RAUNT 1 : FIGHT

52.9K 1.1K 44
                                    


Arkadaşlar merhabalar bu bölümde çok yazamadım maalesef ancak yine de her hafta yazma sözü verdiğim için sizlere küçükte olsa bir bölüm yazmak istedim. 

Anlayışınıza sığınarak hepinize iyi okumalar diliyorum. 

Teşekkürler. 

not: Ayla Çelik + Beyaz : "Bağdat" şarkısı bugünkü şarkımız. 

***Ben düete bayıldım. Hatta baya baya bu şarkı dilime dolandı.***

----------------

Düzensiz nefesinin düzelmesini bekleyen Tamer kolunu kadının başının altından çekerek yataktan kalkmak üzere doğrulmuştu. Duşa doğru yol alırken Öykü'ye dönerek 

"bu akşam Amerika'ya uçacağım. Bir, bir buçuk ay kadar yokum oradaki işleri toparlamam gerek" dedi ve banyoya adımını atmıştı bile. Öykü şaşkınlıkla Tamer'in arkasından baka kaldı. 

"Ne? Nereye gidiyorsun?" Tamer Öykü'nün sorusunu duyduğu halde cevap vermedi Öykü'nün duyduğunu ve gayet te iyi anladığını biliyordu. Ancak Öykü cevabı duymadan rahat edemeyecekti. Yataktan o hırsla çıplak olduğunun farkında bile olmadan fırlayan Öykü kendini banyoda bulmuştu. 

"Tamer cevap verecek misin?" 

"Duş alıyorum Öykü duşta konuşmayı sevmem hem istersen bana katılabilirsin bu soruya cevap vermemdense yanıma gelmeyi tercih edeceğine bahse girerim" derken yüzünde alaycı bir gülümseme vardı. 

"Seni adi, psikopat sahtekâr sen ne halt yediğinin farkında mısın?" 

"Hımm bu sözlerinden bana katılmayacağını anlıyorum tatlım" Öykü bu sözlerin üzerine iyice çileden çıkarak eline geçen ne varsa Tamer'e doğru fırlatmaya başlamıştı. 

"Defol git bu evden defol seni görmek istemiyorum ister bir ay istersen bir yıl dönme lanet olsun sana sen...sen.. dünyanın en büyük pisliğisin!" diyerek kendi odasına doğru koşarken sinirinden ağlıyordu.

------------------------

Tamer duşa girdiğinde eklemleri beyazlaşana kadar duş başlığını sıktı. Kasıklarındaki kasılma, soğuk suyla birlikte dinmiyor banyodan bir an önce çıkıp Öykü'nün bacakları arasında rahatlamaya zorluyordu onu. Ama imkansızdı. Birçok sebebi vardı bu imkansızların. Gitmek zorundaydı. Bunu yaptığından hiç memnun değildi, hala Öykü'ye sahip olmak istiyordu. İsterse kadınlarından birini arayıp onunla buluşabilir bu isteği bir an önce dindirebilirdi. Ancak bunu yapmak istemiyordu. Bir başka kadının bacaklarının arasında olmayı düşlerken bir diğeri ile seks yapmak istemiyordu. Ayrıca evlendiği gün başka kadına gidecek kadar da hasta ruhlu değildi.

Ama Öykü haklıydı işte dünyanın en büyük pisliğiydi. O kadından istediğini almıştı işte. Tek sefer yeter diye düşünmüştü bugüne kadar böyle yoğun bir tatmin yaşamamıştı ta ki Öykü'ye kadar. Öykü'yü o seksi kıyafetleri ve ayakkabılarıyla gördüğü ilk günden beri istiyordu. Tamer'in hayatı alt üst olmuş, ailesinin geçmişini de yanında sürüklemiş, bugüne kadar anlamlandıramadığı duyguları da beraberinde getirmişti. Sabah onu havuzun başında gözlerindeki alevlerle kendini incelediğini gördüğünde aklında kendinden nefret ettirmek yoktu aslında. Ama bu konuda iyi iş çıkarmıştı. 

Artık Öykü ondan nefret edecekti. Ondan nefret etmesi en iyisiydi. Tamer biraz olsun rahatlamıştı. Kafasını soğuk fayanslara yaslayarak gözlerini kapattı. Onu ağlarken görmek hiç hoşuna gitmemişti. Tamer onun başını ellerinin arasına alıp o dolgun dudaklarını yemek istiyordu. Onu yine arzuluyor o akan gözyaşlarını öperek onun yumuşak tenini tekrar tekrar okşayarak dindirmek istiyordu. 

Tanıdığı en güzel kadın değildi. Bugüne kadar hoşlandığı türden kadınlar kadar muhteşem fizik yapısına da sahip değildi. Ancak onu istemek için nasıl göründüğünün hiçbir önemi yoktu. Onu istiyordu. Hala sıcak çarşafların arasına onu tekrar kolundan tutup götürmek istemişti oysaki. Onu çırılçıplak soymak ve şehvetli bacaklarının arasına tekrar tekrar gömülmek istemişti. Onunla ilgili binlerce fantezi kurabilirdi. İşte bunun için gitmeliydi Öykü'den uzaklaşmalıydı. Yine de onu son bir kez daha öpmek o yumuşak teni bir kez daha hissetmek istiyordu. Gitmeden son bir kez daha!

Öykü kendi odasına girdiğinde kendini yatağın üzerine bıraktı. Hıçkırarak ağlamak geliyordu içinden. Yaşadığı tatmin onu çok etkilemişti. İlkinin bu kadar güzel olacağını hiç tahmin etmemişti. Ancak ne için ağlıyordu ki bu anlaşma ikisinin arasında yazılı bir sözleşmeydi. 

Onun arkasından gözyaşı dökmek de neydi. Hayatının bu kadar berbat olmasının sebebi o olabilirdi ancak sözleşmeyi isteyen de kendisiydi. Tamer'i suçlayamazdı. Tüm suçu Tamer'e yükleyebilmeyi isterdi. Ondan tamamen nefret etmeyi çok isterdi ama ondan nefret edemiyordu işte. Zaten onunla sadece bir kez birlikte olmayacak mıydı. Hemen kendini toparlamalı duşuna girmeli ve güzel bir uyku çekmeliydi. 

Ve hemen bu evden ayrılmalıydı Madem Tamer gidiyordu Öykü'nün de onun evinde işi yoktu. Zaten Tamer ile bir ilişki yaşaması imkansızdı. Yataktan doğrularak banyoda kullanmak üzere havlu almak için dolaba doğru yol alırken kendi kendine söyleniyordu Öykü bir daha asla Tamer için gözyaşı dökmek yok.

Öykü duşunu aldığında kendine gelmişti. Mutfağa inip büyük bir bardak su içip kafasını toparlamak üzere biraz kestirmeyi planlıyordu. Ancak Tamer ile de karşılaşmaktan korkuyordu. Onunda tekrar yüz yüze gelmek istemiyordu. O şehvetli anların görüntüsü birbir aklına üşüşürken daha fazla onu görmeye dayanamazdı. 

Tamer'in sesi çıkmıyordu uzun bir süredir. Belki de toparlanıp gitmiştir diye düşünüyordu Öykü. Üzerine salaş haki yeşili bir elbise geçirip kapıdan dışarı çıkmaya karar verdiğinde derin bir nefes aldı. Yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi ve odadan dışarı adımını attı.

Daha yeni duş almış olmasına rağmen soğuk terler döküyordu Öykü. Tamer ile karşılaşma korkusu yüzündeki sahte gülümseme ile onu üzgün bir palyaçoya benzetiyordu. Mutfağa inene kadar kimseyle karşılaşmamış olmanın verdiği rahatlamayla dolaba doğru hamle yapan Öykü soğuk bir bardak su için şuan her şeyi feda edebilirdi.

Dolap tıka basa ağzına kadar doluydu. Kendi dolabını düşündü Öykü evde yemek pişirmediği için asla bu kadar dolu olmamıştı Öykü'nün dolabı. Hem dışarıda yemek varken kim bulaşıkla uğraşırdı ki. Dolapta soğuk naneli ev yapımı limonata olduğu fark edince hemen büyük bir bardak arama çabasına girişip birkaç kapağı hızlı hızlı açıp kapatırken 

"Yardımcı olabileceğim bir şey var mı" diyen Tamer'in sesi kulağına dolduğunda irkildi ve arkaya doğru sendelediğinde onun göğsüne çarptı. Ne ara bu kadar yakınına gelmişti ki bu adam. Öykü arkasını dönüp yukarı doğru baktı. Islak saçları onun lacivert tshirtü ile temas ettiğinde göğüs kısmını ıslatmıştı.

"Pardon" diyerek kendini toparlamaya çalışan Öykü onun kollarının arasından kurtulmak için kendini geri çekiyordu. Tamer'in bakışları onun daha çok gerilmesine sebep oluyordu. Bakışları birbirlerine bir kez daha kenetlendiğinde aralarındaki şehvetli his yoğunlaşmıştı.

Tamer sanki onu yeniden öpmek istiyor gibi bakıyordu. Sanki onu saatler öncesinde terk etmeyi planlamamış, onu aşağılamamış gibi olabilecek en doğal şeymiş gibi kendine doğru kollarından tutup kadını çekiyordu. Öykü bu duruma bir kez daha düşmemek için kollarını silkerek kendini ondan kurtarmak için bir hamle yapıp yüzüne o alaycı gülümsemesini tekrar kondurdu. Yüzündeki gülümseme Tamer'i sersemletmişti. 

Bu kadının ona kızgın olması kırgın olması gerekiyordu karşısına geçip gülümsemesi değil. Öykü arkasını dönerek yarım kalan işine devam ederken bulduğu bir cam bardağa limonatayı doldurarak büyük bir yudum aldı ve Tamer'e dönerek elindeki yarısı boşalmış bardağı ikram etti. 

Tamer'in bakışlarındaki gerginlik Öykü'yü daha çok gülümsemeye itiyordu. Tamer Öykü'nün şu durumdan zevk alıyor gibi gözükmesine anlam veremiyordu. Önünden salına salına yürüyüp odasına doğru yol alan kadını takip etmemek için kendini zor tutuyordu. Onun duş aldıktan sonraki kokusu hala burnundaydı. Uzun siyah saçları yüzünden tshirtü ıslanmıştı ancak şuan önemli değildi. Bu raundu o kazanmıştı ancak gitmeden bir sonraki raundu Tamer kazanmak için hemen arkasından onu takip etme kararına kesin dönüş yaptı.


Aşk sözleşmesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin