Bazen birbirinizden çok farklı hayatlar yaşadığınız bir insan çıkar karşınıza. O insan size tek bir söz söyler ve onun o sözüyle kendinizi sanki bir aynaya bakıyormuş gibi hissedersiniz. Tıpkı benim şu an Yağız'a bakarken hissettiğim gibi. "Annem benim için öldü." Onun bu cümlesi benim de içimde kalbimin en derinlerinde yankı buldu.
"Ben üzgünüm. Böyle bir şeyi tahmin etmemiştim." dedim. Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"Önemli değil. İkisi de bunu hak etmiyor. Ne babam baba olmayı becerebildi ne de annem anne olmayı. Tek yaptıkları güç uğruna hem kendi hayatlarını hem de başkalarının hayatlarını mahvetmek oldu. Babam öldüğünde hiç üzülmedim ya da annem para için beni bırakıp başka bir adamla gittiğinde hiç şaşırmadım." dedi. İçinde fırtınalar kopuyordu ama dışarıya ulaşan buruk bir gülümsemeydi.
"Bu ifade çok tanıdık biliyor musun? Yüzündeki bu buruk ifade." dedim. Anlamayarak baktı önce.
"Nasıl?" diye sordu ardından.
"Ben aynaya her baktığımda ya da geçmişi her hatırladığımda bu ifade oluşur yüzümde. Buruk bir gülümseme. Her şeye rağmen iyiyim demektir bu. Haksız mıyım?" diye sordum.
"Haklısın. Gülümsemenin sebebi her şeye rağmen yanımda olan ve beni bırakmayan ailem olan bu insanlar. Peki sen?" diyerek bana baktı.
"Annem benim için öldü dedin ya benim de babam benim için öldü. O adamdan hep nefret ettim. On iki yaşında bir çocuğu eş olarak alan o çocuğu hamile bırakıp sonra benim bir oğlum olacak kız çocuğuna ihtiyacım yok diyerek sırf bebeği kız diye o çocuğu sokağa atan o adam ve ailesinden tek bir kişinin bile hayatımıza girmemesi için her gün Allah'a dua ettim ve her gün dua etmeye devam edeceğim. İçimde fırtınalar ama dışarıya yansıyan buruk bir gülümseme. Yanımda olalanlara şükretmekten geliyor o gülümseme de. Tıpkı senin gibi." dedim. Çok uzun konuşmuştum ve ilk kez birine içimi dökmüştüm. Bu sayede sanki omuzumdan.
"Peki ya o çocuk? Ondan da mı nefret ediyorsun? Sonuçta o senin kardeşin." diye sordu Balın. Haklıydı o çocukla kardeştik ama... Aması yoktu işte. Sözün bittiği yerdi o benim için.
"O benim için sözün bittiği yer. Lütfen artık bu konuyu kapatalım." dedim. İkisi de üstelemedi. Birlikte gençlerin yanına geldiğimizde Açelya beni kolumdan çekip yanına oturttu.
"Günaydın. Yoksa akşam mı demeliyim? Kızım kış uykusuna mı yattın ne yaptın?" dedi. Bu kız bulduğu her fırsatta beni gömmese ölürdü zaten. Kolumla böğrüne vurup:
"Uğraşmadan duramıyorsun değil mi?" dedim. Cevabını bildiğim bir soruydu aslında. Duramıyordu. Biz onunla birbirimizi çok sevsekte kedi köpek gibi didişirdik. Yoksa rahat edemezdik.
"Hayır minik kuşum olmuyor. Bu arada seni arkadaşlarlarla tanıştırayım. Bunlar İpek, Melisa, Fırat ve Yiğit. Bahar Teyzeyle Burhan Abinin çocukları. Yalaz'ı zaten tanıyorsun. Yüsra ve Çiçek onun ablaları. Evren ve Evrim ikizler ve onun küçükleri. Ömer Yüsra'ın eşi ve Ali Çiçek'in eşi. Yusuf İpek'in eşi. Az ileride oynayan bıcırıklar bunların çocukları." diyerek herkesi tanıttı. Herkes ismi söylendiğinde elini kaldırıp 'merhaba' demişti. Bense ağzım açık onu dinlemiştim.
"İyi güzel hoş da sen benim isim hafızamın berbat olduğunu unutuyorsun. Ben bu kadar ismi nasıl aklımda tutayım. Şimdiden kim kimdi unuttum." dediğimde elini alnına vurdu. Buna diğer herkes gülmüştü.
"Merak etme zamanla öğrenirsin. Biz de bu kadar ismi bir anda öğrenmeni beklemiyoruz." diyen Yalaz'a bakıp gülümsedim. Nedense Balın'ın anlattığı gibi birine hiç benzemiyordu. Oldukça kibar biriydi. Sanırım Balın abartmıştı.
"Ee ne konuşuyordunuz az önce." diye soran kızla yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bu kadar insanın benim geçmişimi ve acılarımı öğrenmesini istemezdim. Kaldıki onlar hakkında hiçbir şey bilmiyordum.
"Sana ne Yüsra biz arkadaşlar kendi aramızda konuşuyorduk işte. Hem biz arkadaşların konuşacağı özel şeyler olamaz mı?" diyen Balın ile bira gevşedim. Bu kız her yerde benim kurtarıcım oluyordu. Çenesi bu konuda çok işe yarıyordu.
"Senin diline acı biber sürerim. Abla diyeceksin abla ve ben bir soru sordum bir dövmediğin kaldı." dedi. Onun bu sözüne hepimiz gülmeye başladık. Bu sayede konu dağılmıştı. Bir süre daha sohbet ettik ve şen kahkahalarımız inletti alanı. Böyle kalabalık bir ortamda böylesine eğlenmek benim için bir ilkti. Büyüklerin sofrayı hazırlamamız için bizi çağırmasıyla yerimizden kalktık. Erkekler mangalı teslim alırken kızlar da sofrayı hazırlamaya başladı. Şimdi sohbet etme ve gülüp eğlenme sırası büyüklere gelmişti. Kızlar çok olunca ve pek çok şeyi daha önce yaptıkları için sofra hazırlama işi çabuk bitmişti.
"Hadi hanımlar beyler sonraya." diye bağıran Balın ile büyükler de yanımıza geldi. Yer sofrası olduğu için sığmama sorunumuz yoktu. Ben hemen anneciğimin yanına oturdum ve:
"Annelerin en güzeli ben kurt gibi açım. Senin hıstana da göz koydum haberin olsun." dedim. Bu sözüme hepsi güldüler ama umursamadım. Söz konusu midem olduğunda bendeki utanma duygusu tasını tarağını toplayıp göç ediyordu başka diyarlara. Adını hatırlayamadığım adam:
"Merak etme kızım hepimize yetecek kadar et var. Aç kalmazsın korkma." dedi. Bu sözüyle başımı kaldırıp mangala baktım. Yalaz' da benimle aynı şeyi yapmıştı.
"Emin misin?" diye sorduk ikimiz aynı anda. Bu duruma diğerleri gülerken biz şaşkınca birbirimize bakıyorduk. Başımı iki yana sallayıp önüme döndüm. Bu sırada birer porsiyon et önümüze konmuştu. Gerçekten çok açtım o yüzden hemen yemeye başladım.
"Kızım önünden almıyorlar yavaş ye biraz." diyen anneme omuz silkmekle yetindim. Açtım ben, anneme laf yetiştirmekle uğraşamazdım.
"Kızı rahat bırak Rana. Bırak nasıl istiyorsa öyle yesin." diyen Elif Teyzeye en içten dualarımı gönderdim ve yemeğime devam ettim. Ben bu kadını boşuna sevmemiştim arkadaş. Kadın bir melekti mübarek. Benim bu halime gülsekerde yadırgamamışlardı. Hatta bu durumdan oldukça memnun görünüyorlardı.
"Sanırım bu ikisinden bize bir şey kalmayacak." diyen adamla başımı kaldırdım ve karşımdaki Yalaz'a baktım. O da benim gibi başını kaldırmış bana bakıyordu. Sonra konuşan adama döndü ve:
"Elinizden almıyoruz dayı. Sizde yiyin." dedi. Doğru söze ne denirdi. Sanki adamın elinden alıyorsun arkadaş.
"Doğru söze ne denir. Buraya yemek ve eğlenmek için geldik. Neden istediğimiz gibi yiyemeyelim?" dedim. Annem beni dürttü ama hiç oralı olmadım. Söylediğim gibi utanma duygum tası tarağı toplayıp gitmişti. Bahar Teyze gülerek:
"Bizim Agah'ın lafını ağzına tıktın aferin sana." dedi. Agah Amca homurdandı ama ses etmedi. Yemek diğerlerinin kahkahalarıyla Yalaz ve benim homurdanmalar arasında sürekli ağzımızı doldurmamızla geçti. Herkes karnını doyurduğunda biz hala yiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...