47. Bölüm

347 27 3
                                    

Kader bize hiç acımadı aslında. Ne aşkımızı tam yaşayabildik ne de hayatı. Hep bir yerlerde bocaladık. Sonunda hep öfkemize yenildik ve kaybettik. Ben öfkeme yenilip aşkıma sırtımı döndüm, Yalaz öfkesine yenildi ve aşkından vazgeçti. Şimdi karşımda başka bir kadınla duruyor. Bu aşka ilk darbeyi ben vurdum evet ama bizi öldüren Yalaz oldu. Sevdiğim, kalbim dediğim adam şimdi karşımda kollarında başka bir kadınla duruyor bense ona öylece bakıyorum. Kalbim kanaya kanaya bakıyorum. Her solukta ölüyorum resmen. Yalaz öylece bana bakarken boya küpü kadın Yalaz’ın kolundan çıkıp Elif halama doğru yürüdü ve gelip ona sarıldı.

“Annecim siz iyi misiniz? Duyunca çok üzüldük ama şehir dışındaydık biliyorsun ancak gelebildik.” Dedi her bir sözüyle kalbimi daha çok kanatırken.

“Pardon ama annem nerden senin annen oluyor ve abi bu kızı nasıl buraya getirirsin, hem de böyle bir zamanda?” diyen Balın ile nefesimi tuttum ve Yalaz’ın vereceği cevabı bekledim.

“Bu kız dediğin kişinin bir adı var kardeşim, Şenay ve o benim sevgilim ve bu zor zamanımızda yanımızda olmak en büyük hakkı.” Dedi ve beni bir kez daha öldürdü. Defterimi çıkarıp:

“Abi söyle ona amcası burada değil. Onun ve sevgilisinin desteğine ihtiyacım yok. Madem sevgilisi ona destek olmak istiyor o zaman amcasının yanına götürsün.” diye yazıp defteri abime uzattım. Abim yazdıklarımı okuyup:

“Sen nasıl istersen kardeşim.” dedi ve beni kollarının arasına aldı. Ardından da Yalaz’a dönüp: “Aslım seni ve sevgilini burada istemiyor. Sevgilin sana destek olacaksa bunu amcamın yanında yapsın. Burada yeriniz yok.” dedi. Onun bu sözleri Yalaz’ı güldürdü.

“Demek Aslım bizi burada istemiyor öyle mi? Peki onun burada bulunmaya hakkı var mı? En başında annesini terk eden, ona sırtını dönen, kaçan kendisi değil miydi? Şimdi mi aklına geldi bir annesi olduğu?” dedi alay dolu bir ses tonuyla. Sözleri zehirli birer ok gibi saplandı kalbime. Acımasızdı ve çok zalim. Sanki vaktinde beni kandıran o değilmiş gibi her şeyin suçunu bana yüklüyordu. Herkes aynı anda onu sözleri için ikaz etti ama en ağır sözler Elif halamdan geldi.

“Bu sözlerinle buradaki yerini kaybettin oğlum. Şimdiye kadar hep yanında oldum. Bu kızı karşımıza sevgilim diye getirdiğinde bile sustum ama bu kadarı da fazla artık. Ya şimdi bu kızı buradan gönderir ve ailenin yanında kalıp bize destek olursun ya da sen de onunla gidersin ve Yalaz sana ilk ve son kez söylüyorum. Bu kızı asla gelinim olarak kabul etmeyeceğim ve aileme sokmayacağım. Şimdi karar senin.” diyen Elif halam ile herkes nefesini tutmuş Yalaz’a bakıyordu. O ise gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Gözlerimin içine bakarak:

“Umarım mutlusundur. Benden almadığın bir ailem kalmıştı, onu da aldın sonunda. Sırf bu yüzden bile seni asla affetmeyeceğim.” derken öfkesi ve nefreti gözlerinden okunuyordu. Kaçıyordu yine gerçeklerden ve bu kaçış bizi tamamen bitiriyordu. Aslında bitirmişti demek daha doğru olur.

“Aileni senden aldı öylemi? Onu affetmeyeceksin yani? Peki, ona sordun mu o seni affetmiş mi? Korkaksın Yalaz hem de en adisinden bir korkak. Ona en büyük yalanı söyleyen bizdik, onu bir yalanla avutan, ilişkinizi yalanlar üzerine kuran sendin. Seni defalarca kez uyardım, uyardık. Gerçekler ortaya çıktığında onu en çok inciten annesi ve sen olacaksınız ve en zor seni affedecek dedik. Peki, sen bize ne dedin hatırlıyor musun? Sorun değil ben ona kendimi affettiririm, ne kadar süreceği önemli değil ben onu sabırla beklerim dedin. Ancak görüyorum ki bekleyememişsin ve kendini hemen bir başkasının kollarına atmışsın. Şimdi nereye gidersen git ve kimle olursan ol ama kardeşimden uzak dur. Bende sana yedirecek bir kardeş yok.” diyen abim şimdi Yalaz’ın tam karşısında duruyor ve parmak ucuyla göğsüne vuruyordu. Sözleri çok ağırdı ama çok da haklıydı. Yalaz bu aşka hiç inanmamıştı. Ben bile yaşanan onca şeye rağmen bu aşkın bittiğine inanmamıştım. Geri döneceğimi ve bizim tüm o sorunları aşacağımızı biliyordum ama Yalaz’ın bu aşka ihanet edeceğini hiç hesaba katmamıştım.

Yalaz bize arkasını döndü ve o kızı koluna takıp yanımızdan uzaklaştı. O seçimini yapmıştı. Şimdi sıra bendeydi, onu tamamen kalbimden söküp atmalı ve geçmişe gömmeliydim. Ağlamak istiyordum ama onun için tek damla gözyaşı bile dökemezdim. Onu düşünmek yerine beni beklediğinden emin olduğum kişinin yanına çevirdim adımlarımı. Yavaş yavaş yürüyordum, sanki dizlerimde hiç derman kalmamıştı. Koluma giren abimle burukta olsa bir gülümseme oluştu dudaklarımda.

“Sakın onun için ağlama kardeşim, o buna değmez.” dedi ve beni alnımdan öptü. Onu başımla onayladım. Ardından da abimin yönlendirmesi ile Agah amcamın odasının önüne geldik. Kapının ağzında bir an duraksadım. Ona ne diyeceğimi bilmiyordum ya da nasıl bir tepki ile karşılaşacağımı.

“Hadi girelim artık, seni bekliyor zaten.” diyen abim ile cesaretimi toplayıp kapıyı açtım. Amcam yatakta uzanmış pencereden dışarıya bakıyordu. Kapının sesini duyunca bize doğru döndü. Beni gördüğü anda gözleri şaşkınlıkla büyüdü ve ardından yüzüne bir gülümseme yerleşti.

“Demek küçük kaçağımız sonunda yuvaya döndü ha?” dedi boğuk çıkan sesiyle. Gözlerine yerleşen özlem çok büyüktü. Gözlerinden yüreğime ulaşmış ve kavurmuştu beni pişmanlık ateşiyle bir kez daha. Yatağının başına ulaştım ve çekingen bir halde durdum.

“Nasılsın amca, iyi misin?” diye sordum ürkekçe. Amcam bir an gözlerini yumdu ve tekrar açtı. Bir an, sadece bir an orada derin bir acı görür gibi oldum.

“İyiyim ama annen uyanana kadar gerçekten iyi olabilir miyim bilmiyorum. Ne zaman Rana gözlerini açar işte ben o zaman gerçekten iyi olurum.” dedi. Amcamla annemin vaktinde birbirlerini çok sevdikleri geldi o an aklıma. Keşke dedim içimden, keşke benim bizim babamız sen olsaydın. Olmayacak duaya âmin demekti oysa benimkisi. Defterime:

“Annem kesin uyanacak amca merak etme, sonra da kaçtık diye abimle ikimizin de kulaklarını sündürecek.” diye yazıp ona uzattım. Yazdıklarımı okuyunca ister istemez güldü ve:

“Kesinlikle sündürecek kızım, kesinlikle ve ben o halinizi zevkle izleyeceğim.” dedi. Gözlerinde bir an olsun bile acaba görmedim. Bu hayale yürekten inanıyordu amcam. Ben de onun gibi inanmayı seçtim. Bundan sonrası amcamla biraz muhabbet oldu. Kapı açılıp Balın yanımıza geldiğinde ellerim amcamın avcunun içinde başım omzunda yanı başında uzanıyordum.

“Kıskanmalı mıyım acaba?” dedi gülerek. Böyle davranmasının sebebi abisiydi biliyorum. Onun yüzünden kendimi kötü hissetmeyeyim diye beni neşelendirmeye çalışıyordu.

“Kıskanma ne olur, çalış senin de olur ufaklık ve kıskanıp delirtecek başka birini bul lütfen.” diyen abim ile gülümsedim. Hayatımda yer alacak en ufak bir pürüze bile tahammülü yoktu. Bu huyunu çoğunlukla sevsem de maalesef bazen çok abartıyor ve beni çok boğuyordu.

“Kardeşini bu şekilde sahiplenmen çok güzel sevgili kuzenim ama umarım bu durumu abartıp benim en kıymetli kuzenimi bunaltmıyorsundur?” diyen Balın abimi ne kadar iyi tanıdığını bir kez daha gösterdi. Abim cevap vermek için ağzını açtı ama sonra söyleyeceği her ne ise ondan vazgeçti. Şimdi ise düşünüyordu. Bir süre düşündü, biraz kafasında tarttı ve sonunda kararını verdi.

“Sanırım bazı zamanlar biraz abarttığım oluyor. Ama sadece biraz.” dedi. Son sözlerini söylerken baş ve işaret parmağını birbirine yaklaştırmıştı. Ayrıca sol gözünü de kapatmıştı ki bu haliyle oldukça sevimli görünüyordu. Onların tartışmasını izlemek istesem de annemin yanına gitmek istiyordum. Defterime:

“Ben annemin yanına gidiyorum, siz ikiniz burada amcamla kalın ve bu konuda kesinlikle itiraz kabul etmiyorum.” diye yazdım ve defteri onlara uzattım. Okuduklarında abim itiraz edecek gibi oldu ama Balın’dan yediği çimdik sayesinde susmak zorunda kaldı.

“Sen dayımı da bu kazma abini de merak etme kuzen, ben ikisine de çok iyi bakarım.” dedi. Onu başımla onaylayıp amcamın yanağına bir buse kondurup yerimden doğruldum.

“Annenin yanına mı güzel kızım?” diye sorduğunda onu başımla onaylayıp odadan çıktım. Kapıyı kapatınca derin bir nefes alıp yoğun bakım katına yöneldim. Merdivenlerin sonuna ulaştığımda Yalaz’ın sevgilisi ile burun buruna geldim.

“Ben de seni arıyordum ufaklık.” dedi alay dolu bir sesle. Ardından beni baştan aşağı süzdü.

“Demek vaktinde Yalaz’ın aklını karıştırıp onu benden uzaklaştıran küçük sürtük sendin ama onu elinde tutmayı bilemedin ve kendi ellerinle bana yolladın. Aslında bu konuda sana bir teşekkür borçluyum. Sen olmasan onunla asla bir şansım olmazdı. Neyse ben sadece seni uyarmak istedim küçük katil. Büyükbaban olayı örtbas etmiş olabilir ama ailen ve çevredekiler bu gerçeği öğrenirse ne olur dersin? Eğer öğrenmelerini istemiyorsan Yalaz’dan uzak dur.” dedi ve yanımdan geçip gitti. O muydu yani bana tüm o mesajları atan, beni deli gibi korkutan. Yalaz yüzünden mi?

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin