum ve yemek yapmayı da. Yemek yapmayı seviyorum derken ciddiyim zamanım olduğu zaman değişik tatlar denerim. O yüzden ne alacağımı da iyi bildiğim için bu görev bana kalıyordu. Bu koca marketin içinde arabamı alıp gezinmeye başladım. Telefona not aldığım listeyi çıkarıp baktım. Sonra kuru bakliyatların bulunduğu rafa doğru ilerledim. Yavaş yavaş gitmeme rağmen karşıdan gelen kişi hızla arabama çarptı. Yan raftaki bir kaç malzeme yere döküldü.
"Resmen belayı çekiyorum, market arabası bile çarpmak için beni buluyor. " diye söylendim. Yere eğilip dökülen malzemeleri toplamaya başladım.
"Pardon... markette arabalarla çarpışmayı severim." diyen sese kafamı çevirip baktım.
"Tabi ya senden başka hangi odun böyle bir şey yapar." bana çarpan kişinin Çınar olduğunu görünce pek de şaşırmadım. Böyle çocukça hareketler ondan beklenecek davranıştı.
"Şimdi de odun mu olduk. Bir hayvan iki öküz üç odun. Daha sırada ne var?" dedi.
"Üçüde seni tanımlayabilecek sözcükler sen hangisini kullanmamı istersin?" deyip elimdekileri tekrar rafa yerleştirdim.
"Daha çok yakışıklı, çekici, karizmatik ve birde sek..." o devam etmeden sözünü kestim. Ne diyeceğini biliyordum.
"Dur dur...bu kadar yeter daha fazla senden konuşmak istemiyorum." dedikten sonra arabamı alıp ilerledim.
"İyi o zaman senden konuşalım." kendi market arabasını sürerek yanıma geldi.
"Sen niye buradasın. Gidecek başka market yok mu etrafta." dedim.
"Buradaki kasiyer kızlar çok güzel. Bir gün işim düşer diye arada onları yokluyorum." işin aslı öğrenildi. Biraz daha hızlanıp onu geride bırakmaya çalıştım.
"Kasiyer kızlarla sana mutluluklar beni yalnız bırak." arabama bir kaç eşya atıp tekrar devam ettim.
"Beraber alışverişe devam etsek ya." diyerek yine yanıma geldi. Aniden durup yüzüne baktım. Yüzüne küçük bir gülümseme yerleştirip masum masum bakmaya başladı.
"Sessiz olacaksan kabul" Başını sallayıp onayladı. Birlikte marketin içinde yürümeye devam ettik. Sucuk, sosis, köfte et türünden ne bulursa arabasına attı. Ne et obur çıktı bu da diye içimden geçirdim. En kıza zamanda da dile getirmeyi düşünüyordum. Onun aksine ben sebze reyonuna ilerledim. Bir kaç yeşillik ve domates alıp sepete attım.
"Ne çok ot aldın biraz da et alsana" sepete attıklarıma göz gezdirip bana baktı.
"Sende iyice et obur olmuşsun. Bu aldıklarımda A B C D E F G bütün vitaminler var." dedim.
"Onları biliyorumda G vitamini neyde bulunur." deyince durdum. G vitamini yoktu ki. Örnek verirken araya kaynamıştı sadece. Reyondan elime bir domates alıp gösterdim.
" Domates...domates çok faydalıdır." diye sözümü devam ettirmeye çalıştım. Bu birazda yoğurt çok faydalı demek gibi olmuştu.
Alınacaklar listesini sıfırladıktan sonra kasaya gidip sıramızı aldık. Ben önde o arkada bekledik. Bir anda gözüm kasiyer kızlara çarptı.
"Bunlar mı güzel bunların yüzü ful boya" diye söylendim.
"Az daha bağır duysunlar" diyen Çınara döndüm. O duyduysa kızlar duymuşmuydu. Gerçi bu öküzün kulakları anten gibiydi. Ne dersem duyuyordu. Ki buda kulağının bende olduğunu gösteriyordu.
"Herkesin senin gibi antenleri yok." deyip gülümsedim yüzüne. Bir kaç adım daha yaklaşıp yanıma geçti.
"Bunu iltifat olarak kabul ediyorum." dedi. Tekrar önüme döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN
RomanceSize hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendimi bu oyunun içerisinde buldum. Her oyunda olduğu gibi bu oyununda bir rakibi ve kurbanı vardı. Peki...