10. Bölüm

1.2K 53 4
                                        

''Her şeyini aldın değil mi? Cüzdanın burada, suyun, atıştırmaya bir şeyler, kulaklığın. Ah! Elif, seni çok özleyeceğim kızım.'' Annemin kendi kendine konuşmasını dinlerken gözlerimi devirdim. 

Arkamı döndüğümde babamın bavulumu çekiştirdiğini anlamam uzun zamanımı almadı. Kırmızı ve oldukça büyük bavulu izledim. Yan gözle annemin hala çantamın içine bakıp eksik bir şeyler olup olmadığını sorması beni deli ediyordu. Yoktu işte. Neden bu kadar telaş yapıyordu ki?

Ayağımla ritim tutturmaya başlamışken ''Abla!'' tanıdık bir ses doldurmuştu kulağıma. Sağıma döndüğüm gibi babamın arkasından koşıp gülerek bana gelen Melis'i fark ettim. Gülümsemem yüzümü kaplarken kollarımı açtım ve eğildim. 

Boynuma doladığı küçük elleriyle onu kendime daha çok bastırdım. Kokusunu içime çekerken unutmamaya kendime söz verdim. Bu işi ne için yaptığımı...

Melis'ten ayrılı doğrulduğumda bir kadın sesi havaalanını doldurdu. ''Lütfen 201 nolu uçağın yolcuları uçağınız 13 nolu kapıdan kalkmak üzeredir.''

Annem derin bir iç çekip beni kollarının arasına oldu. Birkaç saniye sonra benden ayrılarak yanaklarıma sulu birer öpücük kondurunca yüzümü buruşturup ''Anne!'' diye sitem ettim.

Annem beni duymamış gibi ''Dikkatli ol Elif. Uçaktan indiğin gibi beni ara.'' dedi.

Başımı olumlu anlamda sallayıp babama döndüm. Ona da sarıldıktan sonra bavulumu çekiştirmeye başladım. Kapıdan geçerken arkama dönüp bana üzgün gözler ama yüzlerinde gülümseme olan aileme buruk bir şekilde güldüm.

Kapıdan geçtikten sonra birkaç adımdan sonra kolumdaki baskıyla soluma döndüm. Mert ve Efe'yi görünce kırgın bir nefes alıp gözlerimi kapadım. Açtığımda Efe'nin çoktan ilerlediğini gördüm. Efe'nin bana neden soğuk davrandığını bilmiyorum.

Derin bir nefes alarak Mert ile birlikte çıkışa doğru ilerlerken soğuk bir sessizlik vardı. Aslında havaalanının içi oldukça gürültülüydü. 

Mert suskunluğunu hala sürdürürken havaalanından çıkmıştık. Siyah bir arabanın önünde durduğumuz gibi Mert öne bindi. Ben de arka koltuklardan birine attığımda kendimi rahatladım. Efe arabayı sürerken bu soğuk ve sessiz ortamdan çok sıkılmıştım.

Koltukta doğruldum. ''Yaz okuluna gitmediğime göre oranın müdürü annemlere haber verecek. Bunu nasıl önleyeceksiniz?''

Ortaya attığım soru bir süre havada asılı kaldı. En sonunda Mert sorumu yanıtladı. ''Senin yerine bizim için çalışan Cansu gidecek. Müdür Cansu'yu sen sanacak. Ailene de ona göre haber verecek.''

Koltuğa tekrar yayılırken rahatladığımı hissettim. Bana göre en büyük sorun buydu şimdilik ve hal olmuştu.

Başımı cama dayayıp sessizce iç çektim. Çevremi izlerken insanların hareketleri dikkatimi çekti. Hepsi bir rabot gibi bir o yana bir bu yana koşturuyorlardı. 

Ben insanları izlemeye dalmışken ani bir firenle öne doğru savruldum. Yüzüm koltuğa çarpınca acıyla inledim. Burnumu ovuştururken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.

Efe hızla arabadan inince Mert de ona eşlik etti. Ben durur muyum? Tabi ki ben de indim. İkisininde arabanın önünde görünce kalbim ritmini değiştirdi. Biri ne mi çarmıştık? Ölmüş müydü?

Mert'in yanında soluğu alırken Efe'nin dizlerinin üzerine çökmüş olduğunu gördüm. Daha dikkatli bir şekilde bakınca boynuna dolanan minik, kirli eller dikkatimi çekti. Ellerin sahibine kayınca gözlerim doldu. Beş yaşlarında küçük bir oğlan çocuğu burnunu çekerek ağlıyordu. Titrediğinden korktuğu belliydi. Aman Allah'ım!

GECE KADINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin