Bazen öyle çaresiz hissedersiniz ki kendinizi. Öyle kaybolmuş, öyle yalnız, öyle korkmuş... Bu böyle uzar gider. Bir çıkış yolu ararsınız kendinizce. Bulamazsınız. Ne yöne dönseniz karanlık, ne yöne dönseniz karanlık yüzler, ne yöne koşsanız uçsuz bucaksız duvarlar. Bir çıkış yolu ararsınız, bir ışık ararsınız ama bulamazsınız. Sanki herşey, herkes size karşıdır. Sizi istemediğiniz şeylere zorlarlar. Yapmak istemezsiniz, kaçmak, kurtulmak istersiniz ama kurtulamazsınız. Sonra hiç ummadığınız bir anda bir ışık hüzmesi süzülür karanlığın arasından. Karanlığı aydınlatır ve size çıkış yolunu gösterir. Bazen o ışığı tutan kişi sizin yakından tanıdığınız ve çok sevdiğiniz biridir, bazense hiç ummadığınız, görmeyi hiç beklemediğiniz biridir.
Şuan karşımda duran ve bana bakan bu adam görmeyi asla beklemediğim biriydi. Hatta doğru düzgün tanımadığım sadece bir zamanlar Arda'nın en yakın arkadaşı olan ama daha sonra onu sırtından bıçaklayan adamdı.
“Mert?” şaşkınlığın ve merakın hakim olduğu ses tonuyla döküldü ismi dudaklarımdan. “Ne işin var burada?” diye devam ettim sonra. Önce bana sonra arkamdaki kuzenlerime baktı.
“Aslında buraya seninle arda hakkında konuşmaya, daha doğrusu senden yardım istemeye gelmiştim. Dedi ama gözü hala kuzenlerim in üzerindeydi. “Bir sorun mu var?” diye devam etti sözlerine. Her şeyin dışında kalan Miran;
“Sen gelene kadar yoktu. İzin verirsen kuzenimizle konuşuyoruz.” Dedi ama sesi oldukça tehditkâr çıkmıştı. Bu kardeşlerin ses tonu bir bana karşı mı yumuşaktı tabi Devran dışında. O bana karşı da sertti. Ben aradan çekildim, ara dayağı yemek istemezdim doğrusu. Mert;
“Siz daha sonra da konuşabilirsiniz. Benim konuşacağım konu daha önemli.” Dediğinde Devran'nın gözü seğirmeye başladı. Hadi canım bunun için bu kadar öfkelenmiş olamaz değil mi? Bu iş gittikçe tuhaflaşıyordu. Baran ise karışmıyordu, bu işi kardeşlerine bırakmış gibi bir hâli vardı. Devran mertin üstüne yürüdü ve onu ittirdi. Daha sonra;
“Bana bak ya şimdi çek git ya da ben seni buradan direk hastaneye göndereyim. Aaa bak zaten hastanenin önündeymişiz.” Dedi ancak kurduğu cümlenin aksine sesi buz gibiydi. Eğer biran önce müdahale etmezsem burada bir kavga çıkabilirdi.
“Bırakın da buna ben karar vereyim isterseniz. Sonuçta söz konusu olan benim değil mi?” dedim ve bunu dememle dördünün de bakışları bana döndü. Bu beni germişti. Ayakta duracak halim yoktu bunlar bunu görmüyor muydu Allah aşkına. Daha fazla buna dayanamazdım. Mert benim bu durumdan kurtuluş biletimdi ayrıca Arda hakkında ne söyleyeceğini merak ediyordum ve bu kuzen bozuntularıyla konuşmak istediğimi hiç sanmıyordum. Tam onlara Mert ile gideceğimi söyleyeceksen bir başkası benim yerime konuştu.
“Senin öyle bir seçim hakkın yok ufaklık.”dedi. Sesinin hemen ardından elini belime sarıp saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. Ben Arda'yı görmenin şaşkınlığını henüz üzerimden atamamışken o konuşmasına devam etti. “Sadece birkaç dakika geciktim ve etrafını hemen aç kurtlar sarmış. Bu Mert çakalını anladım da diğer üçü kim Allah aşkına ufaklık.” Dedi. Bir yandan da beni iyice kolunun altına almıştı. Bu da içinde bulunduğumuz bu durumdan hiç memnun olmadığını gösteriyordu. Aslına bakarsanız bende memnun değildim. Nerdeyse bayılmak üzereydim. Arda yüzünü bana döndüğünde kaşları anında çatıldı.
“Ne?” diye sordum yorgun bir sesle. Beni hızla kendine dönddürdü ve her bir karemi incelemeye başladı ancak gördüğü şeyden olmamış olacak ki kaşları daha da çatıldı.
“Bu ne hal Aslım? Sen gece hiç uyumadın mı ve yemekte mi yemedin?” diye sorduğunda yerimde huzursuzca kıpırdandım. Bazen beni bu kadar iyi tanımasından nefret ediyordum.
“Okuldan sonra hemen eve gidecektim ama bazı engeller çıktı.” Dedim çok sevgili kuzenlerime bakarak. Hepsi de şaşkınca bana bakıyordu. Arda beni bir anda kucağına aldığında şaşkınca ona baktım.
“Bakma bana öyle. Bu halde bir adım daha atamazsın. Senin tekrar o hale düşmene izin veremem ufaklık. Şimdi seni eve götürüyorum.” Dedi ve yürümeye başladı. Omzunun üstünden arkaya baktığımda Mert el salladı ve yürümeye başladı. Kuzenlerim ise hâlâ bize bakıyordu. Baran'ın öfkesi buradan bile belli oluyordu. Onu ya da diğerlerini umursayacak gücüm yoktu ne yazıkki. Başımı Arda'nın boynuna gömdüm. Haklıydı. Bu yaptığım çok düşüncesizceydi. Bir an küçüklüğüme gitti düşüncelerim. Balkondan sokakta oynayan çocukları izlediğim o günlere. Onlar koşup oynarken ben merdiven bile çıkamayacak kadar zayıftım. Sonra düşüncesizlik edip kendimi çok gördüğüm, bedenimi zorladığım zamanlara. Sonuçları hep ağır olmuştu. Dışardan çok güçlü görünebilirsin ama ben çok zayıftım hem bedenen hem de ruhen. Bu yüzden doktor olmak istememiş miydim zaten. Doktorların hep olumsuz cevaplar vermelerinden bıktığım için.
“Özür dilerim. Hepinizden.” Dedim ancak Arda'dan bir cevap gelmedi. Bende gözlerimi kapatıp biraz rahatlamaya ve olanları en azından bir süreliğine unutmaya çalıştım. Arda beni ön koltuğa oturtup emniyet kemerini taktı. Daha sonra da şoför koltuğuna geçip kendi kemerini taktı ve arabayı çalıştırdı. Bu süre boyunca gözlerimi hiç açmamıştım. Bir süre arabanın motor sesini dinledim ancak yavaş yavaş o ses kaybolmaya başladı. Çok yorgundum ve daha fazla uyanık kalamazdım. Kendimi uykunun kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...