Ş.H. 2: Bölüm 10.

7.1K 434 86
                                    

Bir varmış, bir yokmuş. Zamanın içinde, zamansızlığın behrinde kimsesizliğin bağrında yedi kız kardeş yaşarmış.

Hepsi birbirinden güzel yedi kız kardeşin tek ortak özelliği cennet kadar duru beyaz olan tenleri cehennemin ateşine bulanmış kızıl saçları imiş.

Bu yedi kız kardeş birbiri ile çok iyi anlaşır dışarıdan hiçbir insana ihtiyat duymaz kendi değirmenlerini kendileri çevirir koyunlarını kendileri güdermiş.

Bir gün insanlık bu yedi kız kardeşi kendi aralarına alamayacaklarını anladıkları gün onları yedi büyük günah olarak adlandırmış.

Yedi kız kardeş, hor görülmüş, aşağılanmış canice katledilmiş. Ama onların etkisi hiç geçmemiş. İnsanların kendilerine yükledikleri azabı ölmeden önce her canlı yaşasın diye kanlarının son damlası akarken bile tanrıya yalvarmışlar.

Ve tanrı ölüme yedi kala kabul etmiş dualarını ve insanlığın içinde saklanan kibri ve nefreti dışarı çıkarmalarını sağlamış.

Yedi kız kardeş öldükleri için şükredecekleri bir düzene girmiş dünya. Kan akmış, kardeş kardeşi öldürmüş, küçük kız çocuklarının küçük bedenlerine zarar verilir olmuş.

İnsanlar sapıtmış. Verilen aklı kullanmaz olmuş. Yaşamın amacını unutup ölümlere yönelmiş ve bir kavmin sonu acı içerisinde gelmiş.

Yine bir gün zamanın behrinde bir kadın yaptığı her şey alelade ortada olmasına rağmen. Vatan için canını ve dahi cananını vermişken vatana ihanetle suçlanıyordu.

İçimde yedi kız kardeş yaşatıyor yetmiş ceset infilak ediyordum. Bu sandalyede dakikaların günlerin üzerine devrilişini sabırla bekliyor uykusuz saatlerimin sınırlarını zorluyordum.

Bedenim bir nebze yorgun düşmüş ruhum ise kan revan içinde sapasağlam ayakta idi. Kızıl damarların süslediği gözlerim sakinliğini kaybetmeden sabit bakışlarını sürdürüyor içeri giren çıkanların gereksiz uğraşını seyrediyordum.

Buradan çıkmam dakikalarımı alacakken en azından bir şans tanımıştım onlara inandıkları şeyin ispatlarını önüme sermeleri için.

Fakat belirsiz zamanda elde ettiğim tek şey burada tutulmamın asıl sebebimin başka olduğunu kavramaktı.

Evet beni sorguya gelen o adam iddianameyi doğruluğuna inanmış ve beni köşeye sıkıştırmak için bin bir çeşit yönteme başvuruyor. Karşımda bin bir başlı yılan rolünü üstleniyordu.

Kapı açılıp yeniden yanıma geldiğinde günlerdir aynı yüzü görmekten midemin bulanmaya başladığını anlamıştım.

Karşıma geçip lakayt bir şekilde oturduğunda artık sınırlarımın sonundaydım. Bu adam kim olduğumu bilmeliydi. Hatta camın diğer tarafındakiler benim kadar güçlü bir kadının karşısına böyle bir adamı çıkarmanın hesabını vermeliydi.

Karşımdaki konuşmaya başlayacağı an cümlesini yarıda kestim ve ben konuştum.

"Telefon görüşmesi yapmalıyım."

"Hahay efendim başka emriniz. Sen burada neden oturduğunun farkında mısın kadın?"

Her geçen gün kaybettiği saygısı, saygısızlık seviyesini geçmiş hadsizlik seviyesine depar atıyordu. Hiddet ile karşı çıkışları küçük düşüşünün büyük ses getireceğinin yazılı belgesiydi.

Güçlü Kadınlar Serisi 1; CELLATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin