"İlk ve son o yaptı. Belki aptalca gelebilir ama beni uçurumdan atmalarına fazlasıyla seviniyorum. En azından birden fazla kişi bana sahip olmaya çalışmadı."
"Aptalca falan gelmiyor sen güçlü bir kadınsın."
Alayla gülüp Kartalı süzdüm. Tıslar gibi çıkardığım ses üzerine başını kaldırmadan alttan gözleriyle baktı gözlerime.
"Senin de dediğin gibi ben pislik bir kadınım Kartal. Güçlü değilim hiç olmadım. Ben sadece ruhu zorla şeytana satılmış bir kadınım. Ve ne var biliyor musun? Şeytan'ın arka bahçesine taht kurmuş kişiler ruhu zorla şeytana satılan kişilerdir."
...
Sessizliği bir pelerin gibi üzerimize geçirdiğimiz dakikalarda susmanın da çare olmadığı gerçeklerle yüzleşmek insanı yormaktan ileri gitmiyordu. Kartal defalarca mektubu okuyup resme bakmış bense bu sırada elimdeki cam parçalarını çıkartıp derin yerlere dikiş atmıştım.
"Tanıyor musun orada ki herkesi?"
"Sen hangisisin?"
İkimizin de aynı anda birbirimize sorduğumuz sorular benim için yeterli cevap olmuştu esasen. Benim hangisi olduğumu bilmiyorsa bu oradaki herkesi tanımadığı anlamına geliyordu. Elimle yanımdaki boşluğa vurup onu yanıma çağırdım. İtiraz etmeden kalkıp yanıma oturdu ve resmi ikimizin de göreceği hizaya getirdi.
"Elin nasıl?"
"Daha kötüleri de olmuştu."
Olumlu anlamda başını sallayıp yeniden resme baktı. Resmin üzerinde kesişen bakışlarımız Kartalın 18 yaşıydı. Uzunca o çocuğa baktım. Yine uzun boyluydu ama zayıftı hem de hastalıklı bir derecede bir zayıflıktı. Gözaltları mor yüzü beyaz ve sarı arasında; sanki kusmadan önceki o şiddetli mide bulantısını çekiyor gibiydi.
Ve onunla aynı hizada ama sıranın diğer başında kürdan gibi kollar, zayıflıktan dışarı fırlamış gibi duran gözler uçuk pembe dudaklar, göz çevresindeki kalın mor hareler bomboş bakan bir ben. Burada birçok en kaz var ama sadece ikisinin hem bedeni hem ruhu tuğlalar altında kalmış. Burada bir sürü çocuk var ama sadece iki kişinin çocukluğu gözlerinin önünde idam edilmiş. Burada bir bütünü bile oluşturamayacak kadar eksik, yıkık iki ruh var.
Elimle kendimi gösterdiğim zaman bir an onun elinin titrediğini düşündüm. Çok kısa bir an sallanan resim sonradan eski haline dönmüştü.
"Neden böylesin?"
"Nasılım?"
"Bu kadar..."
"Zayıf, ölü, eksik, yıkık..."
"Belki daha fazlası."
"Ben tecavüze uğrayalı, babamı kaybedeli, bebeğimi düşüreli, gözlerimin içine bakarak annem beynini dağıtalı, üç gün boyunca dağılan beynini duvardan temizlemeye çalışalı 40 gün bile olmamıştı Kartal. Ne bekliyorsun ki; sağlıklı, kilolu, pembe yanaklı şeker bir kız mı? Orada gördüğün yaşayan bir cenazeden fazlası değil. Aynı senin olduğun gibi."
Sonra kalkıp odama gittim. Soracağım sorularımı yarında sorabilirdim. Şuan tek istediğim dinlenip zihinsel ve bedensel yorgunluğumu atlatmaktı.
Yatağın içine girdiğim zaman uyumak için ne kadar uğraşsam da bir türlü uykunun kollarına teslim edemiyordum kendimi. Zaman kavramı gökyüzündeki hilalin kancasına takılmış ilerlemek için çırpınırken ilerleyemeyişinin acısını benden çıkartıyordu sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 1; CELLAT
Action-Bölümler düzenlenmeye başlanmıştır.- Gözyaşları ölenler için değildir aslında; geride kalanlalar içindir, gidemeyenler içindir, en çokta susmak zorunda kalanlar içindir... Kader mi kaybetmeye zorlar? Yoksa beden mi kaybetmeye alışan? Kaybedece...