Selamlar arkadaşlar,
Daha nice 97 yıllar bu topraklarda kutlamamız temennisiyle , 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu mutlu olsun.
Keyifli okumalar dilerim.
xoxo :)
Müzik: Ali BARAN 'Yazuktur Günahtur'
-----------------------------------
İstanbul'da yaşamaya burada çalışmaya iyice alışmıştı Zehra. Ailesiyle birlikte Zonguldak'tan taşındıktan sonra herkes bir iş bulmuş eve ekmek getirmek için çaba sarf ediyordu. Zehra daha on altı yaşında, narin, kırılgan iki tane belik örgüsü saçlarıyla üzerinde basma beyaz elbisesiyle gezinen masum bir kız çocuğuydu. Annesi bir yalıda temizlik işi bulmuştu. Onun yanında, annesine yardım amacıyla temizliğe gidiyor birkaç kuruşta harçlık alıyordu. Babası ise inşaat işçisiydi.
Tertemiz bir yürekle, alnının akıyla para kazanıyor, gece gündüz bulduğu işte çalışıyor, emek harcıyordu. Çalıştıkları yalıda oturan aile orta yaşlı olsa olsa annesiyle babasından beş altı yaş büyüktü Zehra'nın. Onların evlerinde temizlikçi olmak annesinin zoruna gitse de Zehra hayatın getirilerinin erken yaşta farkına varmış, kaderin bazılarına iyi davrandığını bazılarını da meteliksiz boş bir hayat yaşamaya, köle olmaya ittiğini erken yaşta öğrenmişti. Okul mu? O da ne!
Zehra Zonguldak'ta iken köylerinde okul yoktu ancak Devrek'te ki okula, ortaokula kadar gitmişti. Liseye geçtiklerinde ise kendini İstanbul'da bulmuştu. Ne var ki okumayı çok seviyordu. Bir gün doktor olmayı düşleyerek her gün köyden ilçeye kadar gider gelirdi. Ancak babasının İstanbul'a para kazanmak için gitmek istemesi üzerine taşınmak zorunda kalmışlardı. Bir gün babası eve çıkıp geldiğinde, halının üzerinde başını kitaba gömmüş matematik problemleriyle boğuşurken, annesi de evde yemek yapıyordu.
"İş buldum, iş hem de en ballısından, sizi İstanbullara götüreceğim."
"Bey ne işi ne İstanbul'u"
"Ne işi olur mu hanım geçen hafta anlatmıştım ya muhtar Süleyman Emminin akrabası oralarda apartman yapıp satıyormuş, adam köşeyi dönmüş paraya para demiyormuş diye"
"He, bildim bildim"
"Heh işte onlara haber salmış Süleyman Emmi beni söylemiş demiş Mustafa sağlamdır, çalışkandır her işin altından kalkar."
Zehra babasının gururlanışını izliyordu. Bir yandan da annesinin tepkilerini...
"Ee ne olmuş!"
"O da demiş gelsin benim inşaatların bekçisi olsun, güvenilir adama ihtiyacım var, hem aile fertlerine de iş buluruz burada"
"Deme ya! Anam, şimdi İstanbul'a mı gidiyoruz?"
"He hanım he, artık İstanbullu hanımefendi olacaksın, acayip para kazanacağız offf bir beş yıl sonra buraya Mercedes'imizle geliriz artık."
"Mustafa çocuklar ne olacak ya! Ben de çalışırsam."
"Zehra artık büyüdü o da çalışır, Ahmet'i de yanımda yetiştiririm, iş öğrenir hem"
"E iyi madem ne yapalım gidelim o bereketli taşı toprağı altın memleketi bir de biz görelim. Ne zaman gidiyoruz ki?"
"Süleyman Emminin dediğine göre yaza kadar inşaata başlayacaklarmış, birkaç aya taşınmamız gerek."
Zehra'nın hiç söz hakkı olmamıştı. Ortaokulu bitirmesine iki üç ay kalmıştı. Ancak babasının sözlerine bakılacak olursa Zehra orada çalışacaktı. Okulu unutması gerekmişti. Kardeşi Ahmet henüz on yaşındaydı. Zehra ise on dört yaşındaydı. Bir önünde açık duran kitabına bir de anne ve babasının sevincine baktı. Tekrar matematik kitabına gözlerini çevirdiğinde bir damla yaş gözlerinden süzülüp kağıdın tam ortasına damlamıştı. Artık okulu unutacaktı. Doktor olamayacaktı. Bütün hayalleri, hikayeleri burada son bulmuştu. Kim dinlerdi ki Zehra'yı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk sözleşmesi
Roman d'amour"Bu konuşmanın nereye gideceğini biliyor musun?" Öykü büyük bir yutkunmayla cevap verdi. Tamer kırık bir gülüş gönderdi kadına bütün kasları gergin ve hazırdı, onu istiyordu. "Bana nasıl güvenebiliyorsun, benim iyi biri olduğumu nereden...