2. Bölüm

1.3K 68 1
                                    

Hayat acımasızdır,  eğer sende acımasız olmazsan ezilirsin. İnsanlar öyle bencil ki diğer insanların kalbindeki iyiliklerin üzerini örtüyorlar zehir zemberek sözlerle. Bu hayatta hep yalnızsın,  kimse seni koruyamaz sen kendini koruyamazsan. Ezilirsin ama sevdiklerine bundan bahsetmezsin üzülmesinler diye. Kendi başına ayakta kalmayı öğrenirsin mecburen.
Benim durumumda işler daha zordu. Zamanında ben de bencil insanlar tarafından çok ağlatılmıştım ancak yanımda kimse yoktu. Annemin yaşı,  babamın olmayışı onlara göre beni bir ucube yapıyordu. Ben dışlanması,  zulmedilmesi gereken biriydim. Sonunda kendimi korumayı öğrendim bir başıma. Onun yanında en azından kuzeni vardı. Bu sırada yanlarına yaşça oldukça büyük bir adam geldi. Kaşları çatılmıştı. Balın’ı kollarına alıp sardı ve başının üzerine bir öpücük bıraktı. Biraz konuştuklarında adamın kaşları daha da çatıldı ve hızla bana döndü. Mümkün olsa bakışlarıyla beni öldürmek ister gibiydi. Beni biraz ürkütmüştü. Tam bu sırada biri saçlarımı karıştırmaya başladı. Refleks olarak kolunu tutup arkasına büktüm.
“Ufaklık bırak kolumu kırdın.” Diyen ardayla kalakaldım ve hemen kolunu bıraktım. Daha sonra yüzüme en sıcak gülümsememi yerleştirip kolunun altına girdim. O da alnıma bir öpücük bıraktı.
“Özür dilerim Arda sen olduğunu bilemedim.” Diye cevap verdim. Başını olumsuzca iki yana salladı.
“Nereye daldın o kadar? Gediğimi de sana seslendiğimi de fark etmedin. Hem ben sana o savunma derslerini ne diye verdiysem. Sonunda olan benim koluma oluyor.”  Diye sitem etti. Ona benim tabirimle şirin onun tabiriyle yavru kedi bakışımı atmaya başladım. Konuşmaya devam edersem uzun süre söylenirdi. Tabi bu huyu sadece bana özeldi. Belimden tutup arabasına yönlendirdi. Hemen koşup ön koltuğa oturdum. O ise arkamdan gülüyordu. Camdan başımı çıkarıp ona dil çıkarınca bu sefer kahkaha attı. Bu sırada gözüme bizi izleyen üçlü takıldı. Balın ve Yavuz şaşkındı. O adam ise anlamlandıramadığım bir şekilde bakıyordu. Onları umursamadan tekrar Arda’ya baktım. Hala bana gülüyordu. Sonunda gelip sürücü koltuğuna oturdu ve bu sefer saçımı iyice karıştırdı. Ben huysuzlanınca da başımın üzerine bir öpücük kondurup arabayı çalıştırdı. Sabahtan beri içimi kemiren soruyu bir türlü soramıyordum. Ne tepki vereceğini bilmiyordum ve bu beni tedirgin ediyordu.
“Sor hadi?” deyince şaşkınca ona baktım. Bana gülümseyip tekrar yola döndü. “Deminden beri kıvranıyorsun. Ne soracaksan sor sende rahatla bende rahatlayayım.” Deyince derin bir nefes aldım.
“Sabah sana ne oldu? Çok kızgın görünüyordun. Benimle de hiç konuşmadın.” Dedim vereceği cevabı bekledim. Derin bir nefes alma sırası bu sefer ondaydı.
“Bir yerlere gidip konuşsak olur mu? Arabada konuşulacak bir konu değil.” Deyince konunun tahmin ettiğimden daha büyük ve önemli olduğunu anladım. Bu demek oluyordu ki Hasan Babanın mekanına gidiyorduk. Günün sonunda sarhoş bir Arda’yla uğraşacaktım. Onu sadece başımla onayladım. Bunu söylememle yolu değiştirdi. Tam tahmin ettiğim gibi Hasan Babaya gidiyorduk. Mekana geldiğimizde Hasan Baba yoktu. Arda ile her zaman oturduğumuz masaya geçip oturduk ve siparişlerimizin gelmesini bekledik. Çalışanlar bizi tanıdıkları ve ne isteyeceğimizi bildikleri için bize sorma gereği duymazlardı. Siparişlerimiz gelip karnımızı doyurduktan sonra gözlerimi Arda’ya diktim. Bunun anlamı anlatmaya başla demekti. Biz çoğunlukla sözsüz anlaşırdık ama o bir türlü ona olan hislerimi anlamazdı. O mu kördü yoksa ben mi hislerimi anlatamazdım bilmiyorum. Arda derin bir nefes aldı ve omuzlarını dikleştirdi. Anlatacakları onun için çok zordu anlaşılan.
“Buse! Onu Mert ile birlikte gördüm.” Dedi. Hiçbir şey anlamamıştım çünkü Mert Arda’nın okuldan yakın bir arkadaşıydı ayrıca Buse’nin de kuzeniydi. “Öpüşürken yakaladım.” Dediği an öylece kala kaldım. Böyle bir şey nasıl olmuştu? Bunu Arda’ya nasıl yapabildiklerini aklım almıyordu. Çekinerek Arda’ya:
“Peki bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordum. Yorum yapmak ya da fikir ileri sürmek istemiyordum. Bu onun hayatıydı ve karışmak bana düşmezdi. Onu dinlerdim ve her zaman yanında olurdum ama asla onun hayatına burnumu sokmazdım.
“Bu yüzden hep sana geliyorum biliyor musun?” deyince şaşkınca ona baktım. Bazen gerçekten anlaşılmaz oluyordu. “Yorum yapmadan ya da hayatıma karışmadan beni dinliyorsun ve hep en doğru soruları soruyorsun. Belki farkında değilsin ama hayatımda her zaman beni doğru yöne yönelten bir pusula gibisin. Vazgeçilmezimsin. Her zaman yanımda olduğunu bilmek bana güç veriyor.” Dedi ve bu beni çok mutlu etti ancak şuan onun karşısında mutluluğumu belli edemezdim. Arda ile bir süre daha orda oturup ne yapacağı hakkında konuştuk. Arda onları artık hayatından çıkarmaya karar verdi. Zaten son yılıydı ve bu yılı tamamen ders çalışarak ve stajına odaklanarak geçirmeye karar verdi. Zaten çok iyi bir şirkette staj yapıyordu. Akşam olunca Arda beni eve bıraktı. Yol boyunca ben sürekli saçmaladım ve o da bana güldü.
Eve gelince annemin henüz gelmediğini gördüm. Sessizce Açelya’nın odasına ilerleyip yavaşça kapıyı açtım. Açelya odasında uyuyordu. Yorulmuş olabileceğini düşünüp sessizce odasından çıktım. Her ne kadar ona göstermesem de o benim için çok önemliydi. O benim biricik teyzemdi. Teyzeden çok ablamdı aslında. Ben ve o. Biz annemin iki küçük kıymetlisiydik. Önce odama geçip üzerimi değiştirdim, daha sonra mutfağa geçip yemek hazırlamaya başladım. Annem işten geldiğinde çok yorulmuş oluyor bu yüzden birde evde yemek hazırlamakla uğraşmasını istemiyorum. Yemek hazır olunca masayı hazırladım. Sadece yemeklerin servis edilmesi kalmıştı, onu da bir zahmet Açelya yapsındı. Odasına çıktığımda hala uyduğunu görünce geçen bana yaptığının intikamını almaya karar verdim. Derin bir nefes aldım ve üzerine atladım, tabi benim üzerine atlamamla neye uğradığını şaşıran Açelya bir anda çığlığı bastı ama ne çığlık. Ben ise kahkahalarla gülüyordum. Ancak bana bakışını gördüğümde gülüşüm bıçak gibi kesildi. Aniden yerimden kalkıp kaçmaya başladım tabi Açelya da peşimden. Bir yandan çığlık atıyordum diğer yandan kaçıyordum. O ise arkamdan hem bana kızıyor hem de beni kovalıyordu. Salonun girişinde annemi gördüğümde hemen koşup arkasına saklandım.
“Anne senin bu kardeşin beni dövecek kurtar beni.” dediğimde Açelya daha çok kızdı ve annemin arkasından beni çıkarmaya çalışıyor bir yandan da anneme olanları anlatmaya çalışıyordu.
“Abla senin bu kızın uyurken üzerime atladı. Birde gelmiş kardeşin beni dövüyor diye şikayet ediyor. Seni dövmeyeceğim Aslım, direk öldüreceğim!” dediğinde annemin arkasından ona dil çıkardım. Ancak annem ikimizin de kulaklarından tutarak bizi durdurdu.
“Ben şimdi ikinizi bir döveceğim. Misafirlerin yanında şu yaptığınıza bakın. Ben sizi böyle mi yetiştirdim?” dediğinde salondaki insanları gördüm. İkimizde başımızı öne eğerek özür diledik.
“Demek kızın bu Rana, aynı sana benziyor ciğerparem. Yalnız biraz büyük duruyor.” diyen adama öylece bakakaldım. Ciğerparem mi? Bu adam kimdi ve yanındakiler. Açelya da benim gibi şaşkınca bir anneme bir misafirlere bakıyordu. Annem bizim bu halimizi görünce güldü ve;
“Kızlar sizi abim ve ailesiyle tanıştırayım. Bu abim Mirza ve eşi benim biricik yengem Berfin.” diyerek ellilerin başında bir adam ve kırklarının sonunda bir kadınla tanıştırdı. Daha sonra diğerlerine döndü. “Bunlarda yeğenlerim Baran, Miran, Devran ve Asel.” diyerek diğer dört kişiyi de tanıttı. Ben hala şaşkınca onlara bakarken Açelya şaşkınlığını atıp bir anda şakımaya başladı.
“Ay ne güzel. Şimdi benim bir abim ve dört tane daha yeğenim mi oldu? Umarım bu hayırsız gibi değilsinizdir. Ay ben hala oldum.” dediğinde herkes gülmeye başladı benim dışımda. Benim kalbimi ise korku sarmıştı. Annemi kaybetme korkusu. Benim bu halimi gören annem gülmeyi bırakıp bana döndü.
“Kızım bir sorun mu var?” diye sordu. Evet vardı, hem de büyük bir sorun. Annem bunu göremiyor muydu? Dayım olan kişiye dönüp;
“Ne değişti?” diye sordum.

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin