Yay! bugün Aşk Sözleşmesi günüüü :) Herkese merhabalar, kucak dolusu öpücükler.
Haftanın ilk gününün stresi 9 günlük tatilin bitmesinin de üzerine eklenince yarın tekrar iş başı yapacaklara (ben de dahil) şimdiden Allah sabır versin.
Gençler yaz tatillerinizin kıymetini bilin çalışma hayatına atıldığınızda pazartesi sendromu, cuma sendromu, tükenmişlik sendromu, hasta bina sendromu, kraliçe arı sendromu, başarısız olma sendromu sizleri de kapınızda sıraya girip bekliyor olacak. :) :)
Müzik: Bryan Ferry : Slave to Love ( 9 1/2 Hafta filminden bir kesit ile)
Keyifli okumalar dilerim.
Bu arada #wattys2016 etiketine Tamer ve Öykü'nün hikayesi de sahiptir. Desteklerinizi onlardan esirgemeyin. :)
**Bu açıklama için beni mazur görün ancak anlatım bakış açımla ilgili bir eleştiri almış bulunmaktayım. Beni imgesel bir kimlik olarak görürseniz kurmaca metinlerimdeki konumum olaylara geniş açıdan bakarak üçüncü tekil şahıs ağzıyla anlatırken kahramanlarımın zihinlerinden geçenleri, geçmişte yaşadıklarını, hikayedeki her kişiye her plan ve entrikaya vakıf olmamla beraber, İç monologtan çok iç çözümleme yöntemi ile ve kimi zamanda Diyalog yöntemi ile kahramanlarımın kafalarından ve gönüllerinden geçenleri anlatıyorum. Zaman zaman kendi yorumlarımı ekleyebilirim kimi zaman da öyküyü hızlandırıp yavaşlatıyor olabilirim. Beni eleştirdiğiniz için tekrar teşekkür ederim. Hikayemi eleştirileriniz ve yorumlarınızla beslemeniz benim için en büyük ayrıcalıktır. Tekrar teşekkür eder keyifli okumalar dilerim.***
-----------------
Öykü sabahın ilk ışıklarına kadar odasının penceresinin önünde oturuyordu. Sağ tarafındaki yatağın üzerine bırakmış olduğu valizi boştu. Sonu gelmek bilmeyen gece boyunca düşünüp durmuştu. Gerçekten de sonsuzluktu onun için. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Kalbi acıyordu. Bütün gece uyumamıştı. Nasıl uyabilirdi ki? Tamer'in
"şimdi bana ne söyleyeceksin sevgilim? Ona aşık olmadığını mı, ben evde yokken evime onu davet etmediğini mi? Unutma yaşadığın ev benim evim, taşıdığın ad benim adım, ısıttığın yatak benim yatağım, taşıdığın çocuk benim kanımdan olduğu sürece kime aşık olduğun umurumda bile değil"
sözleri kulaklarında yankılanıyordu. Tamer'in öfkesi ve suçlamaları onu hem çok şaşırtmış hem de incitmişti. Tüm yaşananlar yetmezmiş gibi Tamer evinden hışımla çıkıp gitmişti. Nereye gittiğini yine bilmiyordu Öykü. Bir adamın evinden öyle ayrılmasının tek sebebi olabilirdi o da kendini başka kadının kollarına atmak istemesiydi. Bunları düşündükçe kalbi daha çok parçalanıyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Murat ile oynadıkları oyun amacını aşmıştı. Daha önce de çok nazik bir erkek olmamasına rağmen Öykü'ye karşı nasıl bu kadar nefret besleyebildiğini öğrenmek istiyordu. Tamer aslında kendinden nefret ediyordu. Genç kadın onun yaşadıklarını bilmiyordu sadece Murat'ın anlattıkları kadarı bile genç adamın geçmişiyle sorunları olduğunun göstergesiydi. Ancak Öykü daha fazla yorulmak istemiyordu. Pes etmişti. Valizine birkaç eşyasını koyarken eline telefonunu aldı ve Dilara'yı aradı.
"Alo"
"Öykü kargaların kahvaltı yapmasını bekleseydin keşke"
"Di. Benim evime gelebilir misiniz? Sizlere ihtiyacım var."
Dilara'nın sataşmasına dahi cevap verecek durumda değildi Öykü.
"Senin evine mi sen neredesin ki?"
"Ben yarım saate eve gelmiş olurum"
deyip telefonu yüzüne kapattı. Elinde taşıdığı küçük valizi ile el çantasını merdivenlerden indirirken kapının orada evin yardımcısı Zehra Hanım bekliyordu. Onun yüzüne bakıp gözlerindeki acımayı görmek istemiyordu. Onun yanından selam dahi vermeden çıkacakken Zehra Hanım'ın arkasından seslendiğini duydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk sözleşmesi
Romance"Bu konuşmanın nereye gideceğini biliyor musun?" Öykü büyük bir yutkunmayla cevap verdi. Tamer kırık bir gülüş gönderdi kadına bütün kasları gergin ve hazırdı, onu istiyordu. "Bana nasıl güvenebiliyorsun, benim iyi biri olduğumu nereden...