Bazen gerçek duymaya ihtiyacımız olan son şeydir ve biz bunun farkına vardığımızda artık çok geçtir çünkü tüm gerçekler tüm çıplaklığı ile karşımızdadır. Bu zamana kadar kaçtığım gerçeklerin peşine düşmekle büyük bir hata yapmıştım. Gerçeklerle yüzleşerek her şeyimi kaybetmeyi göze almış oldum. Kaybetmiştim evet hem de sahip olduğum her şeyi. Annemi, dostlarımı, sevdiğimi… Ruhumu kaybetmiştim, yaşama sevincimi, hayallerimi, umutlarımı, hepsini kaybetmiştim. Geriye kalan ise sadece bir hiçti. Adeta hissizleşiştim, ne bir tepki veriyordum ne de konuşuyordum. Hastanede gözlerimi açtığımda Devran’ı yanı başımda bulmuştum. Bana söz verdiği gibi kimseye hiçbir şey söylememişti ama yanımdan da hiç ayrılamamıştı.
“Daha ne kadar susacaksın Aslım? Herkes deli gibi seni arıyor ve annen meraktan deliye döndü. Bense aileme her gün yalan söylüyorum, sırf sana verdiğim söz yüzünden. Lütfen artık bir şey söyle.” dedi adeta yalvarır gibi. Ben ise şu son üç gündür yaptığım gibi yine sustum. Aslında konuşmak, bağırıp çağırmak istiyordum ama yapamıyordum. Uyandığım zaman fark ettiğim ama kimseye söyleyemediğim bir gerçek vardı, artık konuşamıyordum. Herkes kendi isteğimle konuşmadığımı düşünüyordu ama gerçek bambaşkaydı. Gerçeklerin yükü o kadar ağır gelmişti ki ben konuşamıyordum artık. Benim tepkisizliğim onu kızdırmış olacak ki Devran sonunda odadan çıktı. Ben ise her gün yaptığımı yapıp boşluğa bakmaya devam ettim. Ruhum yok olmuştu benim ve sesim beni terk etmişti. Annem sakladığı gerçeklerle beni mahvetmişti. Güvendiğim sırtımı dayadığım insanlar hiç acımadan beni sırtımdan vurmuştu. Devran geri geldiğinde yanında hemşire vardı.
“Çıkış işlemlerini hallettim, hazırlan çıkalım. İstanbul’a dönüyoruz ama bize gideceğiz. Eğer istemezsen kimseyi görmek zorunda değilsin.” dediğinde ilk kez bir tepki verip onu başımla onayladım. Hemşire yardımı ile hazırlanıp odadan çıktım. O gün konakta gördüğüm insanlar şimdi karşımda duruyorlardı. Onları görünce ister istemez gerildim ve titremeye başladım. Durumumu fark eden Devran yanıma gelip beni kucağına aldı.
“Şuanda iyi değil, ona ne söylemek istiyorsanız erteleyin.” dedi ve yürümeye başladı. Havaalanı yolunda da, uçakta da, eve giden yolda da hiç konuşmadı. Benim suskunluğuma ayak uydurmuştu. Sonunda dayımların evinin önüne geldiğimizde farkında olmadan derin bir nefes aldım. Beni neyin beklediğini ya da bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum, aslına bakılırsa artık hiçbir şey düşünemiyordum. Devran bana desek olarak taksiden indirdi ve ardından tekrar kucağına aldı. Sesim çıkmadığı için itiraz edemiyordum, hoş edebilsem bile yürüyecek halde değildim. Devran evin önüne gelip zili çaldığında yüzümü göğsüne yasladım. Şuanda kimseyi görmeye gücüm yoktu. Kapı açılınca yengemin şaşkın sesini duydum.
“Oğlum?” dedi önce ve ardından da beni fark etmiş olmalı ki: “Aslım’a ne oldu? Neden senin kucağında ve neden onu eve götürmek yerine buraya getirdin?” diye sordu. Yüzünü göremiyordum ama oldukça şaşkın olduğunu sesinden anlayabiliyordum.
“Her şeyi anlatacağım anne ama önce Aslım’ı içeri götüreyim ve ona bir şeyler yedirelim. Üç gündür doğru düzgün yemek yediremedim.” diyen Devran beni salona taşıdı ve koltuğa bıraktı. Dayım ve ailenin diğer üyeleri de buradaydı.
“Kızım neyin var, ne oldu sana? Aslım bunca zaman seninleydi ve bize hiçbir şey söylemedin öyle mi? Halan deliye döndü resmen.” diyen dayım bana yönelik konuşmaya başlamış ama ardından Devran’a azarı da çekmişti.
“Aslım’a boşuna soru sormayın baba cevap vermez. Üç gündür tek kelime etmedi. Halama gelince Aslım’ın burada olduğunu söyleyelim ama şuan için buraya gelmese daha iyi olur. Aslım Mardin’e gitmiş ve her şeyi öğrenmiş. Sanırım halam çok büyük bir hata yaptı ve bu hata Aslım’ı bu hale getirdi. Çok ağır bir kriz geçirdi ve kendini kapattı.” dedi. Ben ise sadece dinliyordum. Benim hayatım konuşuluyordu ama ben susuyordum, sanki konuşulanlar benim yaşadıklarım değil de bir başkasının hayatından bir kesitti.
“Rana ne yapmış olabilir Allah aşkına? Kızına zarar verecek hiçbir şey yapmaz o.” diyen dayımın bu sözlerine gülmek istedim. Yaptı demek istedim. Senin kardeşin kızını diri diri gömdü demek istedim ama yine tepkisiz kaldım.
“Yaptı baba hem de çok kötü bir şey yaptı. Hazanoğlu ailesini kızının burnunun dibine kadar soktu.” dedikten sonra tüm olup bitenleri anlattı. Beni taksiye binerken görmesinden başlayıp nasıl bulduğunu, kriz geçirme anımı ve sonrasında olan her şeyi anlattı. Dayım öfkeyle yerinden doğruldu ve ellerini saçlarının arasından geçirdi.
“Aklım almıyor, Rana nasıl bu kadar düşüncesiz olabilir? Nasıl kızını düşünmeden hareket eder? Ne kadar saklamayı düşünüyordu bu gerçeği merak ediyorum doğrusu.” dedi öfkeyle. Kızmıştı ve onun da gerçeği bilmediği anlaşılıyordu. Dayım öfkeyle bir süre dolandıktan sonra evden ayrılmıştı tabi yengem de peşinden gitti. Şimdi evde biz gençler kalmıştık.
“Asel hadi kuzum bir şeyler hazırla da Aslım yemek yesin. Sonra da ilaç içip biraz dinlensin. Ben de bir duş alıp üzerimi değiştireyim.” diyen Devran ile Asel kalkıp mutfağa geçti. Miran da ona yardım etmekten bahsedip peşinden gitti. ardından da Devran salondan ayrıldı. Şimdi sadece ben ve Baran kalmıştık salonda. Konuşmak yerine yüzümün her bir santimini inceliyordu. Kaşları çatılmış ve gözleri kararmıştı. Sonunda konuşmaya karar vermiş olacak ki derin bir nefes aldı ve:
“Bu halini hiç sevmedim. Ben Devran’ı döven o kızı sevmiştim ya da hiç çekinmeden bize meydan okuyan o kızı. Biliyorum sana geç kaldım ama senin için her şeyi yapmaya hazırım. Kimsenin seni incitmesine izin vermeyeceğim, bu annen olsa bile. Şimdilik susabilirsin ama çok alışma bu suskunluğa.” dedi ve ardından oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve bana sıkıca sarıldı. Ben ise hiçbir tepki vermeden benden ayrılmasını bekliyordum. Bir süre öylece durduktan sonra tepkisizliğimin farkına varmış olmalı ki benden ayrıldı. Ben ise hala Devran’ın beni bıraktığı yerde bıraktığı şekilde duruyordum.
“Sana özel değil merak etme, üç gündür bu şekilde. Ne konuşuyor ne de bir tepki veriyor. Yemeği bile ben zorla yediriyorum. Tabi yediğine yemek denirse.” diyen Devran gelip karşıma oturdu. Baran bir şey söyleyecek gibi oldu ama sonra bana bakıp sustu. Asel’in getirdiği yemeği bana zorla yedirdiler, ardından da Devran’ın uyarısı sayesinde Asel’in gözetiminde bir duş alıp yattım. Bir süre öylece uzandıktan sonra yorgunluğa daha fazla dayanamayan bedenim kendini uykuya bıraktı.
Uykumdan okşanan saçlarım ile uyandığımda ilk başta ne olduğunu idrak edemedim. Ancak oldukça tanıdık gelen dokunuşlar ile uykum tamamen açıldı ve gözlerimi araladım. Annem başucumda oturuyor ve saçlarımı okşuyordu. Hemen yattığım yerden doğrulup ondan uzaklaştım. Bunu neden yapmıştım, neden böyle bir tepki vermiştim bilmiyorum ama ne yaptığımın farkına vardığımda çoktan bedenim harekete geçmişti.
“Kızım neden böyle davranıyorsun? Seni ne kadar merak ettik biliyor musun? Hadi kalk evimize gidelim.” dediğinde yataktan çıkıp ondan iyice uzaklaştım. Ev mi? Ben o eve gitmek istemiyordum. Ben o insanları görmek istemiyordum. Ne kalbim dediğim Yalaz’ı ne abim dediğim Yağız’ı ne Balın’ı ne de diğerlerini. Sahi Yağız benim gerçekten abimdi değil mi? Beni aptal yerine koyan abim. Ya Yalaz! Ben ona kalbimi vermiştim ama o avuçlarına bıraktığım kalbimi paramparça etmişti. Hepsi bir olup beni diri diri gömmüşlerdi.
“Rana istersen bir süre burada bizimle kalsın. Şimdi şokta olduğu için bu şekilde davranıyor. Biraz zaman geçsin kendini toparlasın o zaman konuşursunuz. Hoş konuşulacak pek bir şey bırakmadın sen ya neyse.” diyen dayım annemi odadan çıkardı, ardından da yengem girdi içeriye. Beni yatağa oturtup kollarının arasına aldı. Bir yandan saçlarımı okşarken diğer yandan da bana ninni söylüyordu. Ne demişti az önce dayım anneme, biraz zaman geçsin ondan sonra konuşursunuz. Ancak yanılıyordu dayım. Annem bize verilen tüm zamanları tüketmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...