11. Bölüm

816 48 1
                                    

Öyle anlar gelir ve siz keşke dersiniz. "Keşke yaşanmasaydı. Keşke hiç olmasaydı." Ama olmuştur bir kere. Yaşanmıştır. Hani derler ya olmuşla ölmüşe çare yoktur diye. Öyledir işte. Çaresi yoktur. Sen ne kadar kendini paralasanda ne kadar keşke desende olmuştur. Hayat keşkelerle doludur.

O günün ardından  bir ay geçmişti. O gün geçip gitmişti belki ama beraberinde bizim huzurumuzu, mutluluğumuzu, neşeli günlerimizi de  beraberinde götürmüştü. Annemin neşesi kaybolmuştu ve onun neşesiyle bizim neşemizde kaybolmuştu. Tüm hayatımız bir rutine bağlanmıştı artık. Her akşam saat onda annem bana yatmamı söylüyordu ve sabah yedide herkes ayakta oluyordu. Eskiden sohbetlerle ve kahkahalarla şen şakrak geçen yemeklerimiz şimdi sessizce geçiyordu. Daha sonra annem ve Açelya işe gidiyordu. Ben de dersim erkense okula yoksa annemle kafeye gidiyordum. Beni hiç evde yalnız başına bırakmıyordu. Bense onunla kafeye gitmek yerine okula gitmeyi tercih ediyordum. Boş vakitlerimin çoğunu hastanenin acil servisinde gözlem yaparak geçiriyordum. Bu sayede de çok şey öğreniyordum. Tabii bu sayede dersimize girmeyen pek çok hocayla tanışmıştım. O günün ardından okula elim sargılı hâlde geldiğimde Balın ve Yağız beni soru yağmuruna tutmuş ama hiçbir cevap alamamışlardı. Mert bir kaç kez benimle konuşmak istemiş ve her seferinde Arda engeline takılmıştı. Onun sürekli benimle konuşmaya çalışması sonucunda Arda bana onunla konuşma yasağı koymuştu.
"Hadi derse gidelim yoksa geç kalacağız." diyen Balın ile düşüncelerimden sıyrıldım. Bu süre zarfında iyi diyebileceğim tek şey Balın ve Yağız ile yakınlaşmış olmamdı. Ben yine aynı Aslım'dım. Hatta son yaşananlardan sonra iyice içime kapanmıştım. Ancak onların annemle aramdaki yaş farkını öğrendikten sonra bu konuda diğerleri gibi bir tepki göstermeyip bu durumu normal karşılamalarından sonra onları kendimden uzak tutma çabalarımdan vazgeçmiştim. Şimdi ise kuyruk gibi nereye gitsem peşimden geliyorlardı.

"Tamam geliyorum." dedim. Eskiden olsa kızıp gönderirdim ama artık buna gücüm yoktu ayrıca onlar sayesinde her seferinde derse geç kalmaktan kıl payı kurtuluyordum. Eşyalarımı alıp Balın'ın arkasından yürümeye başladım. Amfiye geldiğimizde Yağız'ın arka sıralardan bize el salladığını gördüm. Bir rutinimizde buydu. Yağız bizden önce gelip yer tutardı. Yanına gelince ben yine ortaya oturdum. Bunların beni ortalarına alma takıntılarını bir türlü anlayam veremiyordum.

"Günaydın Aslım,  bugün nasılsın?" ilk kez ona cevap verdim.

"Günaydın. Gördüğün gibiyim. Sen nasılsın?" dedim. Bir şeyleri düzeltmek istiyorsam başlamak için iyi bir yerdi sanırım. Arda'yı saymazsak ilk kez arkadaş edinecektim. Yağız'dan bir cevap alamayınca ona döndüm. Şaşkınca bana bakıyordu. Eliyle kendini gösterdi ve:

"Bana mı söyledin bunu?" diye sordu şaşkınca. Şaşırması normaldi. Tanışalı bir aydan fazla oluyordu ve o benden ilk kez iyi bir şey duyuyordu.

"Önüne dön hoca geldi ve evet sana dedim." dediğimde hâlâ şaşkınca bana bakıyordu. Onun bu hâline gülümseyip eşyalarımı çıkardım ve hocanın anlattıklarını not almaya başladım. Yine blok olarak geçen dersin ardından sonunda öğlen olmuştu. Ders bitmişti ama biz de bitmiştik. Açlıktan midem kazanıyordu resmen. Eşyalaımı toplayıp kalktığımda Yağız:

"Nereye?" diye sordu. Eskiden olsa onu terslerdim ama artık işler değişmişti.

"Acıktım. Karşıdaki kafeye gidip bir şeyler yiyeceğim. Gelmek ister misiniz diye sormuyorum. Adım gibi eminim ki peşimden geleceksiniz." dedim. Yağız yolumdan çekildi ve sıradan çıktım. Onlar da peşimden geliyordu.

"Sence kafasına bir şey mi düştü? Yoksa ateşi mi var? Kontrol etsek mi?" diyen Yağız ile yüzümde bir gülümseme oluştu. Kendimi aşıyordum gerçekten.

"Yağız onu kızdıracaksın şimdi. Sadece çabalarımız meyvesini verdi hepsi bu. Aptalca bir şey söyleyip her şeyi mahvetme." diyen Balın'la onları ne kadar çok zorladığımı hatırladım. Benimle arkadaş olabilmek için çok uğraşmışlardı gerçekten.

"Sizi duyuyorum." diyerek onlara katıldığımda Yağız hızla yanıma gelip beni durdurdu. Önce sağa ve sola döndürdü ve ardından elini alnıma koydu. Bunun üzerine eline vurup: "Ne be manyak?" diye sordum.

"İyi misin diye kontrol ediyordum ama görünen o ki çok iyisin." diye cevap verdi. Çocuğun devrelerini yakmıştım cidden.

"Ben çok açım ve uzun süre aç kalırsam bayılırım. Bunu istemezsiniz değil mi?" diye sorduğumda Yağız beni kolunun altına alıp:

"Hadi gidelim ve siz iki boş mideyi doyuralım." dedi. Şimdi bu espiri mi yapmıştı. Balın'da gelip diğer kolunun altına girdi.

"Sen espiri yapma kuzen. Yoksa biz espiri zehirlenmesinden gideceğiz öbür tarafa." dedi ve elini bana doğru uzattı. Anlamayarak ona baktım. Gözleriyle elini gösterdi ama ben yine anlamadım. Yüzü asılmıştı. Elini yavaşça geri çekti. Onun bu hâline Yağız gülmeye başladığında durum anlaşıldı. Balın bana elini uzattığında benden eline vurmamı beklemişti.

"Elini uzattığında vurmam mı gerekiyordu? Ben böyle şeyleri pek bilmiyorum." dedim. Bunu söylenemle ikisi de aniden durdu ve inanamayarak bana baktılar.

"Gerçekten bilmiyor musun?" diye soran Yağız ile başımı olumsuz anlamda salladım.

"Benim daha önce hiç arkadaşım olmadı. Arda var ama o da bana arkadaştan çok küçük kardeş gibi davranıyor. Bu nedenle arkadaşlar birine nasıl davranır ya da nasıl arkadaş olunur bilmiyorum." dedim. Bu durum beni gerçekten invitiyordu. Arkadaşımın olmaması beni hep üzmüştü ama bunu hiç dile getirmemiştim. Şimdi ise bu durumun eksikliğini yaşıyordum. Arkama şöyle bir dönüp baktığımda yapayalnız geçmiş bir hayat görüyordum.

"Merak etme. Biz sana her şeyi öğretiriz. Hatta az önceden başlayalım." diyen Yağız'a içten bir şekilde gülümsedim. Bu sefer araya giren Balın oldu.

"Ben öğreteceğim." diyerek elini bana uzattı,  ardından benim elimi tutup avucunun içine vurmamı sağladı. Bunu yapmayı gerçekten sevmiştim. Ayrıca ilk kez arkadaş edinmenin mutluluğunu yaşıyordum. O kadar kötü olayın üstüne bu çok iyi gelmişti. Hemde çok iyi gelmişti.

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin