"Anne?"
"Söyle Güneş'im."
"Bana yine o masalı anlatır mısın?"
Kollarımı açıp kızımı kucağıma çağırdım. Davetimi ikiletmeden hızla koştu ve kollarımın arasına atladı.
"Hangi masalı miniğim?"
"Cesur prenses masalını anne."
Kızımı sımsıkı sarıp göğsüme yasladım ve kokusunu içime çekerek derin bir buse bıraktım şakaklarına. Evlat kokusu hiçbir şeye benzemiyor. Yoluna öleceğim bir vatanım vardı şimdi artık kızım da var.
"Hımm demek cesur prenses masalı."
"Evet anne. Biliyoy musun büyüdüyümde bende o pyenses gibi olacayım."
Heyecan ile konuştuğunda peltekleşen diline kurban olduğum. Hayatta bana verilen en büyük ve belki de en güzel hediye. İçimi açıp onu ciğerimde saklamak istedim ciğerimi yakmasınlar diye.
"Anlatırım tabi anneciğim ama önce sütünü içmelisin."
"Hemmen içiyoyum komutanım."
Kucağımdan kalkıp hızla odasına koştuğunda bende peşine takıldım. Kendinden biraz daha yüksek yatağına tırmanıp üzerine oturdu bende ellerinin arasına ballı sütünü bıraktım. Yüzündeki o kocaman ama buruk tebessümü ile birkaç dikişte sütünü bitirip bardağı ellerimin arasına bıraktı.
Elimdekini kenara bırakıp Güneş'imin yatağına girdim ve onu da göğsüme yatırdım. Ellerini hemen belime sarıp iyice sokuldu bana. Saçlarını koklayıp başının üzerine koca bir öpücük bıraktım ardından da masalı anlatmaya başladım.
"Bir varmış bir yokmuş. En çok yoklukta yok olan hayatların yaşadığı bir zamanda vatanına âşık bir baba yaşarmış. Bu babanın vatan gibi naif ve güzel bir kızı olmuş bir gün. Adam o kadar sevinmiş ki sevgisi vatanının dağlarını aşıp dünyaya duyurmak istemiş ama bir yandan da çok korkmuş küçük vatanını ondan alırlar diye. Gel zaman git zaman, bir türlü yerinde duramayan zaman akmış ve ellerden kayıp uzaklara savrulmuş. Küçük kız biraz büyümüş ama çok da büyümemiş. Babasını vatan bilmiş.
Vatanın Köprücük kemiklerinde uyumuş, kürek kemiklerinde oynamış. Kirpiklerini dal saç tellerini ip yapmış sallanmış. Biraz babasız büyümüş ama çokça vatan koklamış.
Bir gün kız ip atlarken kötü insanlar küçük kızı görmüşler. Güzel küçük kızın gözlerindeki yaşam ışığını o kadar çok beğenmişler ki sadece kendilerinin olsun istemişler haset ve biraz da nefret ile göz dikmişler küçük kızın ışığına.
Önce vatan kokan babasını ardından önünü aydınlatan ışığını almışlar küçük kızın. Kız ışıksız kalmış karanlıklara hapsolmuş. Ne önünü görmüş ne ardını ama asla ardına dönüp bakmamış. Defalarca düşmüş defalarca yara almış. Kanlar içerisinde ağlamış ama sesini kimseye duyuramamış.
Sonra, ama çok sonra fark etmiş ki; yalnızmış. Ne onu kaldıracak vatan kokulu bir baba, ne de yaralarını öpüp saracak hanımeli kokulu bir anneye sahipmiş. Ve anlamış ki insanın yanında sadece ailesi olurmuş. Gerisi gelip geçiciymiş.
Bunu fark ettiği gün büyümüş küçük kız. Büyümüş ama ruhu hala vatan kokulu babasının kürek kemiklerinde uyuduğu zamanda kalmış. Ve o gün anlamış ki, ruhsuz da yaşanırmış. Ama biraz eksik, ama biraz yarım, ama biraz kırık da olsa yaşanırmış.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçlü Kadınlar Serisi 1; CELLAT
Action-Bölümler düzenlenmeye başlanmıştır.- Gözyaşları ölenler için değildir aslında; geride kalanlalar içindir, gidemeyenler içindir, en çokta susmak zorunda kalanlar içindir... Kader mi kaybetmeye zorlar? Yoksa beden mi kaybetmeye alışan? Kaybedece...