Ufaklık gerçekten de mutluluğu beraberinde getirmişti. Sadece mutluluğu değil arabuluculuğu da. Onun gelişi ailemizde bahar etkisi yaratmıştı. Yıllardır annesine küs olan babam sonunda doğacak çocuğunun hatırına annesini affetmişti ve babaannem bir süredir bizimle kalıyordu. Ailedeki tüm kadınlar el birliği etmiş anneme tek bir iş yaptırmıyorlardı ki bunun sebebi babaannemin kesin talimatıydı. Annemin düşük tehlikesi atlattığını öğrenince olaya el atmış ve konaktaki en güvenilir çalışanını buraya getirtmişti. Ayrıca halamlara annemin hiçbir şekilde iş yapmaması konusunda kesin talimat vermişti. Ev annem için resmen Nazi kampına dönmüştü. Özellikle halam bu konuda çok hassastı. Babamın doğacak ilk çocuğu olduğu içindi bu özen ve tabi onca acının üstüne hepimize ilaç olmuştu. Yalaz’ın yokluğu hepimizin yüreğine ateş olup düşmüştü. Kimse bu konuda ağzını açıp tek kelime etmiyordu ama yalnız kaldıklarında hepsi acısını kendi içinde yaşıyordu. Özellikle halam kan kusuyor ama kızılcık içtim diyordu. Balın ise ayrı bir konuydu. Tamamen içine kapanmıştı.
Geldiğim yere baktığımda derin bir nefes aldım. Yalaz bana duygularını ilk kez burada söylemişti. Bana olan duygularını yüzüme haykırıp sonra da çekip gitmişti. Halamların bahçesinde oturmuş o günü düşünüyordum. O zamanlar her şey ne kadar da güzeldi. Tek derdim yeni hayata uyum sağlamak ve gerçekte kimi sevdiğime karar vermekti ama şimdi her şey allak bullak olmuştu.
“Ne düşünüyorsun burada tek başına?” diye soran Balın ile gözyaşlarımı hızlıca sildim ve ona elimden geldiği kadar gülümsemeye çalıştım.
“Sadece buraya ilk geldiğim günü hatırladım da. O zamanlar her şey ne kadar da kolaydı diye düşünüyorum.” diye cevap verdim ona. Balın gelip yanıma oturdu ve başını omzuma yasladı.
“Herkese yalan söyle ama bana söyleme Aslım. O günü düşünüyorsun demek abimi düşünüyorsun demek. Sana o gün ve tam burada duygularını itiraf etmişti değil mi? Az önce sakladığın gözyaşlarını da düşünürsek sen de o anları düşünüyordun, haksız mıyım?” diyen Balın ile yüzümde buruk bir tebessüm oluştu.
“Onu çok özledim Balın. Bir hiç uğruna harcanan zamanları düşündükçe kendime kızıyorum. Eğer ben gitmeseydim biz hiç ayrılmayacaktık ve o şuan yanımızda olacaktı. Şimdi ise nerede olduğunu ya da iyi olup olmadığını bilmiyoruz. Kimse bu konuda konuşmuyor herkes ağız birliği etmiş gibi susuyor ama biliyorum hepsi onu merak ediyor ama benim yanlış bir şey yapmamdan korktukları için susuyorlar.” dedim gözlerimden yaşlar usul usul akarken. Artık dolmuştum ve bu konuda biraz daha konuşamazsam kafayı yiyecektim.
“Onu bende özlüyorum. İnanabiliyor musun sen onun benimle uğraşmasını bana hayatı zehir etmesini bile özledim. Annemler bize hissettirmemeye çalışıyorlar ama onlar da çok endişeli. Polis hiçbir iz bulamıyor. Sanki yer yarıldı da içine girdi. Ben biliyorum iyi olsaydı bize muhakkak haber verirdi ama bir ayı geçti ama hala bir haber yok.” dedi hıçkırıklarının arasında. Herkes aynı şeyi düşünüyor ama kimse bu konuyu dillendirmiyordu.
“Kızlar bir adam geldi ve Aslım seni bekliyorlar konuşmak için.” diye bize seslenen İpek abla ile ikimizde gözyaşlarımızı silip yerimizden doğrulduk. Ayaklarımı resmen sürüyerek eve ulaştım. Salona girdiğimde Hasan Baba ve yabancı bir adam annemler halamlar abim ve amcamlar vardı.
“Gel kızım otur da konuşalım bakalım.” diyen Hasan Baba ile şaşkınca annemin yanına geçip oturdum. Hasan baba önce tek tek bizlere ardından da yanındaki adama baktı. “Başlayabilirsin Osman.” dedi. Adam onun komutunu bekliyormuş gibi öksürdü ve konuşmaya başladı.
“ Bundan on dokuz yirmi sene kadar önce Merdin’de görev yapıyordum. O zamanlar baş komiserdim ve tuhaf şekilde ortadan kaybolan kızları araştırıyorduk ama bir türlü ne olduğunu bulamıyorduk. O zamanlar Hazar ve ben çok yakın arkadaştık. Bir gün gece vakti Hazar kapımı çaldı. Onu kapıda gördüğümde tanıdığım Hazar Ağa’dan eser yoktu. Yaprak gibi titriyordu. Ve sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu. Neye mal olursa olsun buna izin vermeyeceğim. Onu içeri alıp sakinleşmesini sağladım. Sonra da ne olduğunu anlattı bana. Tesadüf eseri şahit olduğu bir konuşmayı. Kızların kaybolmasının arkasında Kaloğlu aşireti vardı. Önce aileleri tuzağa düşürüp onları yüklü miktar bir borcun altına sokuyor sonra da kızlarını ellerinden alıp sözde evlendirip gönderiyorlardı ama işin aslı onları satıyorlardı. Aileler oğulları ya da kan davası ile tehdit edildikleri için susuyorlardı. Sıradaki hedefleri ise Rana idi. Onu alacaklardı ve biliyorlardı ki Agah bu duruma sessiz kalmayacaktı. Bunun sonucunda da kan dökülecek ve Hazanoğlu aşireti gözden düşecekti. O gece üstlerimizle konuştum ve yapılan araştırma ile o ailenin sadece bir piyon olduğunu öğrendik. Rana’yı ve Agah’ı kurtarmak için Rana’yı yakmalıydık. Hazar önce babasına gidip durumu anlattı ve ondan kızını istedi. Borcu kapatıp Rana’yı kendine kuma olarak aldı. Karşı tarafı şüphelendirmemek adına her şey yapıldı. Bu doğrultuda ona eziyet bile etti. Rana’nın hamile kalması işi kolaylaştırdı ama bebeğin kız olması ile gözlerini ona diktiler. Bunun sonucunda yeni bir plan yapıldı. Elvan’ın Yağız’a hamile olması işleri kolaylaştırdı. Sözde Rana’yı kız bebek yüzünden kapının önüne koydu. Ancak gerçekte Rana Mardin’den kaçırıldı ve kimliği değiştirilerek Emniyet amirine emanet edildi. Hazar hiçbir zaman sizden elini çekmedi ve son nefesine kadar sizi korudu. Hatta o bu uğurda can verdi.” diyen adam sözlerini bitirdiğinde herkes şaşkındı. Kimse tüm acıların arkasında böyle bir gerçeğin yatıyor olabileceğini tahmin etmemişti.
“Peki ya o adam saldırdığında yani Aslım’ı öldürmeye çalışan adam?” diye soran teyzeme cevap Hasan Baba’dan geldi.
"Kayıtlarda Aslım ile ilgili böyle bir kayıt yok çünkü o adamı öldüren Aslım değil Hazar’dı. Aslım kaçtıktan sonra o adamı öldürdü. Osman’ın da dediği gibi Hazar ölene kadar sizin üzerinizden elini hiç çekmedi.” dedi. Gözyaşlarım bu sefer hiç tanımadığım babam için akıyordu. Ondan hep nefret etmiştim. Kızmıştım ama o sadece kardeşini ve annemi korumaya çalışıyordu.
“Peki ya Yalaz? O nerede?” diye sordum endişe ile. Yalaz da bu işe karışmıştı ama şimdi ortada yoktu.
“Yalaz da bu konuda bir yıldır bize yardım ediyordu çünkü bu örgüt artık sadece Aslım için değil Balın için de tehdit oluşturuyordu. Şenay denen o kız da bu örgütün bir parçasıydı. Hatta en tepedeki isime yakın biriydi. Yalaz o kız üzerinden liderlerine ulaşmaya çalışıyordu. Başardı da ama bize bilgileri aktardıktan sonra ortadan kayboldu. Maalesef ona biz de ulaşamıyoruz. Örgüt tamamen çökertildi ama ona ne olduğu konusunda tek kelime öğrenemedik. Sorgular sürüyor. En kısa zamanda onu bulmayı umuyoruz.” diyen Osman Bey tüm ailenin yüreğine bir ateş düşürmüştü. Şimdi herkes usul usul gözyaşı döküyordu. Osman Bey yerinden kalkıp çantasından dört zarf çıkardı.
“Hazar olurda bu günleri göremezse diye size mektup bırakmıştı.” diyerek zarfları sırasıyla babama, anneme, abime ve bana uzattı. Ardından da Hasan Baba ile birlikte evden ayrıldı. Onun ardından birer harabeye dönmüş aile üyeleri de ayrıldı yanımızdan. Bir süre öylece bekledikten sonra elimdeki zarfla yerimden doğrulup üst kata, odama çıktım. Yatağıma oturup bir süre elimdeki zarfa baktım. Üzerinde “Biricik Kızıma” yazıyordu. Sonunda cesaretimi toplayıp zarfı açtım.
“Biricik Kızım
Biliyorum bana çok kızgınsın ve bu konuda sonuna kadar haklısın. Ben çok kötü bir baba oldum. Ne sana ne de abine babalık yapabildim. Doğduğun gün oradaydım ve uzaktan seni izledim. Hakkım olmayarak doğumunla mutluluk duydum. Sen her düştüğünde ya da ağladığında ben oradaydım. İlk okula gittiğinde de ilk karneni aldığında da. Hakkım olmayarak seninle her zaman gurur duydum. Seni her zaman uzaktan izledim ve elimden geldiğince seni kötülüklerden korumaya çalıştım ama en önemli şeyi atladım. En çok ihtiyaç duyduğun şey bir babaydı ama ben sana onu veremedim. Sana babalık yapamadığım gibi bunun acısıyla abine de baba olamadım. Sana nedenini ne içinini anlatmayacağım. Bu mektup eline geçtiğine göre artık tüm tehlike geçti ve siz artık her şeyi biliyorsunuz. Ancak ben o günleri görecek kadar yaşayamadım maalesef. Senden özür diliyorum kızım. Seni yalnız bıraktığım için sana babalık yapamadığım için özür dilerim. Seni, sizi kardeşim Agah’a emanet ettim. Annene iyi bir eş ve abinle sana da iyi bir baba olacağına eminim. Umarım bundan sonra mutlu olursunuz ve acılar sizden uzak durur.
Seni çok seven baban.”
Satırları okumayı bitirdiğimde hüngür hüngür ağlıyordum. Mektuba sarılıp yatağıma uzandım. Sanki babam yanımdaymış gibi, sanki ona sarılıyormuş gibi. Ben nasıl baba özlemi duymuşsam o da evlat hasreti yaşamıştı. Arkamda bir hareketlilik hissettim ve ardından abimin kolları beni sardı. Babamın sözleri geldi aklıma. “Sana babalık yapamamanın vicdanı ile abine de babalık yapamadım.” diyordu.
“Özür dilerim abi, benim yüzümden sen de baba sevgisi tadamadın.” dedim. Bu sözüm ile beni biraz daha kendine çekti.
“Sakın özür dileme. Bu ne senin ne babamın suçuydu. Biz hepimiz başkalarının kötülüklerine kurban edildik. Ancak hiç göremesek te en büyük acı babana kesildi. Şimdi bize düşen onun dileğini yerine getirmek ve onun yerine de mutlu olmak.” dedi. Haklıydı, bunu babam için yapmalıydık ama Yalaz kayıpken ne kadar mutlu olabilirdik bilmiyorum.
![](https://img.wattpad.com/cover/139003119-288-k648879.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...