7. Bölüm

949 52 3
                                    

Bu bölümü bana yol gösteren ve yardım eden gizlihikayem'e ithaf ediyorum.
Sen hayatı doludizgin yaşamak istersin ama kaderin senin için başka planları vardır. Acılarla yoğrulmuş bir hayat sunar karşına ve yaşa der sana. Yaşayabiliyorsan yaşa! Hep mutsuz eder seni. Ne zaman her şey yolunda, ben bugün çok mutluyum dersin işte o zaman yine yapar yapacağını. Ağzına bir parmak bal niyetine sürülmüş mutluluğun bedelini misliyle ödetir sana. Bazen başarısızlık, bazen bir kaza, basense istemediğin insanların hayatına izinsizce, bodoslama dalması… Hayat bir mücadele alanı ve tek bir kural var; birilerinin kazanması için birilerinin kaybetmesi gerekir. Ya kazanırsın ya da kaybedersin. Orta yolu yoktur. Tıpkı hayatın ya siyah ya da beyaz olması gibi. Bazılarının sandığı gibi griler yoktur.
Benim savaşım ise annemin ailesi olduğunu iddia eden o insanlarlaydı. Bu savaşta ya onlar kazanıp hayatımızı mahvedeceklerdi ya da be kazanacaktım ve onları hayatımızdan def edecektim. Ancak bu savaşta en çok yarayı annem alacaktı biliyordum. Kızı ve kardeşi arasında kalacaktı ve çok yıpranacaktı. Bu durumu önlemek için bu savaşı annemden gizli sürdürmeliydim.
Annemle salona indiğimizde gördüğüm insanlarla öylece kalakaldım. Tam onları tekrar kovacakken annemin bakışları beni durdurdu. O bakışlarda korkuyu, çaresizliği ve sessiz bir yalvarışı gördüm. Annem ilk kez benim karşımda bu kadar çaresiz görünüyordu. Bu nedenle kimseye bir şey söylemeden balkona çıktım. Hemen ardımdan annem de balkona geldi.
“Teşekkür ederim kızım. Benini abime karşı mahcup etmediğin ve onları kovmadığın için teşekkür ederim.” dedi. Mutluydu. Biraz buruk olsa da mutluydu. Bu konuyu uzatıp onu üzmek istemiyordum. Bu yüzden direk konuyu değiştirdim.
“Hani benim boş midemi dolduracaktık anne. Ben burada açık havada yemek istiyorum.” dedim. Annemin dikkatini başka yöne çekmenin en kolay yolu ona nazlanmaktı.
“Tamam benim güzel kızım. Söyle bakalım ne istiyorsun, hemen yapalım.” dedi. Onu yormamak adına kolay bir şeyler istemeyi düşünürken bir anda aklına bir şey gelmiş olacak ki aniden durdu ve bana baktı. Yüzü asılmıştı.
“Ne oldu?” diye sorduğumda bana üzgün gözlerle baktı.
“Doktorun uyandığında hafif bir şeyler yedirmemizi söylemişti. Unuttum ben.” diye cevap verdi. Canım annem! Onu üzgün görmeye dayanamazdım.
“Merak etme annecim, ben şimdi hafif bir çorba alayım. Söz, sonra ne istersen onu yiyeceğim.” dedim. Bunun üzerine annem yanağıma bir öpücük kondurup mutfağa gitti. Şimdi dikkati tamamen bir noktaya toplanmıştı. Hangi çorbayı pişireceğini düşünecek ve eminim ki karar veremeyip iki üç çeşit birden pişirecekti. Bu düşünce beni gülümsetti. Ancak gülümsemem yanıma oturan kişi ile son buldu. Baran!
“Gülümsemek sana çok yakışıyor ama sen hep somurtuyorsun. Nedense başkalarının yanında olmadığın biri gibi davranıyorsun.” dedi. Bana bakmıyordu. Başını gökyüzüne çevirmiş manzarayı izliyordu.
“Senin gibi mi?” diye sordum. Bu sefer gözlerini bana çevirdi. Anlamayan gözlerle bana baktığını görünce sözlerimi sürdürdüm. “Kardeşlerine ve diğer insanlara karşı çok korkunç birisin ama bana karşı çok naziksin. Yani bana karşı olmadığın biri gibi davranıyorsun.” dedim. Bu sözlerim pek hoşuna gitmemiş olacak ki anında kaşları çatıldı.
“Ben rol yapmam küçük! Rol yapanlardan da hoşlanmam. İstisnalar dışında.” dedi ancak ses tonu her zamanki gibi yumuşak değil aksine sert ve âdeta buz gibiydi. Nedense bu beni korkutmamıştı.
“Görünen o ki bana karşı da sert olabiliyormuşsun.” dedim. İnanamayarak bana baktı ve;
“Gerçekten tüm o söylediklerimden bunu mu çıkardın?” dedi. Bana bakışı çok komikti. Sanırım olaylar onun kontrolünde olmadığında bu onu öfkelendiriyordu. Bir de işine karışıldığında çok öfkeleniyordu.
“Anlamam gereken başka bir şey mi vardı?” diye sordum. Anlatmak istediği şeyi anlamıştım ama nedense içimdeki yaramaz çocuk onu kızdırmak istiyordu ve bundan acayip zevk alıyordu.
“Bir de soruyor musun? Ben sana onca şey söyledim ama sen hiç alakası olmayan bir sonuç çıkardın.” dedi. Bir şeyleri açıklamak zorunda kalmaktan ve anlaşılmamaktan hoşlanıyordu.
“Ben sadece merak ettiğim şeyi öğrenmek istedim onun dışında söylediğin hiçbir şey beni ilgilendirmiyor.” dedim. Sözlerim onu daha çok kızdırmıştı. Söylediklerinin dikkate alınmaması da onu kızdırıyordu.
“Ben onca saat boşuna mı konuşuyorum yani?” dedi. Bu sorusuna vereceğim cevabı iyi seçmeliydim. Söyleyeceklerim ya onu sakinleştirecekti ya da daha çok kızdıracaktı. İçimdeki haylaz çocuk onun sınırını görmek istedi ve bende ona uydum.
“Sen öylesine konuşmuyor muydun, yoksa ben mi yanlış anladım?”  dediğimde alnındaki damar seğirmeye başladı. Önce bir şey söylemek için ağzını açtı ancak sonrasında söyleyeceği şeyden vazgeçmiş olacak ki ağzını geri kapattı. Derince bir nefes aldı ve ardından yerinden kalktı. Ağzının içinde bir şeyler geveleyerek içeriye geçti. Gerçekten adamı delirtmiştim. Huyum kurusun insanları delirtmekte üstüme yoktu. Kendimi daha fazla tutamadım ve gülmeye başladım.
“Kuzenini delirttin şimdi de gülüyor musun?” diyen annemle gülmeyi kestim. Kızmamıştı, aksine bu durumdan hoşnut görünüyordu.
“Sana bir şey söyleyeyim mi? Onu kızdırmak Arda ve Açelya’yı kızdırmaktan daha eğlenceliymiş, onu fark ettim.” dedim. Annem tek kaşını kaldırarak bana baktı ve;
“Bak sen! Daha iki gün önce onları evden kovuyordun. Ne değişti de kuzenini kızdırmaktan zevk almaya başladın?” diye sordu. Bir an öylece kaldım. Sahi ne değişmişti. Daha dün onlardan nefret ederken bugün neden onunla uğraşmaya başlamıştım. Bu da yetmezmiş gibi bu durumdan zevk almaya başlamıştım. Ben değil miydim bu insanları annemden uzak tutmaya çalışan, annemi onlardan korumaya çalışan. Şimdi ise onu hayatıma hayatımın ortasına almak neydi. İzin veremezdim. Onun kalbime dokunmasına, beni bu denli etkilemesine izin veremezdim. Ben annemi korumaya çalışırken kendimi unutmuştum. Anneme baktım ve şu cevabı verdim.
“Hiçbir şey!”

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin