Arkadaşlar bir pazar günü daha burada birlikteyiz. ( Heyy, saat 24:00'ı geçti artık pazar oldu sayılır :))
Kısa olduğu ile ilgili gelen mesajlar ve yorumlar üzerine bu bölümde sizler için biraz daha uzun tutmaya çalıştım.
Umarım beğenirsiniz. Şimdiden yorumlarınız ve oylarınız için çok teşekkürler.
Keyifli okumalar dilerim.
xoxo :) :)
***Düzenleme 1: Hades ve Persephone hikayesini bilmeyenler için kısa bir özet geçiyorum şekerler :)
"Bir gün Persephone arkadaşlarıyla çiçek toplamaya gider. Çiçekleri toplarken arkadaşlarından biraz uzaklaşır. Tam o sırada oldukça güzel, göz kamaştırıcı bir nergis çiçeğiyle karşılaşır. Bu çiçek oraya Zeus tarafından yerleştirilmiştir ve ışıl ışıl parlıyordur. Çiçeğin güzelliğinden, ışıltısından gözleri kamaşan Persephone çiçeği koparmaya gider. Çiçeğe doğru elini uzattığında yer yarılır ve Hades siyah atlı arabasıyla yarıktan çıkarak Persephone'u kaçırır. Kaçırılıp Persephone orada, Hades'in sunduğu nardan biraz yedikten sonra, "ölüler ülkesinde bir şey yiyenlerin yeryüzüne çıkma hakları bulunmamaktadır" kuralı nedeniyle, ölüler ülkesinde kalmak zorunda kalmıştır. Demeter kızını aramak için yollara düşer ancak onu hiçbir yerde bulamaz. Üzüntüsü öyle büyük olur ki hayata küser. Sonunda her şeyi gören ve bilen güneş tanrısı Helios ona kızının yer altına kaçırıldığını söyler. Bunun üzerine Demeter Olympos'tan kaçar, yüreği sızlayarak ıssız bir yere çekilir. Onun küsmesiyle toprağın bereketi kalmaz, insanlar kıtlık tehlikesine uğrarlar. Zeus onu barıştırmaya çalışır, ancak Tanrıça Demeter yalvarmalara kulak vermez. Bütün yalvarmalarının boşa gittiğini gören Zeus, en sonunda Persephone'nin yılın üçte ikisini yani çiçek açma ve meyve zamanını, anası Demeter'in, geri kalan üçte birini, yani kışı da kocası Hades'in yanında geçirmesini kararlaştırır. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelir. Persephone her yeryüzüne çıktığında, Demeter yeryüzüne baharı getirir. Persephone, Hades'in eşi ve ölüler ülkesinin tanrıçası olmuştur fakat doğan hiçbir çocuğu Hades'ten değildir."
alıntıdır.
--------------------
Ancak adamın nefis parfümünün kokusu genzinden içeri dolduğunda nefes almış olduğu için pişman olmuştu. "Hoş geldin Öykü" buğulu sesi kadının etrafını bir zırh gibi sarmış bedenini ele geçiriyordu.
------------------
Tamer kadının önü süre zeminden tavana kadar olan pencerelerin olduğu yöne doğru yürüyerek oradaki koltuklara yöneldi. Öykü'de Tamer'i takip ederek pencerelere doğru yürüdü. Pencereler batıya bakıyordu.
Muhteşem güzellikteki manzara ile birlikte orada saatlerce hatta günlerce oturmak çok keyifli olabilir diye düşünürken " Burada muhteşem gün batımlarını görüyor olmasın" diyerek soru sormuyor sadece durum tahlili yapıyordu Öykü. Buraya ne için geldiği konusunu sakinlikle konuşabilmek adına rahatça bir nefes alarak koltuğa kendini bıraktı.
"Eğer zamanında evde olursam" diye cevap vermişti Tamer.
"Eğer ben burada yaşasaydım, bundan emin olurdum."
Adam bu sözün üzerine gülümserken "zaten burada yaşayacaksın tatlım, eğer seni burası bu kadar etkilediyse yatak odamın manzarasını gördüğünde yüzünün alacağı şekli hayal edemiyorum."
"Bu sözler üzerine beynine şimşek düşmüş gibi hisseden Öykü buraya neden geldiği ile ilgili konuşmaya artık başlaması gerektiğini fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk sözleşmesi
Romansa"Bu konuşmanın nereye gideceğini biliyor musun?" Öykü büyük bir yutkunmayla cevap verdi. Tamer kırık bir gülüş gönderdi kadına bütün kasları gergin ve hazırdı, onu istiyordu. "Bana nasıl güvenebiliyorsun, benim iyi biri olduğumu nereden...