Kütüphaneneye yeni gelen kitapları yerleştirmek için merdiveni aldım. En zor kısım buydu zaten. Boyum o kadar uzun değildi ki merdivene ihtiyaç duymadan yapamıyordum. Elime aldığım bir kaç kitapla birlikte merdiveni tırmandım. Sırasına göre dizmeye başladım. Bir önceki kitapları da alıp tam inecekken rafın arkasından Çınarın geldiğini fark ettim. Bakın şu işe bay yardımsever de buralardaymış.Kucağımda tuttuğum kitaplardan en ağırını seçtim. Bunu ne zamandır planlıyordum sonunda yapacaktım. Rafın arasından kitabı yavaşça bırakıverdim.. Kitap kafasına çarpıp yere düştü. Çınar ise bir elini başına götürüp yukarı doğru baktı. Kendimi ne kadar gizlemeye çalışsamda gülmeden duramadım.
"Hey...amacın beni öldürmek mi?"
"Elimden kaydı sadece" diğer kitapları elime alıp merdivenden indim. Çınar ise attığım kitapla birlikte yanıma geldi.
"Bırak kalanını ben yapayım."
"Tamam...Candyman yapabilirsin" deyip kutudaki kitapları eline verdim.
"Şunu söylemeyi kes yoksa biri duyacak."
"Duysun...bir şey olmaz." merdiveni çıkmasını beklerken o merdiveni kenara itip bir eliyle kitapları rafa yerleştirdi.
"Yer elmasları merdivene ihtiyaç duyar değil mi?"
"Ben kısa değilim sen gereğinden fazla uzunsun." kollarımı bağdaş yapıp onu izledim.
"Bu iş bu kadar...hadi git bize kahve al"
"Niye ben alıyorum...elin ayağın tutyor kendin al" masaya bıraktığım çantamı alıp koluma taktım.
"Benim istediklerimi yapmak zorundasın " hatırlatmazsan olmaz zaten bilerek unutuyorum ben.
"Oldu sen git ben getiririm." deyip Çınarı yanımdan yolladım. Okulun kantinine doğru gidip bir kahve söyledim. İçimden hiç kahve içmek gelmiyordu. Okulun bahçesine doğru çıktığımda karların üzerinde yavaş yavaş yürüdüm. Çınarın olduğu yere baktığımda yanında bir kızın olduğunu fark ettim. Asu hanım da buralardaydı. Ben ona kahve götürüyordum o ise keyif yapıyordu. Elimde tuttuğum kahvenin kapağını açıp içine tükürdüm. Kimse beni görmeden kapağını geri kapatıp yanlarına gittim.
"Al kahven" elimdeki kahveyi ona uzattım.
"Bu çok iyi oldu...çok üşümüştüm." kahveyi Çınardan önce Asu elimden kaptı. Şaşakaldım.
"Sağol maviş."
"Benden bu kadar...ikinciyi kendin al" Asunun tükürüklü kahveyi yudumlaya yudumlaya içişi gözümün önünden gitmiyordu. Kime nasip kime kısmet. Yanlarından ayrılıp okulun kafesine geçtim.
Kafede tek oturan Sevil'i fark ettim. Ne zamandır orada yalnizdi."Napıyorsun tek başına burada?" yanına oturdum.
"Hiç...sadece düşünüyorum." Sevil'in yüzüne bakıp onu anlamaya çalıştım.
"Anlat hadi"
"Yarıyıl tatili geliyor ne yapacağımı planlıyorum." deyip bana baktı.
"Benim bir planım var. İstersen buna sende katılabilirsin." dedim. Beni anlamamışçasına başını salladı. Babamın yanına gideceğimi ona söylememiştim tabi.
"Eee... trabzona gidiyorum babamın yanına" dedim.
"Bu çok iyi olurdu ama bilemiyorum bizimkilerle konuşmalıyım."
"Tamam...düşünmen için bir haftan var." bu yolculuğa Sevil de katılsa muhteşem olurdu. Tek başıma oralarda nasıl takılacaktım ki.
"Sen biletleri almadan ben karar vermiş olurum." dediğinde Sevil'e inanmak mecburiyetin de kaldım. Çünkü kararsızlık onun en büyük sorunuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUN BOZAN
RomanceSize hayat gibi bir oyundan bahsedeceğim. İstemeden başrolünü aldığım bir oyun. Karşıma çıkan her şeyin bir tesadüf olmadığını anladığım zaman kendimi bu oyunun içerisinde buldum. Her oyunda olduğu gibi bu oyununda bir rakibi ve kurbanı vardı. Peki...