Hayat öyle tuhaf ve öyle beklenmediktir ki anlatılmaz. Sen planlar yaparsın, her şeyi bir kalıba koyarsın ama o öyle bir noktadan vururki seni tüm planlarını altüst eder. Derki sana: "Sen boşuna planlar yapıyorsun. Boşuna çabalıyorsun. Senin yaptığın akıntıya karşı kürek çekmek." Sonra sana öyle bir darbe vurur ki tahmin edemezsin. Paramparça eder seni. Sonra derki sana alay eder gibi; "Yaşa! Hadi yaşayabiliyorsun şimdi yaşa." Çaresizce çırpınırsın. Bir çıkış yolu ararsın, bulamazsın. Çünkü buna hazırlıklı değilsindir. Sen bunu hiç beklememişsindir.
Beklememiştim. Ben bunu hiç beklememiştim. Annemi onlardan korumaya çalışırken kendimi her şeyin dışında tuttum. Sandımki bana hiçbir şey olmaz. Ama yannıldım. Ben kalbimi hiç hesaba katmadım. Ben içimdeki çocuğu hesaba katmadım. Bu yüzdendi annemin sorusuna hemen cevap veremeyişim. Aslında çok şey değişmişti ancak ben bunu anneme söyleyemezdim. Belkide bu yüzdendi ilk kez annemin yüzüne karşı bile isteye yalan söyleyişim.
"Aslında hiçbir şey değişmedi. Onu kızdırarak benden uzak tutmaya çalışıyorum." dedim ancak bu söylediğime beni çok iyi tanıyan annemin inanmayacağını biliyordum.
"Sen öyle diyorsan öyledir kızım." dedi ancak bu sözleri tam tahmin ettiğim gibi inanmadığını gösteriyordu. "Hadi içeri geç. Dayınlara ayıp oluyor." dedi. Tam itiraz edecekken "Birazcık hatrım varsa." diye devam etti. Beni en zayıf noktadan vurmuştu. Onu kırmaktan ölesiye nefret ettiğimi ve çok korktuğumu biliyordu ve yeri geldiğinde bunu bana karşı kullanmaktan asla çekinmiyordu. Ona bir şey söylemeden yerimden kalktım ve ayaklarımı yere vura vura içeriye geçtim. Allah'tan tekli koltuklardan biri boştu da varıp ona oturdum. Kollarımı göğsümün altında birleştirip suratımı astım. Hepsi pürdikkat bana bakıyordu, Baran dışında. O yönünü başka tarafa dönmüştü ve bana bırakmıyordu bile. Surat astığımı gören annem gelip yanaklarımı sıkmaya başladığında yüzümü zorla elinden kurtardım.
"Anne ya! Napıyorsun, çocuk muyum ben?" dedim. Yüzüm gerçekten çok acımıştı. Bunu bir de milletin yanında yapıyordu.
"Evet benim pamuk kızım sen hala çocuksun. Benim minik bebeğimsin. Sen yoksa büyüdüğünü mü düşünüyordun?" dedi. Eğer bu tartışmaya girersek ben zararlı çıkacaktım. Bu da burdaki herkese rezil olmam demektir. Bir numaralı kural: asla bir anneye ben çocuk değilim demeyin çünkü onun gözünde siz hep küçük bir çocuksunuz. Eğer rezil olmak istemiyorsanız konuyu hemen değiştirin.
"Annelerin en güzeli ben açım aç. Biliyorsun aç ayı oynamaz." dediğimde annem ağzımın üstüne yavaşça vurdu.
"Ne biçim konuşuyorsun sen böyle! Ben sana hep terbiyeli ol demiyormuyum. Burda büyüklerin var utanmaz." dediğinde bu sefer millet bize gülmeye başladı.
"Anne ben açım diyorum sen ne diyorsun. Yine hastalanayım mı istiyorsun?" dediğimde annemin etekleri tutuştu.
"Tamam benim güzel kızım. Ben hemen getiriyorum." dedi ve ben daha bir şey söyleyemeden mutfağa aştı. Onun ardından gülümserken Devran yine beni sinir etmeyi vaşardı.
"Bak sen, bizim suratsız gülebiliyormuş. Şimdi daha çok insana benzedin işte." dediğinde Miran yerinde huzursuzca kıpırdandı. Bana gözleriyle bir şey anlatmaya çalışıyordu. Fakat ben onun anlatmaya çalıştığı şeyi düşünebilecek kadar sakin değildim.
"Sanırım dün yediğin dayak sana az geldi. İstersen bir posta daha dayak atayım sana ha nedersin?" dediğimde Baran ve Miran kahkahayı bastılar. Devran ise öylece kala kalmıştı. Dayım, yengem ve kızları ise şaşkınca bize bakıyorlardı. Kendisi kaşınmıştı.
"Aslım! Sen kuzenini mi dövdün?" Bu sefer yutkunma sırası bendeydi. Annem bana çok kötü bakıyordu ancak Devran yüzünden azar işitmeye hiç niyetim yoktu. Kurtulmak için onu biraz daha gömmeliydim. Hepsi bu.
"Koskoca adam o cüsseyle benim gibi minicik bir kızdan kızdan yeyince suç olmuyor ama ben kolumu morartan kuzenimi dövünce suç oluyor öyle mi?" dedim. Annem bunun üzerine hemen tişörtümün kollarını sıyırdı. Tenim çok hassastı ve hemen morarırdı. Eğer sert bir darbe almışsam morluğu uzun süre geçmezdi. Annem bir koluma bir Devran'a baktı. Dayım da yerinden kalkmış ve yanımıza gelmişti. O da kızgın bir şekilde koluma bakıyordu.
"Devran bu ne? Nasıl yaparsın bunu?" diye adeta kükredi. Şahsen ben bile korkmuştum. Ancak o ana kadar koluna bakmayı akıl edemeyen ben gözlerimi koluma çevirdiğimde öylece kalakaldım. Kolumda resmen parmaklarının izi vardı. Kolum şişmiş ve kabarmıştı. Ayrıca ilk kez bu kadar kötü morarıyordu.
"Baba sadece biraz sert tuttum. Ayrıca o da beni resmen yere çaldı. Ufak tefek ama bir şeytandan farkı yok." dedi. Olduğu yerden kolumu göremiyordu. Ayrıca o bana şeytan mı demişti.
"Sen kime şeytan diyorsun be beyinsiz. Kolumu ne hale getirdin. Durdurmasaydım kolumu kıracaktın. Birde karşıma geçmiş utanmadan ne olacak ki diyor." dedim. Cidden ömrümde bunun kadar gaddar ve utanmaz birini görmemiştim.
"Yine olsa yine yaparım. Sen kolunu gerçekten kırmadığıma şükret. Böyle giderse kolundan önce dilini koparacağım ya." demesiyle odada etin ete çarpma sesinin duyulması bir oldu. Her şey çok hızlı gelişmişti. Kimse ne olduğunu idrak edemedi ya da nasıl olduğunu. Sadece bir anda oluverdi. Bu ses ailemizin ortasına adeta pimi çek çekilmiş bir bomba gibi düşmüştü. Bu ses herkesi yaralayacaktı. Ancak bazılarını çok derinden yaralayacaktı bu kesindi. Asıl sorun kimleri daha çok yaralayacağıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...