54. Bölüm

368 23 0
                                    

Gerçek aslında yanımızda yanı başımızdadır ama biz göremeyiz. Biz sadece gördüklerimize odaklanırız ama aslında gerçek görünenin ardında saklanır. Önemli olan görünenin ardındaki gerçeğe ulaşabilmektir. Büyükbabam her zaman bu sözleri tekrar eder ve hayata tak bir pencereden değil pek çok yönden bakabilmemiz gerektiğini söylerdi. Onun ne kadar haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum. Ben gözümün önündeki gerçeği görememiştim ve şimdi bedelini hepimiz ödüyorduk. En başından korkaklık edip kaçmasaydım ya da anneme her şeyi anlatmasaydım tüm bunlar yaşanmayacaktı. Kader bize kısa süreliğine mutluluğu tattırmış ardından yine kara bulutlar sarmıştı üzerimizi.

Tam bir ay geçmişti Yalaz’ın beni ziyaret ettiği o gecenin üzerinden ve o günden sonra onu hiç kimse görmemişti. Nerede olduğunu ya da onu ne olduğunu bir türlü bulamıyorlardı. Yalaz’ın kayıp olduğu düğünden üç gün sonra ortaya çıkmıştı. İşe gitmediği ve hatta onun için çok önemli olan bir projenin toplantısına katılmayınca iş arkadaşı halamları arayıp durumdan haberdar etmişti. Ancak ne var ki bir ay geçmesine rağmen ondan bir haber alınamıyordu. Halamlara bana geldiğini ve ne konuştuğumuzu söylediğimde yaptıkları ilk şey beni yanlarına almak oldu. İkinci şey ise bu konuda kimseye tek kelime etmememi sıkı sıkı tembihlemekti. Oğulları kayıptı ama onlar hala önceliği bana veriyordu. Ancak gün be gün içimdeki acı katlanarak artıyordu. Daha fazla sessiz kalamazdım ama önce annemle konuşmalı ve ona tüm gerçeği anlatmalıydım. Oturduğum yerden kalkıp bahçede oturan annemle babamın yanına yöneldim. Daha fazla sessiz kalamazdım ya da gerçeklerden kaçamazdım. Yanlarına geldiğimde ikisinin de bakışları beni buldu.

“Annem! Seninle konuşmamız gereken bir şey var. Daha doğrusu benim sana anlatmam gereken bir şey.” dedim titrek çıkan sesimle. Ona bunu açıklamak benim için çok zordu ama anlatmaya mecburdum.

“Ne oldu kızım? Seni bu kadar tedirgin eden şey ne?” diye soran annem bir yandan da elimden tutup beni yanına oturtmuştu. Babam beni başıyla onayladığında annem bir ona bir de bana baktı. “Sen anlatacağı şeyi biliyor musun Agah?” diye sordu. Babam annemin gözlerine bakarken:

“Sen hastanede iken öğrendim ve o zaman durumun malumdu bu yüzden sana söyleyemedik. Ayrıca bunu bizden değil ondan duyman daha doğru olurdu.” diyen babam sözlerini bitirdiğinde annem bu sefer bana bakıyordu.

“Anne,  hatırlıyor musun ben on bir yaşındayken bir gün okuldan eve geldiğimde üstüm başım çamur içindeydi ve okul formam yırtılmıştı?” diye sordum o günü hatırlayarak.

“Evet hatırlıyorum. Bana arkadaşlarınla kavga ettiğini söylemiştin. Hatta sırf bu kavga yüzünden psikolojin bozulmuştu ve babam senin uzman yardımı alman için eve bir arkadaşını getiriyordu.” diyen annem sonra bir şey olmuş gibi sustu.

“Anne şimdi beni sözümü kesmeden dinlemeni istiyorum tamam mı?” dediğimde annem konuşmaya mecali yokmuş gibi beni başıyla onayladı.
“O gün aslında ben arkadaşlarımla kavga etmedim. Okuldan çıkmış eve geliyordum ama okulun sokağını çıktıktan sonra bir adam kolumdan tutup beni bir ara sokağa çekti ve bana Hazar Hazanoğlu’nun herkesten sakladığı küçük kızı sensin demek ama küçük kız ölmen gerekiyor dedi. Beni öldürmeye çalıştı ama elinden kaçtım ve kaçarken yanlışlıkla çıkmaz sokağa girdim. Adam beni orada sıkıştırdı. Elinden kurtulmaya çalışırken yanımda bulduğum taşla kafasına vurup kaçtım ama anne o adam öldü. Ben o adamı öldürdüm. Böyle olsun istemedim, ben sadece korkmuştum ve kendimi kurtarmaya çalışıyordum.” dedim ve ardından sustum. Hıçkırıklarım arasında kaybolmaya başlamıştı sesim. Bir anda annemin kolları sardı etrafımı. Bana sıkıca sarılan annem de benim gibi ağlıyordu. Bir süre sonra babamın kolları da sardı etrafımızı. Sonunda sakinleştiğimizde:

“Babam biliyordu değil mi ve Hasan abi de öyle?” diyen annemi başımla onayladım.

“Benim durumum yüzünden olay örtbas edildi. Yaşım ve olayda sadece kendimi korumaya çalıştığım için bilinçsiz davranmış olmam işlerini kolaylaştırmıştı.” diyerek sözlerimi tamamladım. Annem bana sıkıca sarılıp saçlarımı okşarken:

“Affet beni kızım. Sen bu kadar acı çekerken, bu denli ağır bir yükü omuzlarında taşırken ben hiçbir şeyin farkına varamadım.” diyen annemle başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.

“Bunda senin bir suçun yok anne biz sakladık. Asıl konumuz bu değil. Yalaz bu yüzden kayboldu. O geçmişte olanları araştırıyordu ve bana çok yakında beni geçmişin gölgesinden kurtaracağını söyledi ve ertesi günü ortadan kayboldu. Halamlar konuşmama izin vermiyorlar.” dediğimde sözlerim babam tarafından kesildi.

“Bu konu tartışmaya kapalı kızım. Ablam da eniştem de bu konuda kararlı. Sen bu konunun dışında kalacaksın. Merak etme Yalaz başının çaresine bakabilir. Hem kötü bir şey olsaydı haberini alırdık.” diyerek beni bu konuda yine uyardı ama ben sessiz kalamazdım. Hızla yerimde doğruldum onlardan uzaklaşmaya başladım. Annem arkamdan seslendi ama ben duymamayı seçtim ama babamın telaşlı sesi kulaklarımı doldurduğunda olduğum yerde kalakaldım.

“Rana! Kendine gel lütfen Rana.”  diyen babam ile arkamı döndüm ve babamın kollarında baygın yatan annemi gördüm. Annemin elbisesine bulaşan kanı gördüğümde çığlığıma engel olamadım. Benim sesimle bana dönen babam baktığım yeri daha doğrusu kanı gördüğünde annemi hızla kucağına aldı ve arabaya yöneldi.

“Anahtarı ve annenin çantasını al, acele et.” diyen babam ile hemen harekete geçtim. Hızla vestiyerden annemin çantası ile arabanın anahtarını aldım ve babamların yanına koştum. Arabaya ulaşmadan kilidini açmıştım. Babam annemi arka koltuğa yatırırken ben de annemin yanına geçip başını dizlerime yasladım. Anahtarı alan babam hemen arabayı çalıştırdı ve yola çıktık. Yol boyunca babam sık sık arkasını dönüp anneme gözlerini açmasını ve bizi bırakmamasını söylüyordu. Ben ise sessizce ağlıyordum. Sonunda hastaneye geldiğimizde annemi acil müdahale odasına aldılar. Kapının önünde öylece kala kaldık babamla. Ben hıçkırıklara boğulduğumda babam beni kollarına alıp sıkıca sarıldı.

“Merak etme kızım, annen bizi bırakmaz. Ona bir şey olmayacak ve o bu kapıdan sağ salim çıkacak.” dedi. Ona inanmaktan başka çarem yoktu. Annemi kaybetmeye dayanamazdım, bu yüzden ona inanmaktan başka çarem yoktu. Bir süre babamın kollarında kaldım. Halamın sesi ile babamın kollarından çıktım.

“Agah ne oldu Rana’ya? Aslım’ın çığlığını duyduk sonra da sizi telaşla çıkarken gördük.” diye endişeyle konuşan halam yanımıza gelmişti. Arkasındaki amcam, Bahar yengem ve eniştem de en az onun kadar endişeli görünüyorlardı.

“Bilmiyoruz abla. Aslım ona gerçeği anlattı ve Yalaz’ın bulunması için bu konuyu polise anlatmayı düşünüyordu. Rana da bir anda bayıldı.” diyen babam kanama kısmını bilerek atlamıştı sanırım. Bir süre sonra haberi alan abimler de hastaneye gelmişti ama biz hala annemden bir haber alamamıştık. Sonunda çıkan doktor ile hepimiz etrafını sardık.

“Karım nasıl doktor bey o iyi mi?” diye soran babam ile hepimiz pür dikkat onun vereceği cevabı beklemeye başladık.

“Eşiniz düşük tehlikesiyle geldi ama durumu kontrol altına alındı merak etmeyin. Şimdi o da bebeğiniz de çok iyi. Birazdan normal odaya alınacak. O zaman kendisini görürsünüz.” dedi ve yanımızdan ayrıldı.

“Bebek mi dedi o?” diyen üç şaşkın ses doldurdu koridoru. Abim, babam ve ben aynı anda konuşmuştuk. Üçümüz de şaşkınca birbirimize bakıyorduk şimdi. Bebek demişti o, yani benim bir kardeşim oluyordu. Bizim bu şaşkın halimiz ailenin diğer fertlerinin koridoru inleten kahkahaları ile bölündü. Sonrası ise sevinçle birbirine sarılan ailemizin sevinç gözyaşlarıydı. Bu bebek bize en kara günlerimizden birinde gelmişti ve tek temennim yanında güzel günleri de getirmiş olmasıydı. Odaya alınan annemin yanına sadece abim, babam ve ben girmiştik. Halam bu anın bize özel olmasını istemişti. Annemin bu haberi duyduğunda nasıl bir tepki vereceğini oldukça merak ediyordum doğrusu. Sonunda uyanan annem şaşkınca etrafına bakıp:

“Ne oldu bana? Neden buradayız?” diye sordu. Babam annemin yanına gelip ona sıkıca sarıldı ve alnından öptü. Abim de beni kollarının arasına alıp sıkıca sarıldı.

“Sen bayılınca ve bir de kanaman olunca biz hastaneye geldik ama merak etme iyisin. İkinizde iyisiniz.” diyen babam ile annem şaşkınca babama baktı. Ne olduğunu anlamamıştı.

“Şimdiden söyleyeyim, ona çok iyi abi olurum ve ona bakarım ama asla altını değiştirmem. Yalnız minik kuşum artık küçük kardeş değilsin. Pabucunun dama atılmasına hazır ol.” diyen abim ile kahkahama engel olamadım. Ah ufukta uykusuz geçecek geceler bizi bekliyordu.

“Yoksa? Doğru mu Agah? Bizim bebeğimiz mi olacak?” diye soran annem sonunda olayı kavramıştı.

“Evet, güzelim doğru? Bizim bir bebeğimiz olacak.” iyen babam annemi öpmeye başladığında abim gözlerimi kapatıp öksürdü. Onun bu haline babam homurdanırken ben kıkırdıyordum. Tabi utanan annem babama azarı çekmeyi ihmal etmedi. Kapı çalınıp halam başını uzattığında hepimiz ona döndük.

“Gelebilir miyiz artık?” diye sorduğunda onu onaylayan annem ile tüm aile fertleri içeriye dolmuştu. Tebrik faslından sonra onları gönderip biz de gelen doktorla bebeğin durumuna baktık. Kardeşimiz gayet sağlıklıydı. Annemi eve çıkardığımızda beni çağıran halamdan büyük bir azar yedim ve Yalaz konusunda sessiz kalacağım konusunda söz verdim. Annemi ve kardeşimi düşünmemi, atacağım tek bir yanlış hareketin onları tehlikeye atacağını söyleyerek beni uyarmayı ihmal etmedi. Haklıydı, annem daha yeni düşük tehlikesi atlatmıştı ve bir dahaki sefere bu kadar şanslı olmayabilirdik. O yüzden susmak zorundaydım. Susmalı ve Yalaz’ın bana, bize döneceği günü beklemeliydim.

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin