Araba durduğunda sol tarafıma döndüm . Sarp sert bir şekil de karşıya bakıyordu sadece . Her an patlamaya hazır bir bombaydı sanki . Pimini çeken kişi de ben oluyordum galiba .
Çağrı nasıl izin vermişti onunla gitmeme hala anlamış değildim. Kolumu arabanın kapısına uzattığım da soğuk bir sesle konuştu .
"Çabuk ol "
Bir şey demeden arabadan indiğim de mezarlığın içine doğru ilerledim . Mithat bey mezarların nerede olduğunu tarif etmişti . Yavaşça dediği yere doğru ilerlerken içimde ki acının tarifi yoktu .Yıllar sonra Anne ve Babamı buluyorum . Ama onlara sarılmak yerine toprağa derdimi anlatacaktım . Onları sarıp sarmalayan toprağa ...
Mithet beyin tarif ettiği yere geldiğim de bir an duraksadım . Benim ailem bu toprak mıydı yani ? Başına iki tane dikilmiş mezar taşları mıydı ?
Elimi kaldırıp bedenimi titreten kalbime dokundum . Bir avuç et parçası kalbime dokunmaya engel değildi. Tıpkı bir avuç toprak parçasının onları benden çalması gibi . Onlara dokunmam imkansız değildi .
Adımları mı devam ettirdiğim de yan yana yapılmış ve oldukça süslü iki mezar vardı . Anlaşılan iyi bakılmıştı zamanında . Gözlerimi yumup bir müddet bekledikten sonra tekrar açtım .
Başında beklediğim mezar taşının yanına oturdum .
Neslihan &Murat KORMALI .
Annemin ve babamın isimlerini söylemişti Mithat bey . İsimlerin yanında ise doğum ve ölüm tarihleri yazıyordu .
Yanaklarımda süzülen göz yaşlarına engel olamadım . Olamazdım da. Elimi kaldırıp toprağın üzerine koydum . Demek bu topraktı onları benden alan. Avucumun içine aldığım toprağı sıkarken boğazımdan bir hıçkırık kaçtı . Bu hıçkırık söyleyip isteyipte söyleyemediklerim içindi , Sarılmak isteyipte sarılamadıklarım içindi .
Avucumda ki toprağı burnuma yaklaştırıp derince bir soluk aldım . Anne kokusu ne demekti bilmiyordum ki , toprağın annem gibi koktuğunu anlayabileydim . Bir hıçkırık daha derken ardı ardına ağlamaya başladım . Tek kelime etmeden geldiğimden beri ağlıyordum . Sonra hafifçe doğrulup göz yaşlarımı sildim . Ağlamamalıydım . Onlarda istemezdi.
Kendimi toparlayıp dik bir şekilde oturdum . Önümde ki toprakla bakışmaya devam ettim . Söyleyecek o kadar çok şey vardı ki. Ama dudaklarımdan kelimeler çıkamıyordu . Boğazıma takılı kalmıştı bir şeyler . Yutkunamıyordum . Yutkunamadıkça da boğazım acıyordu .
Bunca yıl susmuştum . Konuşma vaktiydi . Fakat duygularımı anlatacak tek kelime bulamıyordum . Zar zor da olsa dudaklarımdan dökülen kelimeler kulaklarıma ilişti .
"Anne .."
Elimi toprağın üzerinde gezdirip öylece baktım . Neden konuşamıyordum ki sanki !
Belki de bir daha onları göremeyecektim fakat dilime vurulan prangalar susmama sebep oluyordu . Bende sustum .
Ne kadar vakit geçti bilmiyordum. Gözlerimde biriken yaşları silip ayağa kalktım . Son kez aramızda ki perde görevini üstlenen toprağa baktım . Hafifçe eğilip onlara dokundum . Sıcaklıkları toprağa sinmişti sanki .
"Sizi özleyeceğim . Zaten sizi özlemekle geçmedi mi ömrüm ? . Olsun . Ben yine sizi özlemeye devam edeceğim ..."
Elleri topraktan çekip dikleştim .
"Sizi..."
bir yumru oturdu boğazıma . Konuşmama engel oldu . Tekrarladım cümlemi
"Sizi.."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PORTAKAL ÇİÇEĞİ -HAZAL-TAMAMLANDI
General Fiction*** ...Kendi düşüncelerimle boğuşmaktan vazgeçip sesimin titremesine engel olamadan konuştum. " Yaklaşma" "Şşş..." Bu hareketi bile titrememe neden oldu. Sonra dudaklarını aralayıp konuşmaya başladı. " Bir daha ıssız sokaklara girme . Senin benden b...