Bölüm 24

3K 162 0
                                    

Karın üzerinde hala sırt üstü yatmaktaydım. Ayağımdakiler kalkmam için en büyük engel sayılırdı. Aynı şekilde yanımda uzanan Çınar ayağa kalkmak için çabalamaya başladı. Bir denedi iki denedi ve üçüncüde ayağa kalkmayı başardı.

"Yardım ister misin?" deyip elini uzattı. Bir yandan yarım ağızla gülümsedi. Olduğum yerde oturur pozisyona geçtim. En azından kayak yapan insanlar beni ezip geçmezdi.

"Hayır...burada böyle oturmayı tercih ederim." dedim. Gözümle etrafı izleyip Sevil ve Umut'u aradım. Nereye kaybolmuştu bunlar tam yardıma ihtiyaç duyduğum anda. Önüme döndüğümde Çınar elini uzatmış beni bekliyordu.

"Hadi daha kayak yapmayı öğreneceksin...benim o kadar vaktim yok."

"Tamam...ne zaman gideceksin.?" uzattığı eline tutunarak kalktım. Üzerimde biriken karları silmeye başladım.

"Akşam dönüyorum." dedi. Aklıma söyleyecek tek kelime gelmedi. Ne diyebilirim ki zaten.

"Öğret bakalım." deyip batonlarımı elime alıp dengemi sağladım. Çınar yanıma geçip yerini aldı. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi deyimi şuanki durumuma uyuyordu. Çınar bana bir şeyler öğretecek kendi isteğiyle üstelik. Daha önce üzerinde hiç düsünmemiştim.

"Dizlerini hafifçe öne doğru bük ve ağırlığını hafif bir şekilde öne ver." dediklerini aynı şekilde yapıp Çınarı izledim. Onun üzerinde izleyip kendimde deniyordum.

"Kayaklarını birbirine paralel olarak tut bunu yaparken de batonlarınla dengeyi sağla." bana bakıp onu dinliyor muyum diye kontrol ettikten sonra tekrar anlatmaya devam etti. Kayak yapmanın bile kuralları olduğunu burada öğreniyordum. Çınar anlatmayı bitirdiğinde ben anladığım kadarını yapıp kaymaya başladım. O arkamdan seslense de durmadan aşağı yokuşa doğru inmeye başladım. Kayaklarımda olduğundan fazla hızlı gidiyordu. Rüzgar yüzüme sert bir şekilde vuruyordu. Önümde kayak yapan insanların yanından geçerken biraz yavaşlamaya çalışsamda yapamıyordum.

"Çekilin lütfen...duramıyorum." diye bağırmaya başladım. Herkes birer birer kenara çekilip yolumu açtı.

"Yavaşla biraz...kötü düşersin yoksa." Çınar arkamdan seslense de duramıyordum.

"Yapamıyorum...bir yere çarpmadan kendim düşmeyi denesem." diye bağırdım. Başımı arkaya çevirip Çınarı aradım. Nereye gitmişti bu.

"Bu taraftayım...ve sakın öyle bir şey yapma." Çınar söyleyene kadar ben kendimi bırakmıştım bile. Karşımda ki tellere çarpıp yere yapışmaktansa kendim düşerdim daha iyi. Elimdeki batonlar yere saçıldığında bende karda yuvarlandım. Bugün kaçıncı defa sırt üstü düşüşümdü bu benim. Eminim bir daha buraya gelmem yasaklanırdı.

"Galiba öldüm...her yer bembeyaz ışıkla kaplı."

"Kafanı sert vurmuş olabilirsin." Ölsem bile etrafta Çınarın seslerini duyuyordum.

"Hayır...gerçekten etraf bembeyaz." dediğimde gözlerimin önündeki beyazlık bir anda kalktı.

"Gözlüğünün camı karla kaplanmış...beyaz ışığın sebebi bu." dedi. Dahi zekasını hep bana karşı kullanması git gide sinirimi bozuyordu. Oflayarak uzandığım yerde oturur posizyon aldım. Ayak bileğimde bir acı hissetmeye başladım. Sanki yanıyormuş gibiydi.

"Gördüğüm kadarıyla söylediklerimin hiçbirini dinlememişsin." tepemde dikilip beni izleyen Çınara başımı çevirip baktım.

"Bence sen güzel anlatmadın." deyip onu suçladım. Oysa o anlatırken ben bir an önce kaymanın peşindeydim. Doğal olarak suç benimdi ama Çınara karşı bunu kabul etmek bana uymazdı. Ayağımdan kayakları olabildiğince bir hızla çıkardım. Çünkü sağ ayak bilegim gerçekten acıyordu.

OYUN BOZANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin