17. Bölüm

660 45 5
                                    

Arkadaşlar kusura bakmayın. Sağlık sorunlarım nedeniyle bölüm biraz geç geldi. Medyadaki şarkı Aslım için yazılmış âdeta. Dinlemenizi tavsiye ederim.
************************************

Bazı anlar vardır ve o anlarda adımların geri geri gitse de sen ileri gitmek zorunda kalırsın. Adımlarım şu an geri geri gidiyordu ama ben ileri gitmek zorundaydım. Kapının önünde durmuştum ve zile basıp basmamak arasında gidip geliyorsum. Derin bir nefes aldım ve zile bastım. Benim için asır gibi gelen bir sürenin sonunda kapı açıldı. Karşımda şaşkınca bana bakan dayım ve onun ardında ondan bir farkı olmayan yengem karşıladı beni.

"Aslım?" dedi dayım. Sesinde pek çok soru saklıydı.

"Gelebilir miyim?" diye sordum beni geri çevirmelerinden ölesiye korkarak.

"Tâbi gel. Sadece seni burda görünce şaşırdık kusura bakma." dedi. Bu sırada kapıdan çekilmiş ve bana geçmem için yol vermişti. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim. Yengem beni salona yönlendirdi. Hepimiz oturduğumuzda dayım:

"Bir sorun mu var, yoksa annene mi bir şey oldu?" diye sordu. Sesindeki endişe bariz ortadaydı. Başımı iki yana salladım.

"Hayır o gayet iyi. Ben sizinle başka bir şey konuşmak için geldim." dedim.

"Seni dinliyoruz." dedi dayım. Yengem ise hiç karışmıyor sadece dinliyordu.

"Beni sonuna kadar dinlemenizi istiyorum." dedim. Bu anlatacaklarım benim için çok zordu ve ben bir kerede anlatıp kurtulmak istiyordum.

"Devam et." diyen dayımla derin bir nefes aldım ve anlatmaya başladım.

"Ben on yaşına kadar annemi ablam olarak bildim. Büyükbabamla büyükannemi de anne ve babam olarak. Ben on yaşındayken evimize bir kadın geld ve ben Rana'ın ablasıyım dedi. O gün evde Açelya ve ben yalnızdık. Şaşırmıştım. Ona sen bizim ablamızmısın diye sordum. O ise bana hayır cevabını verdi. Sonra bana sen Rana'nın kızı Aslım'sın değil mi dedi. Açelya ona hayır cevabını verdi. O bizim kardeşimiz dedi. Ancak onun bu sözüyle kadın gülmeye başladı. Sonrasında bize öyle şeyler anlattı ki çocuk aklımla kavrayamıyordum. Sonra ablam yani annem geldi. Şaşkındı. Çok büyük kavga ettiler. Sonrasını hatırlamıyorum. Öğrendim ki o gün sinir krizi geçirmişim. Zaten doğuştan bünyem zayıftı. Bu kriz nedeniyle bir hafta komada kalmışım. Birde üstüne bu olay duyulmuş. Çevremdeki çocuklar artık bana bir ucubeymişim gibi davranıyorlar ve benden vebalıymışım gibi kaçıyorlardı. O dönemleri çok zor atlattım. Annem de o dönemde çok yıprandı. Bu yüzden size öyle davrandım. O kadın gibi sizin de bize zarar vereceğinizi düşündüm. Bu yüzden çok korktum ve sizi bizden uzak tutmak istedim. Özür dilerim." dedim. Bu sırada ağlamaya başlamıştım. Bir anda etrafımı saran iki çift kolla onların göğsüne iyice sokuldum. Bir süre öyle kaldıktan sonra rahatlamıştım. Bunu fark ettiklerinde benden ayrıldılar.

"Bunu bilmiyordum. Bilseydim eğer daha dikkatli olurdum." diyen sesle üçümüzde kapıya döndük. Yeni kalktığı her halinden belli olan Devran kapıda bizi izliyordu.

"Geçmişi konuşup birbirimizi üzmenin anlamı yok. Devran madem kalktın git halanları al gel biz de kahvaltı hazırlayalım. Sonra da hep birlikte kahvaltı yapalım. Yalnız halana Aslım'ın burada olduğunu söyleme." dedi. Devran başıyla onaylayıp gitti. Yengem bir anda ayağa fırladı.

"Ay! Mirza sen misafir çağırdın ama hiç hazırlığımız yok. Nasıl yetiştireceğiz biz?" diye söylenmeye başladı.

"Telaş yapma kadın yeğenim var, yardım eder. Ben de Arel'i kaldırayım. Sonra da gidip simit poğaça alayım." dedi. Bunun üzerine yengem beni kolumdan tutup mutfağa sürükledi. O kadar telaşlıydıki, resmen eli ayağına dolanıyordu. Onu durdurup:

"Yengecim sakin ol. Devran'ın gidip gelmesi bir saati bulur. Ben şimdi börek yaparım. Sen kızartma filan yaparsın. Asel de masayı hazırlayıp çayı demler. Her şey hallolur. Rahat ol." dedim.

"Doğru diyorsun kuzum yetiştiririz. Ben bir an telaş yaptım ama geçti." dedi. Bu sırada Asel de geldi. İş bölümü yaptıktan sonra herkes işe koyuldu. İşimiz bittiğinde bahçeye güzel bir masa hazırlamıştık.

"Asel, Aslım çocukları kaldırın. Bende eksik bir şey varmı diye kontrol edeyim." diyen yengemle bir an dumura uğradım.

"Yenge ben çağırmasam." dediğimde yengem beni kapıya doğru itti ve :

"Hadi çabuk olun. Asel tek başına kaldıramaz. İkisi de ölü gibi uyur." dedi. Bunun üzerine el mahkum Asel'in ardından ikinci kata çıktım.

"Ben Miranda abimi kaldırayım. Onun tepkileri beklenmedik oluyor. Sen de Baran abimi kaldır. Odası şurası." diyerek beni yönlendirdi. Kapısının önüne geldiğimde derince yutkundum ve kapısını çaldım. Ses gelmeyince usulca kapıyı açtım. Baran'ın  odasında siyah ve gri hakimdi. Bu renkleri ben de severdim. Odası çok hoş dekore edilmişti. Odayı incelemeyi bırakıp Baran'a doğru yaklaştım. Sırt üstü yatmıştı ve saçları dağılmıştı. Üzeri açıktı ve üstünde sadece eşorfman vardı. Üst kısmına bir şey giymemişti. Derince yutkundum. Bir an alnına dökülen saçları geri itme isteğiyle dolup taştım. Ancak bu hoş olmazdı. Bu yüzden kendime mani oldum. Bir kaç kez Baran diye seslendim ama duymadı. Ben de çareyi onu dürtmede buldum. Hem seslenip hem de dürtüyordum ki bir anda yatağa çekildim ve güçlü kolları etrafımı sardı. Bu sırada dudaklarımın arasından bir çığlık firar etti. Hemen çırpınmaya başladım. Bu sırada odanın kapısı açıldı. İçeriye giren Asel ve Miran benim bu halimi görünce şaşkına döndüler. Şaşkınlığını atan Miran kahkahayı bastı.

"Bir uyutmadınız. Defol odamdan Miran. Sende kıpırdama Asel." diyen Baran'la daha çok çırpındım. Ancak sesimi bulup konuşamıyordum.

"Abi bıraksana kızı." diyen Asel ile Baran gözlerini açtı. Bir kollarındaki bana bir de karşısındaki Asel'e baktı. Beni bırakmasıyla hızla yataktan kalktım.

"Aslım!" dedi şaşkınca ve ben hıçkırdım. Lanet olsun bir hıçkırık tutması eksikti. Hıçkırığım geçene kadar konuşamayacaktım.

"İyi misin Aslım?" diye soran Asel'e başımı sallayarak cevap verdim. İyi değildim. Ağzımı açtığım anda tekrar hıçkırdım.

"Aferin abi. Sayende kızı hıçkırık tuttu. Gel Aslım biz aşağıya inelim." diyen Asel ile odadan çıktığımızda Miran da arkamızdan geldi. Baran'ın içerden sesi geliyordu ama ne dediği anlaşılmıyordu. Aşağıya indiğimizde bahçeden  annemlerin sesi geliyordu. Koşarak gidip anneme sarıldım. Annem beni görünce şaşırdı ancak hıçkırdığımı görünce gözleri korku ile büyüdü. Açelya da yanımıza gelmişti.

"Kuzum sen neden hiç kırıyorsun? Ne oldu sana?" diye soran annemle Asel'e baktım. O da durumu özetledi.

"Ah be kuzum çok mu korktun?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. Aynı zamanda hıçkırmıştım. Benim bu durumumu bilmeyen dayımlar şaşkınca bize bakıyorlardı. Açelya:

"Aslım çok korktuğu zaman hıçkırık tutar ve dili kitlenir. Hıçkırığı geçene kadar konuşamaz." diyerek durumu açıkladı.

"Peki şimdi ne yapacağız?" diye soran Baran'la hepimiz ona döndük. Ne zaman gelmişti o?

"Hiçbir şey. Kendiliğinden düzelmesini bekleyeceğiz." diye yanıtladı onu benim güzel annem.

"On yaşında geçirdiği kriz yüzünden mi?" diye sordu dayım. Annem:

"Siz bunu nerden biliyorsunuz?" dedi şaşkınca.

"Aslım sabah erkenden bize geldi ve o anlattı. Neden bu şekilde davrandığını anlattı." diye cevap verdi yengem. Annemin omuzları düştü. En büyük pişmanlığıydı o kadın.

"Evet o yüzden. Ablam yüzünden az kalsın kızımı kaybediyordum." dedi. Gözlerinden yaşlar süzülmüştü yine. Dayım ona sıkıca sarıldı. Tâbi annem de dayıma. Ne tuhaftı birinin hatasını hepimiz ödüyorduk.

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin