Yalanlar, yalanlar ve yine yalanlar. Bir insanın hayatına ne kadar yalan sığdırılabilir ya da bir insana herkes mi yalan söyler? Söylüyordu sanırım. Herkes bana yalanlar söylüyordu. Her ne kadar o mesajı dikkate almak istemesem de her bir kelimesi, her bir satırı aklımın bir köşesinde duruyordu. Sadece beynimin bir köşesinde durmakla kalsa iyiydi ama o olduğu yerden adeta beynimi kemiriyordu. Annemin bana yalan söylediğini düşünmek istemiyordum, hele ki böyle bir konuda. O bana karşı hep dürüst olmuştu, ben ona karşı hiç dürüst olmasam da. Gerçeği öğrendiğim günden beri bana karşı dürüst olmak konusunda çok titiz davranırdı. Şimdi ise onun benden geçmiş ile ilgili böylesine önemli bir şeyi saklamış olma ihtimali bile beni kırıyor ve de çok korkutuyordu. Henüz o mesajdan Yağız’a bahsetmemiştim, çünkü önce benim bu durumu sindirmem gerekiyordu.
“Ne yapıyorsun burada tek başına?” diyen Yağız ile düşüncelerim bir sis bulutu gibi dağıldı. Yağız tam bir haftadır bizde kalıyordu. Onun bize yerleşmesi ile evimiz eski sen haline dönmüştü. Annem ile Açelya onun varlığından oldukça memnundu. En çok sevinen yine tabi ki bendim. Evde her zaman rahatça konuşabileceğim ve beni güldürmek için elinden geleni yapan birinin olması oldukça güzeldi ve bunu başarıyordu da.
“Düşünüyordum sadece, neyi diye sorma ben de ne düşündüğümü tam bilmiyorum. Kafam öyle dolu ki ve düşünecek o kadar çok şey var ki hangi birini düşüneceğimi şaşıyorum.” dedim. Yanıma oturup beni kollarının arasına aldı.
“Çok düşünüyorsun kardeşim. Biraz akışına bırak. Bu arada seninki yine geldi ve yine eli boş döndü. Yalnız bu sefer çok öfkeliydi. Bunun acısını pis çıkaracağım demeyi de ihmal etmedi.” dedi. Bunu söylerken bir yandan da bıyık altından gülüyordu. Geçtiğimiz bir hafta boyunca en büyük zevki Yalaz’a eziyet etmek olmuştu. Bu konuda yalnız da değildi. Herkes birlik olmuş ona yardım ediyordu.
“Ama yazık değil mi? Neden bu kadar uzattınız ki?” diye itiraz ettim beni dikkate almayacağını bilerek. Zavallı Yalaz ayrıldığımızı düşünüyordu çünkü ona öyle söylemişlerdi. Ben ise konu mankeni gibi kala kalmıştım. Ne konuşma hakkım vardı ne de itiraz edebiliyordum. Söylediğim her şey kulak ardı ediliyor ve ben sadece bana söyleneni yapmak zorunda bırakılıyordum.
“Bu kadar yumuşak olma. Bırak biraz burnu sürtsün. Bu sayede kıymetini anlar ve bir daha seni üzmeye kalkmaz.” derken ses tonundan eğlendiği belli oluyordu. Ne söylersem söyleyeyim fikrini değiştiremeyeceğimin farkındaydım. Bu yüzden üstelemek yerine asıl konuya girdim.
“Sana söylemem gereken bir şey var, mesajla ilgili.” dedim. Artık bu işi uzatmanın bir anlamı yoktu. Anlatmalı ve kurtulmalıydım.
“Nedir?” diye sorarken çoktan bana dönmüştü bile. Nasıl söyleyeceğimi bilmediğim için direk mesajı açıp ona gösterdim. Birkaç defa okuduktan sonra bakışları usulca bana döndü. Gözlerinde pek çok duygu vardı ve hepsi birbirine girmişti. O yüzden hiçbirini tam olarak çözemiyordum.
“Bir hafta önce geldi. Biliyorum sana hemen söylemeliydim ama önce bu yazanları benim sindirmem gerekiyordu. Annemin benden böyle bir şeyi saklayacağını hiç düşünmemiştim. Hala daha ihtimal veremiyorum ama içime de bir kuşku tohumu serpildi bir kere.” dedim. Şüphe öyle bir kurttu ki insanın içini usul usul kemirir ve onu yavaş yavaş tüketirdi.
“Peki, bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu. Bu konuyu çok düşünmüştüm ama ne yapacağıma bir türlü karar verememiştim.
“Anneme soramayacağımı biliyorum. Eğer gerçekten de mesajda yazılanlar doğruysa inkâr edeceğinden adım gibi eminim. Başka kime soracağımı ise inan hiç bilmiyorum. Bu konuda kafam çok karışık. Her şeyi akışına bıraksam ne olur acaba diye düşünmeden de edemiyorum.” dedim. Bu konu resmen bir kördüğümdü.
“Peki, gerçeği öğrenmek istiyor musun?” diye sorduğunda derin bir nefes alıp yönümü göğe çevirdim.
“Aslında bu soruyu ben de kendime sordum ama cevabını bir türlü veremedim. Gerçeği öğrenmek için o insanlarla yüzleşmem gerek ve ben buna henüz hazır değilim.” dedim. Buna hazır olmam demek annemin benden bu denli önemli bir şeyi sakladığı gerçeğini kabul etmem demekti. Ben aslında bunu kabul etmeye hazır değildim.
“Hazır olduğunda istersen gerçeği öğrenmene yardım ederim. Sadece söylemen yeter.” dediğinde başımı ona döndüm. Bana bakmıyordu, o da benim gibi başını göğe çevirmişti.
“Bunu gerçekten de yapar mısın? Yani benim için yapar mısın?” diye sordum heyecanla. Bu sefer bana döndü. Yüzünde buruk bir tebessüm vardı.
“Elbette yaparım. Abiler her zaman kardeşlerinin yanında olup onları korumalı değil mi?” dediğinde hızla boynuna sarıldım. İnsanın bir abiye sahip olması muhteşem bir şeydi. Arda da bana her zaman abilik yapmıştı ama o Yağız gibi değildi. Yağız gerçek bir abi gibi davranıyor ve de öyle hissettiriyordu. Her zaman yanımda olup beni koruyor ve arkamda durup beni destekliyordu. Yalaz konusu ise tamamen istisnaydı.
“Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim. Sen bir insanın sahip olabileceği en iyi abisin ve iyi ki benim abimsin.” derken ona daha sıkı sarıldım. Beni kendinden ayırıp ellerini yüzüme yerleştirdi ve usulca gözyaşlarımı sildi. O gözyaşlarımı silene kadar ağladığımın farkında bile değildim.
“Sen iyice sulu göz bir şey olup çıktın başımıza. Nerede benim tanıdığım o haşin, asabi, vurdumduymaz kız. Ben o kıza hayrandım.” dediğinde ister istemez yüzüm düştü.
“Ne yani artık beni sevmiyor musun?” diye sordum. Sesim kısık ve kırgın çıkmıştı.
“Aksine daha çok seviyorum. Sanki içinde küçük bir çocuğun ruhu varmış gibi. Ne zaman ne yapacağı belli olmayan haylaz ve bir o kadar da ürkek bir çocuk. Bu yönünü çok seviyorum ama bir yandan da güçlü olmanı istiyorum. Kimse sana zarar veremesin, seni incitemesin istiyorum.” dedi. O gerçekten mükemmel bir abiydi.
“Yalaz içimdeki bu küçük çocuğu her zaman görüyordu biliyor musun?” dediğimde suratını astı.
“Her şeyin içinden çıkmasa şaşarım saten. Seni de bu şekilde kandırdı değil mi? ben yanınızda olacaktım da benim küçük kardeşimi kandırabilecekti değil mi? Çok beklerdi.” dediğinde yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Onun bu kıskanç abi tavırlarına bayılıyordum.
“Seni kazanmak için nasıl bir sevap işledim ben acaba?” diye sordum. Gerçekten de onu bana verdiği için Rabbime ne kadar şükretsem azdı.
“Aynı soruyu ben de defalarca kez kendime sordum ama cevabını bir türlü bulamadım. Bu arada bir süredir dikizleniyoruz.” dediğinde gözlerini takip ederek neden bahsettiğini gördüm. Annem ve teyzem resmen cama yapışmış bizi izliyorlardı.
“Bunlar da iyice meraklı Melahat’a bağladılar iyimi. Yakında peşimizde hafiye gibi dolanmaya başlarlarsa hiç şaşırmam.” dediğimde Yağız gür bir kahkaha attı.
“Haklısın ben de onlardan beklerim bunu. Hadi camla bütünleşmeden şunların yanına gidelim.” dedi. Yerinden kalkıp elini bana uzattı. Uzattığı elini tutup ben de yerimden doğruldum. Bizim kalktığımızı gören annemler anında camdan kaybolmuşlardı. Onların bu haline gülmeden edemedim.
“Bu arada Yağız bu mesaj aramızda değil mi?” diye sordum. En azından şimdilik bunu kimse bilmemeliydi.
“Merak etme, aramızda. Sen istemediğin sürece bundan hiç kimsenin haberi olmayacak.” derken beni tekrar kolunun altına almıştı. Birlikte eve doğru yürüdük. Eve girip salona geçtiğimizde annemler oturmuş çay içiyorlardı.
“İyi akşamlar cam kuşları.” derken bir yandan da onlara gülüyordum.
“Aman iyi ki bir diline düştük. Sürekli başımıza kalkarsın artık.” derken bir yandan da surat asan Açelya beni daha çok güldürmüştü.
“Gülmeyi keste cevap ver bakalım siz ne konuşuyordunuz öyle bahçe köşelerinde.” diyen Açelya ile bir anda öksürmeye başladım.
“Hiç, hiçbir şey.” dedim hızlıca. Açelya ve annem şüpheyle bana bakıyorlardı. Hızlı cevap vermem onları daha çok şüphelendirmişti.
“Kesin bir şey saklıyor bunlar ablacım, benden söylemesi. Şimdi dökülün bakalım.” diyen Açelya ile ne söyleyeceğimi şaşırıp iyice panikledim.
“Abi kardeş özel şeyler konuşuyorduk Açelya teyzeciğim.” diyen Yalaz ile benim güzel teyzem hızla ona döndü. Adeta gözlerinden ateş saçıyordu ve eğer birini bakışlarınızla öldürebiliyor olsanız Yağız şimdiye çoktan ölmüş olurdu.
“Baksana sen bana, benim nerem teyze be. Ben daha yirmilerinin başında gencecik kızım.” dediğinde hepimiz gülmeye başladık.
“Kabul et Açelya sen bir teyzesin ve yaşlısın.” dedim ve hemen ardından merdivenlere doğru koştum. Açelya arkamdan bağırsa da annem onu durdurmuştu. Odama geçtiğimde yatağıma uzandım ve tavanı izlemeye başladım. Yalaz’ı özlemiştim.
Zaman usul usul akıp geçmiş ve herkes yavaş yavaş odasına çekilmişti. Sonunda tavana bakmanın bana bir faydası olmadığına karar verip yataktan kalktım ve üzerimi değiştirdim. Biraz camdan dışarıyı izleyip ardından yatağa girdim. Yavaş yavaş uykuya dalarken önce bir tıkırtı duydum, ardından da yatağımda bir hareketlilik hissettim. Gözlerimi açtığımda üzerime düşen gölgeyi fark etmemle çığlık atmak için dudaklarımı araladım ama o benden önce davranıp ağzıma ve burnuma tuhaf kokulu bir bez bastırdı. Ne kadar çırpınsam da elinden bir türlü kurtulamadım. Korkunun esiri olan bedenim daha fazla dayanamadı ve sonunda karanlığa teslim oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...