56. Bölüm

355 21 4
                                    

Kayıplar verdik zaman zaman. Kimilerinden haberdardık ve onların acısını yaşadık yüreğimizin en derinlerinde ve yaslarını tuttuk günlerce. Kimilerinden ise hiç haberdar olmadık. Onlar ölümü tadarken biz mutlulukla kahkaha atıyorduk belki de. Kader sevdiklerimizi bizden zamansız alıyormuş meğer. Şimdi karşımda duran bu adam bana Yalaz’ın bir daha gelmeyeceğini söylüyordu. Onun öldüğünü söylüyordu. Sahi tam olarak ne demişti.

“Kardeşi Balın’ı kaçıracaklarını fark ettiğinde onları durdurmak için kendini ifşa etmiş. Ortaya çıkınca da çok şey bildiğini fark ettikleri için onu öldürmüşler, ardından da açık denizde suya atmışlar.” Osman Bey bunları söylerken başını yere eğmiş ve hiçbirimizin yüzüne bakamamıştı. Halamın feryadı ile yankılandı ev önce, ardından da Alphan amca çöktü olduğu yere.  Dağ gibi adamın evladı için yıkılmıştı. Herkes yıkılmıştı. Ben mi? Ben öylece kalakalmıştım olduğum yerde. Tüm bu söylenenlerin yalan olmasını diliyordum ama gerçekti. Yalaz gitmişti. Kalbimde bir acı hissettim önce ve kesilen nefesim takip etti ardından. Sanki kalbimi parçalara bölüyorlardı. Aldığım nefes bana yetmiyordu adeta. Yanımda duran abime tutundum bir umut ama yetmedi. Abimin sesi uğultu gibi doldu kulaklarıma ama kalbimdeki acı öyle büyük ve katlanılmazdı ki sonunda her şeyi yutup beni karanlığa hapsetti.

Gözlerimi hastane odasında açtım yine ama bu sefer bir fark vardı. Her yerimde kablolar bağlıydı ve ağzımda da oksijen tüpü vardı. Yoğun bakım odasında olduğumu fark ettiğimde ilk ne olduğunu anlayamadım ama biraz düşününce olanları hatırladım. Yalaz öldü dediler. Bu gerçek bir kez daha ağır şekilde kendini hatırlattı bana. Kalbim dediğim adam artık yoktu. Kalbimde yine tanıdık acıyı hissettiğimde kapı da açılmıştı. İçeri giren hemşire uyandığımı görünce yanıma geldi ama makinelerde gördüğü bir şey kaşlarını çatılmasına neden oldu.

“Lütfen sakin olun? Bu şekilde kendinize zarar veriyorsunuz.” diyen hemşire aynı zamanda kollarımdan tutmuş beni rahatlatmaya çalışıyordu. Açılan kapıdan içeri bu sefer de doktorlar girdi. Bir süre etrafı inceleyen doktor bir ilaç verdi. Ben ise akan gözyaşlarımı durduramıyordum. Açılan kapıdan bu sefer de halam girdi. Doktorların ikazına rağmen yanıma gelen halam:

“Ah benim güzel kızım sonunda uyandın. Bizi çok korkuttun yavrum. Rabbime çok şükür ki bize senin acını da göstermedi.” derken bir yandan da elimi tutmuş sessiz gözyaşı döküyordu. Onun varlığı beni bir nebze olsun rahatlatmıştı, bu nedenle derin bir nefes aldım ve aldığım nefesi titrekçe geri verdim. Doktorun uyarısı ile dışarı çıkan halam camın önünden beni izliyordu ve şimdi yalnız değildi. Abim ve Balın da yanındaydı. Doktorun muayenesinden sonra tekrar uykuya daldım. Gözlerimi açtığımda bu sefer halamla birlikte annemle babam da buradaydı ve aile büyükleri. Annem elimi tutarken babam da onun omzuna koyduğu eli ile anneme destek oluyordu. Uyandığımı fark eden annem:

“Benim canım kızım kendini nasıl hissediyorsun? Daha iyi misin?” diye sorarken bir yandan da mutluluk gözyaşları döküyordu. Ona katılan babam da aynı soruları sordu ama o daha sakindi.

“Bana ne oldu?” diye sordum çatallaşmış olan sesimle. Boğazım acıyordu, bu nedenle de sesim boğuk çıkmıştı.

“Olanları öğrenince, yani Yalaz’a olanları bu acıya dayanamadın ve kalbin durdu. Balın ilk yardımla kalbini tekrar çalıştırdı ama ambulansta bir kez ve ameliyatta da bir kez daha durmuş. İki haftadır uyuyorsun kızım. Çok şükür rabbim seni bize bağışladı. Senin acını da yaşatmadı bize.” diyen babamın gözleri buğulanmıştı. Olanlar o kadar yabancı geliyordu ki bana ama maalesef ki gerçekti. Yalaz artık yoktu. Gözyaşlarım yanağımdan usulca süzülmeye başladı. Yanıma gelen halam bana sarıldı.

“Ağla kızım, istediğin kadar ağla ve içindeki zehri akıt. Akıt ki huzur bulasın, akıt ki için bir nebze olsun soğusun.” derken bir yandan da saçlarımı okşuyordu. Sonunda ağlamam geçtiğinde yorgunluktan uyuya kalmıştım.

Hastanede kaldığım süre boyunca benimle hep halam ve eniştem ilgilenmişlerdi. Annem benim kalbim durduğunda yeni bir düşük tehlikesi atlatmış ve doktorun kesin talimatı ile mecbur kalmadıkça yerinden kalkmaması tembih edilmiş. Halam ise acısını bir nebze olsun unutmak adına tüm vaktini bana ayırmıştı. Özellikle ziyaretler konusunda çok hassastı. Abim dışında kimsenin uzun süre yanımda kalmasına izin vermiyordu. Annemin ise ilk uyandığım günden sonra hastaneye gelmesine izin verilmemişti. Hastanede geçen beş günün sonunda eve çıkabilmiştim. Tabi yine benimle ilgilenen kişi halam olmuştu. Ben ise bana söylediği her şeyi yapıyordum ama aklımda tek bir şey vardı. Onun için de biraz zaman geçmesi gerekiyordu.

******
Karşımda duran mezara bakarken acaba ölmemiş olsaydı, şuan hayatta olsaydı ne olurdu diye düşünmeden edemiyorum. Annemle babam evlenemezdi mesela. Belki biz abimle yıllar sonra babamızın sevgisini tadardık ama annemle babam mutluluğu bulamazlardı.

“Sana kızgın değilim. Vaktinde çok kızdım, hatta senden nefret ettim ama şimdi seni anlıyorum. Başka çaren yoktu ve kendince en doğru olan şeyi yapmıştın ama yine de içimdeki sana olan kızgınlık bir türlü son bulmuyor. Merak etme artık eskisi kadar eksik hissetmiyorum. Tıpkı senin de söylediğin gibi kardeşin yokluğunu hiç hissettirmiyor. O bana da abime de harika bir baba oluyor. Hem biliyor musun bizim bir kardeşimiz olacak. Artık her şeyi geçmişte bırakacağız ama mutluluk şu an bana uzak bir his. Kalbimin diğer yarısını benden aldılar baba. Bize tüm bu acıları reva görenler kalbimin diğer yarısını da benden aldılar. Onun bir mezarı bile yok biliyor musun? Çünkü onu öldürüp denize attılar. Bana seni geçmişin gölgesinden kurtaracağım dedi ve sözünü de tuttu ama beni sonsuza dek bırakacağını da söylemedi.” derken bir yandan da gözyaşlarımı akıtıyordum. Karşımda duran mezardan bakışlarımı çekip biraz ilerde beni izleyen halamla abime baktım. Buraya gelmek istediğimi söylediğimde ilk başta karşı çıkmışlar ama sonunda halam kendisinin de gelmesi şartıyla kabul etmişti. Yalaz’ın ölümü hayatımızdan pek çok şeyi götürmüştü, özellikle halam ve balından tüm neşelerini almıştı. Sadece onlar değil tüm aile fertleri derin bir kedere boğulmuştu.
Başımı tekrar karşımdaki mezara çevirdim ve bir süre daha baktıktan sora yerimden doğruldum. Benim hareketlenmemle onlar da yerlerinden ayrılıp bana doğru yürümeye başladılar. Yanlarına ulaştığımda halam bana sıkıca sarıldı ve:

“Sonunda rahatladın mı kızım?” diye sordu. Başımı ardımda kalan mezara çevirip baktım tekrar. Hiç tanımadığım babamın mezarına. Onu tanımak isterdim ama bu annemle amcamın mutsuzluğu demekti o yüzden bu konuda çok fazla üzülmek ya da gözyaşı dökmek istemiyordum. Babam gitmişti belki ama bana harika bir baba bırakmıştı ama Yalaz, o giderken bana asla kapanmayacak bir yara bırakmıştı. Keşkeler bırakmıştı ve pişmanlıklar.

“Evet, hala rahatladım, artık gidebiliriz.” dedim. Biz yürürken abim arkada kaldı. Göz ucuyla onun babamın mezarına doğru yürüdüğünü gördüm. Şimdi hesaplaşma sırası ondaydı. O da geçmişle ve babamızla yüzleşmeli ve sonra her şeyi ardında bırakıp yoluna devam etmeliydi. İçimizde hep bir iz, kapanmayacak bir yara vardı elbet ama büyüklerimizin yola devam edebilmesi izin bizim güçlü olmamız gerekiyordu. Özellikle halam ve Balın için benim güçlü olmam gerekiyordu.

“Düşünme artık kızım. Düşündükçe içindeki yara daha çok kanayacak. Yalaz onun yüzünden acı çekmeni değil mutlu olmanı isterdi. Sen ne zaman mutlu olur ve hayatına devam edersin ben de o zaman bilirim ki oğlum artık huzur buldu ve o zaman ben de mutlu olurum.” diyen halam sözlerinin ardından akan gözyaşlarımı sildi. Buruk bir gülümseme bahşettim ona, acı dolu. Yanımıza gelen abim:

“Hadi gidelim artık. İstanbul’a kadar uzun bir yolumuz var.” dedi. Ardımızda bıraktığımız mezarlığa ve o mezarlıkla birlikte gömdüğümüz geçmişin gölgesine sırtımı dönerek bindim arabaya. Her şeye yeniden başlamak için ve kalbimdeki bu acı izin verdiği müddetçe mutlu olmak için. Kendim için değildi bu mutluluk, ailem içindi çünkü ben gerçek mutluluğumu ve kalbimi Yalaz ile birlikte açık denizlere gömmüştüm.

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin