Gözlerimi felaket bir baş ağrısı eşliğinde açtığımda alnımda ve çıplak karnımda ki ıslak bezlerler titrememe sebep olmuştu. Ne zamandır bu haldeyim bilmiyorum ama Savaşın rengi solmuş gözaltındaki morluklarla başımda uyuya kalmıştı.
Yerimden sessiz bir şekilde doğruldum. Uzun soluklu bir duşa ihtiyacım vardı. Düşüncelerimi susturmak için. Temizlenmek için. Üzerimdekileri çıkartı soğuk suyun kollarına bıraktım kendimi. Buz gibi su daha çok titrememe sebep olsa da düşüncelerime çok iyi gelmişti. Üç saniye tamı tamına üç saniye düşüncelerden kurtulmuş sonra kaldığı yerden devam etmişti beynimdeki çarklar dönmeye.
Gördüğüm kâbusların etkisi hala bedenimi terk etmemiş ister istemez kasılmalarım devam ediyordu. Yeniden, yeniden ve yeniden defalarca aynı anı yaşayıp durdum.
Kum saatinin aynı saniyeleri bir geri bir ileri akıyor yaşadığım anı başa sarıp bana dokunan o pis eller yeniden 15 yaşındaki kız çocuğuna zorla sahip yapıyordu. Çığlıklar faydasız babam çaresiz. En çok da babamın gözlerindeki cehennem öldürüyordu beni.
"Baba ben artık masum değil miyim? Kirlettiler kızını baba! İçinde kalleşlerin tohumu var. Baba on beş yaşındaki kızın düşük yaptı! İçinde bir can, can verdi."
Alnımı soğuk fayansa yaslayıp suyun vücudumdan akıp gitmesini izledim. Vücudumdan akıp giderken bana dokunan pis ellerinin akıp gitmesini diledim.
Uzun bir süre suyun altında kaldıktan sonra suyun vanasını kapatıp perdeyi araladım ve dışarı çıktım. Yanıma ne bir kıyafet nede bir havlu almamış olmam kendime daha çok sinirlenmeme sebep oldu. Kapıyı açıp koridoru kontrol ettiğim zaman karanlık ve sessiz koridorla karşılaşmam" en azından bu sıralar güzel bir şeyler oluyor" dememi sağlamıştı. Koridorun sonundaki Savaşla beraber kaldığımız odaya koşar adım ilerledim.
Savaş revirde uyuya kalmıştı sonuçta odanın boşluğu rahatlatıyordu beni. Kapıyı açıp odaya girdim ve kapının arkasına yaslanıp soluklandım. Perdesi çekilmemiş camdan yansıyan ay ışığı tam bedenimi esir almış tenimi bir güneşten daha çok kavuruyordu.
Dolabıma doğru ilerledim. Alt çekmeceyi açıp iç çamaşırlarımı aldım önce sonra bir eşofman altı ve tişörtü elime alıp yatağıma doğru ilerledim.
"Gece gece beni mi sınıyorsun Ya Rabbim?"
Duyduğum sesle irkilip hemen arkama döndüğüm zaman heybetli bir bedenle karşılaştım. Yatağımın üstündeki çarşafı alıp hemen önüme tutum. Eliyle arkamı gösterip ağzının içinden cıkladı.
"Güzel kalça! Arkandaki ayna bana hiç yardımcı olmuyor."
Siktir arkamda ayna vardı. Çarşafı belimin üzerinde arkadan topladım. Odada kinin kim olduğunu anlamaya çalışırken bayılamadan önce göz göze geldiğim adam olduğunu anladım.
"Kimsin ve burada ne işin var?"
Ağır ağır dibime kadar yürüdü. Bomboş bakan gözlerle hareketlerini takip ederken bir adım dahi geri çekilmemiştim. Yüzüme iyice yaklaştı burunlarımızın ucu birbirine değiyordum.
"Şafak"
Ah mal mı bu adam ne. Dibime kadar girip adımı söylüyor.
"Ve sen de?"
"Güzel kokuyorsun. Hanımeli gibi."
"Hala adını söylemedin."
"Ben Savaşın ağabeyiyim!"
Ah! Beni istediği ağabeyi. Müstakbel eş adayım. İkinci isteme vakam. Açıkçası diğerini saymıyorum. İlk demek daha doğru olur. Peki, adı ne bu adamın canım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 1; CELLAT
Action-Bölümler düzenlenmeye başlanmıştır.- Gözyaşları ölenler için değildir aslında; geride kalanlalar içindir, gidemeyenler içindir, en çokta susmak zorunda kalanlar içindir... Kader mi kaybetmeye zorlar? Yoksa beden mi kaybetmeye alışan? Kaybedece...