28. Bölüm

441 25 2
                                    

Sevmek ve sevilmek güzel şeydi ve ben bu hissi yeni yeni tadıyordum. Aşkın olduğu yerde akla ve mantığa yer yokmuş, ayrıca aşk en büyük delilikmiş. Ben bu deliliği hiç düşünmeden yapmaya hazırdım. Şimdiye kadar çok düşünmüştüm,  hem geçmişi hem de geleceği. Sırf bu yüzden bugünümü yaşayamamıştım. Oysa geçmiş artık bitmişti ve onun için hiçbir şey yapmazdık. Gelecek ise ne getirir bilinmez. Elimde olan tek şey bugünüm yani içinde bulunduğum şu andı. Ben ise bu anımı düşüncelerimle katlediyordum acımasızca ve farkında olmadan.

"Ne düşünüyorsun?" diye soran Yalaz ile başımı camdan ona çevirdim. Gözleri hâlâ yoldaydı, ona bakınca o da bana döndü. Yüzünde hayran olunası bir gülümseme vardı. Ancak bu gülümseme yalnız bana özeldi. Bu bile bana ayrı bir mutluluk veriyordu.

"Önemli bir şey değil, yalnız senden bir şey isteyebilir miyim?" diye sordum,  yalnız biraz çekinerek sormuştum çünkü beni yanlış anlamasını istemiyordum.

"Ne istersen, söylemen yeterli." dedi. Ara ara dönüp bana bakıyordu.

"Evdekilere şimdilik bir şey söylemesen olur mu? Balın başkasından duyarsa çenesi ile beni öldürür ve bir de Yağız var. O benim için hep istediğim ama bir türlü sahip olamadığım abim gibi ve onun da bir başkasından değil de benden duymasını istiyorum." diye cevap verdim.

"Sen nasıl istersen ama bence birlikte söylemeliyiz çünkü benim için de aynı durum söz konusu. Balın'ın çenesini çekebileceğini hiç sanmıyorum. Çenesi ile katil olabilecek biri varsa eğer o kişi kesinlikle Balın'dan başkası olamaz." dedi. Bunu söylerken yüzünü buruşturmuştu ve bu hali çok komikti. Balın'ın çenesinden korkuyordu, bu durum ister istemez beni güldürmüştü.

"Tamam o zaman,  onlar sahile çağırıp konuşalım. Ne kadar gecikirse tepkileri o kadar büyük olur." dediğimde o da beni onaylandı. Bende ikisine de sahile gelmelerini ve onlara çok önemli bir şey  söyleyeceğimi anlatan bir mesaj gönderdim. Arasaydım eğer bir saat soru yağmuruna tutarlardı. Şimdi ise uçarak geleceklerine emindim. İster istemez bu düşünce kıkırdamama sebep oldu. Telefonuma gelen bildirim sesiyle kıkırtım kahkahaya dönüşmüştü.

"Komik olan ne?" diye soran Yalaz'a kardeşinin attığı mesajı açıp gösterdim. O da bu mesaja güldü.

"Senin bu kardeşinin sonu merakından olacak benden söylemesi." dedim. Kızın o kadar meraklı bir yapısı vardı ki anlatılmaz. Her şeyi bilen kişi olmak istiyordu.

"Ben de ona her zaman aynı şeyi söylüyorum ama dinleyen kim. Hep kendi bildiğini okuyor." dediğinde bu durum beni yine güldürmüştü. Aslında Yalaz beni hep güldürüyordu. Onun yanında kendimi çok mutlu hissediyorum. Sanırım bunun en büyük sebebi ona olan duygularımı kabullenmiş olmam. En güzeli ise duygularımın karşılıklı olması sanırım.

Sahile geldiğimiz zaman Balın ve Yağız'ın her zaman oturduğumuz bankta oturduğunu gördüm. Derin bir nefes alıp arabadan çıktım. Yalaz yanıma gelip elimi tuttu ve hafifçe sıktı. Korkma ben yanındayım der gibiydi bu tutuş. Güven veriyordu. İkimiz el ele onların yanına doğru yürümeye başladık. Bizi ilk fark eden Balın oldu. Önce abisine sora bana en son olarak da birleşmiş olan ellerimize baktı. Ağzını açtı ama bir şey söyleyemeden tekrar kapattı. Onun bir anda susması ve verdiği tepkileri gören Yağız da onun bakışlarını takip edip bizi buldu. O da tıpkı Balın gibi tepki vermişti ama Balın'dan farklı olarak onun gözlerinde öfke de vardı. Neye kızdığını anlayamamıştım. Tedirgin bakışlarımı Yalaz'a çevirdim. O da bana bakıyordu.

"Bu ne demek oluyor? Siz ne zamandan beri..." diye soran Yağız cümlesinin devamını getiremedi. Şaşkındı, kızgındı ama mutluydu da, bunu gözlerinde görebiliyordum.

"Abi sana inanamıyorum,  ne yaptın ne ettin kızı kendine aşık ettin. Nasıl yaptın? Çabuk söyle bunu bilmeliyim. Sonuçta benim de tavlamam gereken biri var." diyen Balın ile iki adam da bakışları anında ona dönmüştü. Balın son söylediğini ağzından kaçırmış olmalı ki hızla elleriyle ağzını kapattı. Ben boşuna demiyorum bu kızın sonu ya çenesinden ya da merakından olacak diye.

"Ne dedin sen?" diye soran Yalaz ile derince yutkundu. Yalaz'ın sesi buz gibiydi ve çok ürkütücü çıkmıştı. Konunun muhatabı olmadığım halde en bile korkmuştum, Balın'ı düşünemiyorum bile.

"Şaka yapmıştım abicim, şaka. Hem şu anda konu ben değilim sizsiniz. Konuyu değiştirmeye çalışmayalım lütfen." diyerek tekrar bizi öne atmaya ve bu sayede de kurtulmaya çalışıyordu.

"Bence de şu an konu sizsiniz ama sen de kurtulduğunu sanma sakın, seninle daha sonra bu konuyu etraflıca konuşacağız Balın." diyen Yağız'dan böyle bir tepki hiç beklemiyordum. Neden bu kadar kızdığını bir türlü anlamamıştım. Onlara her şeyi baştan sona anlattık ve Balın'ın da yardımları sayesinde Yağız da ikna oldu. Yani ikna olmadan önce Yalaz'a bir yumruk atmayı da ihmal etmedi.

"Bu kız beni abisi olarak seçti ve ben abiliğimi yapmazsam olmaz." demeyi de ihmal etmedi. Ne güzel bir abim vardı benim böyle. Rabbim onu iyi ki karşıma çıkarmış.

Büyüklere şimdilik bir şey söylememe kararı almıştık. Bir süre sahildeki bir çay bahçesinde oturup sohbet ettik. Tabi Yağız bu sohbete pek katılmadı. Her ne kadar belli etmek istemesede bu durumdan rahatsız olduğu çok belliydi ve ben bunun sebebini ne kadar düşünsem de bulamıyordum. Sonunda herkes eve dağılmıştı. Yalaz beni eve bırakırken ona Yağız'ın neden bu kadar fazla tepki gösterdiğini sorduğum zaman önemli bir şey olmadığını sadece kendini abilik rolüne fazla kaptırdığını söyledi. Her ne kadar öyle olmadığını bilsem de buna inanmaktan başka çarem yoktu. Tüm gece bunu düşünmekten bir türlü uyuyamadım. Bana mı kızmıştı yoksa Yalaz'a mı? Ya da ikimize birden mi? Bir türlü işin içinden çıkamamıştım. Sabaha karşı ancak uyuyabildiğim için kalktığımda öğlen olmuştu. Annemler beni uyandırmadıklarına göre evde değillerdi. Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi giyindikten sonra aşağıya indim. Evde pijama ile dolaşmayı sevsemde ne zaman misafir geleceği belli olmuyordu. O yüzden dikkatli olmalıydım tabii gelenlerin karşısına pijama ile çıkmak istemiyorsam. Aşağı indiğimde annemlerin mutfakta olduğunu gördüm. Abla kardeş dedikodu ediyorlardı sanırım. Tam yanlarına gidecekken Açelya'nın sözleriyle olduğum yerde kala kaldım.

"O adam seni neden kuma olarak istedi abla? Çevresinde onca insan varken neden seni seçti? Kardeşiyle bunun ne ilgisi vardı?" diye soruyordu. Bugün geçmişin kapıları yeniden aralanmıştı anlaşılan. Sırlar bir bir gün yüzüne çıkıyordu. Benim yaptığım şey de çıkar mıydı ortaya. Bunu düşünmeyi es geçip onlara odaklandım. Duyacaklarım beni korkutsada duymalıydım, bu gerçeği bilmeliydim.

"Biz kardeşiyle birbirimizi seviyorduk. O ise neden bilinmez ama kardeşlerini pek sevmezdi. Özellikle de en küçük kardeşini. Bizim birbirimizi sevdiğimizi bir şekilde öğrenmiş. Beni zorla koynuna almasının ertesi günü yüzünde ki o iğrenç gülüşü ile ona 'Sevdiğin kız artık benim kadınım, her gece benim koynuma girecek ve benim çocuklarımı doğuracak. Tabi sende bunu izleyeceksin.' dediğini duydum. Bana özellikle onun gözleri önünde eziyet etmeye bayılırdı. Bana yardım edemeyeceğini biliyordu. Eğer bana yardım ederse bunu ikimizi de öldürmek için bahane olarak kullanabilirdi. Hamile olduğumu öğrendiği zaman da ilk önce ona söylemişti. Birbirimizi çok sevsekte birbirimize yasaktık, o da bunu kullanarak bize eziyet ederdi ya zaten. Beni evden attığı zaman sevindiğimi tek şey sevdiğim adama daha fazla yara olmayacak olmamdı. Yıllar sonra onu yeniden gördüğümde kalbim yine ilk günkü gibi attı ama bu sefer de kızım için ondan uzak durmalıyım. Biz birbirimizi ne kadar çok seversek sevelim birbirimize hep yasak olacağız sanırım." diyen annemle kendimi daha fazla tutamadım ve dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Benim sesimi duymalarıyla ikisi de bana dönmüştü ve ikisinin de aynı duygu vardı o da korku. Ben ise pek çok duyguyu bir arada yaşıyordum ancak baskın olan duygu utançtı.

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin