Acı günler geride kalmıştı artık. Hüzünler kederler bizi terk etmişti. Hayatımızdaki kış bitmiş yerini baharın en güzeline bırakmıştı. Çok acı çekmiş ve en ağır şekilde sınanmıştık ama sonunda kader bize ikinci bir şans vermişti. Aynanın karşısında kendime bakarken bunun gerçek olduğuna inanamıyordum. Yalaz’ın bir anda yaptığı evlilik teklifi herkesi şaşırtmış ancak babamdan ret cevabı gelmişti. Okulu bitirmeden evlenmeme kesinlikle razı değildi ama her sabah kalkıp olanları rüya sanıp soluğu halamlarda almam yüzünden Yalaz sabahın köründe ben uyanmadan bize gelmeye başlamıştı. Bizim bu halimize daha fazla dayanamayan annem babamı bir şekilde ikna etmişti ve şimdi Yalaz’ın geri dönmesinin üzerinden tam bir ay geçmişken biz evleniyorduk. Yine evimizin bahçesinde olacaktı düğünümüz ama bu sefer daha kalabalıktı. Tüm akrabalarımız geliyordu. Henüz tanışmadığım dayılarım ve teyzelerim, kuzenlerim, Yalaz’ın arkadaşları. Bir organizasyon şirketi ile anlaşılmış ve rüya gibi bir kır düğünü hazırlanmıştı. Üzerimdeki gelinliğe bakarken gülümsedim tekrar. Dantellerle süslenmiş uzun kollu, orta soy kuyruğa sahip, tül yaka ve sırtı açıktı. Sırtındaki dekolteyi tül ve dantel işleme ile bir nebze olsun saklıyordu. Eteği belden itibaren pileler yoluyla bollaşıyordu. Tül üzerine dantel işleme olan gelinliğin belinde fildişi işleme bir kemer vardı. Yalaz gelinliğimi görebilmek için kırk takla atmış ama bir türlü başaramamıştı.

“Bakıyorum da çok mutlusun yengecim. Tabi mutlu olacaksın, bu güzel günde tek damla gözyaşı dökersen senin gözlerini oyarım haberin olsun. Çok ağladık artık mutluluk zamanı.” diyen Balın ile yüzümdeki gülümseme büyüdü. Abisi döndükten sonra onun üzerindeki ölü toprağı kalkmış ve eski şen haline dönmüştü.“Sen kimin gözlerini oyuyorsun? Ona uzanan ellerini kırarım senin biliyorsun değil mi minik cadı?” diyen abim ile ikimiz de kapıya döndük. İçeri ne ara girdiğini bilmediğim aileme baktım. Annem dolu dolu olmuş gözleriyle bana bakıyorken babam da onu kollarının arasına almıştı. Bugün en güzel günümüzdü gerçekten de.
“Ben sizi yalnız bırakayım o zaman. Ayrıca Yağız Efendi sen benim değil elimi tırnağımı bile kıramazsın biliyorsun değil mi? Bu seferlik bu güzel ve özel günün hatırına seni affediyorum ama bir daha olmasın lütfen. Anlaştık mı?” dedikten sonra açık bıraktığı saçlarını savurup çıktı odadan. Onun bu hareketi hepimizi güldürmüştü. Kapının kapanmasıyla annem babamın kollarından çıkıp banim yanıma geldi ve sıkıca sarıldı bana.
“Benim güzel kızım ne kadar güzel bir gelin olmuş böyle. Daha dün kucağımda taşıdığım sen şimdi büyüdün ve evleniyorsun. Zaman ne kadar da çabuk geçiyor böyle.” derken ağlamamak için kendisini zor tuttuğu çok belliydi.
“Biraz daha böyle davranırsan kızımızı ağlatacaksın hatun ve Balın o zaman kıyametleri koparacak haberin olsun.” diyen babam beni annemin kollarından aldı ve kendisi sarıldı, ardından da alnıma bir buse kondurdu. “Mutlu ol kızım çünkü sen bunu sonuna kadar hak ettin.” diyerek sözlerini tamamladı. Anneme diyordu ama o da beni ağlatmaya kararlı gibiydi. Ondan sonra sırayı abim almıştı.
“Ben henüz senden ayrılmaya hazır değilim ki. Ben seni daha yeni bulmuşken elin ne idüğü belirsiz adamının gelip seni bizden alması haksızlık.” diyen abim ile dudaklarımdan bir kıkırtı yükseldi. Aslına bakılırsa ben de bu aile sıcaklığına doyamamıştım ama ruhuma işleyen adamdan ayrı yaşamak daha zor geliyordu.
“Uzağa gitmiyorum abi, sadece yan eve taşınıyorum. Ayrıca Yalaz bu dediğini duymasın, çok kırılır.” dedim gülerek. Abim tekrar bana sarıldığında gülümsemem daha da büyümüştü. Bu süreçte Yalaz’a olabilecek tüm zorlukları çıkarmıştı. Evlilik teklifi olmadan olmaz, ayrıca babamı geride bırakman gerek bu konuda demiş ve zorla evlilik teklifi yaptırmıştı. Kız istemede resmen canına okumuştu. Sonunda annemin ültimatomu ile kabuğuna çekilmişti.
“Artık gelini bıraksanız da damat gelse. Tören başlamak üzere, lütfen sizi aşağıya alalım.” diyen Yüsra abla ile abim beni bıraktı. Onlar odayı terk ettiğinde derin bir nefes aldım. Şimdi bu kapıdan kalbim dediğim adam girecek ve birkaç saat sonra biz evlenmiş olacaktık. Derin bir nefes alıp yönümü kapıya döndüm. Asır gibi geçen birkaç dakikanın ardından açılan kapıda Yalaz göründü. Damatlığının içinde nefes kesici görünüyordu. Bir an titrer gibi oldum. O ise sanki tutulmuş gibi bana bakıyordu. Yavaş ve ölüm gibi uzun süren adımlarının sonunda karşımda durduğunda titrek bir nefes aldı.
“Çok güzelsin, öyle güzelsin ki bir an gerçekliğinden şüphe etmedim değil. Bugün güzelliğin melekleri bile kıskandıracak cinsten.” dediğinde yanaklarım ısınmaya başlamıştı. Yalaz iyice yaklaştıktan sonra önce alnıma ardından da dudaklarıma tüy hafifliğinde birer buse kondurdu. Onun dokunuşu ile titremeye başlamıştım. Elimde değildi, çık heyecanlıydım ve o da işimi pek kolaylaştırmıyordu. Yalaz cebinden bir kutu çıkardı ve içinden çok güzel bir kolye çıkarıp boynuma taktı. Taşlarla süslenmiş kolyenin çerçevesi altındı ve en ucunda ve ortasında taşlar vardı.
“Sana layık değil ama umarım beğenirsin.” demeyi de ihmal etmemişti. Aynaya dönüp boynuma taktığı kolyeyi incelemeye başladım. Bunu yaparken Yalaz’ın homurdandığını duymuştum. Bu homurtunun sebebi sırt dekoltemdi.
“Bu çok güzel, çok teşekkür ederim.” derken ona dönmüştüm tekrar. Yalaz bir şey demek için ağzını açtı ama sonra vazgeçmiş olmalı ki ağzını kapatıp derin bir nefes aldı.
“Sen daha güzellerine layıksın güzelim. Çıkalım mı artık vakit geldi.” derken girmem için kolunu uzatmıştı. Koluna girdiğimde birlikte odadan çıktık ve bahçede bizi bekleyen kalabalığa doğru yürümeye başladık. Her adımda daha da heyecanlanıyordum. Bunu anlayan Yalaz:
“Sakin ol güzelim, ben yanındayım ve kötü bir şey olmasına izin vermem.” diye fısıldadı kulağıma. Onun bu sözlerinden güç alarak derin bir soluk aldım ve gülümsedim. Sonunda bahçeye çıktığımızda çalan şarkı ile gülümsedim. Atınç ve Esra Söyle Sevgilim şarkısı çalıyordu. Şarkı eşliğinde nikah masasına ulaştık. Şahitler çağrıldığında karşımda gördüğüm Arda ile bir an öylece kala kaldım. Şaşkınlığımı üzerimden atıp sıkıca sarıldım. Ona sormak istediğim çok şey vardı.
“Sonra ufaklık, sonra. Yoksa bu damat beni çıtır çıtır yiyecek.” demesi ile gülüşmüştük. Yalaz’ın şahidi ise Devran olmuştu. Nikah memurunun sorusuna verdiğim “Tüm kalbimle evet” cevabıma Yalaz’dan misilleme gibi “Tüm kalbimle sonsuza kadar evet” cevabı geldi. Şahitlerden de alınan evetler sonunda imzalar atıldı. Bu sırada ben de Yalaz’ın ayağına bastım.
“Ayağım sana kurban olsun güzelim. İkisini birden delebilirsin.” Diyen Yalaz topuğuma gönderme yaparken kıkırdamıştım. Nikah memuru evlilik cüzdanını uzattıktan sonra Yalaz beni bir kez daha alnımdan öptü. Ardından ilk dans için sahnedeki yerimizi aldık. Gülşah Tütüncü Dua ediyorum şarkısı çalarken dansımız başlamış oldu.
“Sonunda benimsin, karımsın. Artık seni benden kimse alamaz.” diye kulağıma fısıldayan Yalaz ile gülümsedim ve bende ona aynı şekilde karşılık verdim.
“Sonunda seninim, kocamsın. Artık beni senden kimse ayıramaz, ölümden başka.” dedim ona kaçınılmaz olanı hatırlatarak. Başımı onun göğsüne yaslayıp gözlerimi yumdum. Çok acılar çekmiş ve ayrılığın en acısı olan ölümle sınanmıştık ama hayat bize sonunda baharı sunmuştu. Şimdi yaşamak zamanıydı. Mazinin karanlık gölgesi üzerimizden çekilmiş ve yerini gökkuşağına bırakmıştı.
İlk iki bölümüyle yayında. Mazinin Gölgesinde kitabıma gösterdiğiniz desteklerenizi bu kitabımda da gösterirseniz çok mutlu olurum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...