Gülüşü ile bile yüreğimin en derinlerine dokunan bu adam her zaman yanımda olacak mı bu bilinmez ancak bir kez olsun yarını düşünmeden yaşamalıydım. Hayat şimdiye kadar bana hiç adil davranmamıştı. Şimdi bana verdiği bu mutluluğu heba etmeye hiç niyetim yoktu.
“Çok haklısın güzelim, onlar bunu sonuna kadar hak etti. Biz şimdi onları boş verelim, onlar yana yana bizi arasınlar, biz de kendi işimize bakalım.” dedi. Bir eli yanağımdayken bir eli de sırtımı okşuyordu. Ben ise mayışmaya başlamıştım ve hala kucağında yan şekilde kucağında oturuyordum. Yalaz beni bir anda çevirdi ve onun bunu yapması ile dudaklarımdan bir çığlık koptu. Ancak daha sonra fark ettiğim şey ise Yalaz’ın kucağında ata biner şekilde oturduğum ve yüzümün yüzüne çok yakın olduğuydu. Asıl önemli olan detay ise onun gözlerinin eskiye nazaran daha koyu bir renge büründüğü idi. Aptal değildim ve bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum. Yalaz’ın an be an bana yaklaşan yüzü ise az sonra olacakların habercisi niteliğindeydi. Beni her zaman alnımdan öper, sarıp sarmalardı, güven verirdi. Ancak ilk kez birbirimize bu denli yakın oluyorduk, ilk kez bu denli aşıyorduk tüm o sınırları. İstemsizce kapandı gözlerim ve hemen ardından da dudaklarımın üzerinde Yalaz’ın sıcak dudaklarını hissettim. O an sanki her şey durdu, zaman akmayı bıraktı ve tüm doğrular yolunu şaşırdı. Şu an sadece o ve ben vardık. Bir süre öylece kaldıktan sonra dudaklarımın üzerindeki dudakları hareket etmeye başladı. Usul usul öpüyordu, incitmekten korkar gibi. Ben ise ilk anda tepki verememiştim ama bir süre sonra beceriksizce karşılık vermeye başladım. Sonunda oksijensiz kalan ciğerlerim isyan bayrağını çektiğinde birbirimizden ayrıldık. Yalaz şimdi alnını alnıma dayamıştı ve ikimizde nefes nefese kalmıştık. Kalbim ise sanki maraton koşmuşum gibi delicesine atıyordu.
“İşte şimdi gerçekten nefes aldım. Bunun için o kadar çok bekledim ki.” derken bile hala nefes nefeseydi bu yüzden kelimeler dudaklarından kesik kesik çıkmıştı. İçinde bulunduğumuz bu durum bana çok yabancıydı aynı zamanda da kendimi tamamlanmış gibi hissediyordum. İlk kez biri tarafından bu şekilde öpülüyordum. O an fark ettiğim şeyle yanaklarım ısınmaya başladı. Şu an Yalaz’ın kucağında hiç de masum olmayan bir pozisyonda oturuyordum ve biz az önce öpüşmüştük. Utanç bedenime dalga dalga yayılırken seslice yutkundum.
“Kızardın. Daha önce hiç bu kadar çok kızardığını görmemiştim.” dediğinde daha çok utanarak başımı göğsüne gömdüm. Şu anda yüzüne bakacak cesaretim yoktu. Bu halim onu güldürmüştü, ancak o an sanki mümkünmüş gibi daha çok utanmamı sağlayan bir şey oldu. Sanki bana düşmanmış gibi karnımdan büyük bir gurultu yükseldi. Bu benim daha da kızarmama sebep olurken Yalaz yine tutkunu olduğum kahkahalarından birini attı. Elimle hızlı ve bana göre sert ona göre tüy dokunuşu olan bir yumruk attım göğsüne.
“Ya gülmesene. Hem beni dağa kaldır, hem aç bırak, hem de isyan eden karnıma gül. Ayıp değil mi?” derken kucağından hızla kalktım. Yalaz’da yerinden kalkıp elini belime sardı.
“Hadi senin şu isyankâr mideni doyuralım yoksa kıyametleri koparacak.” dedi ve hemen ardından dudağıma bir buse kondurup beni mutfak masasına doğru iteledi. Ona sözleri için kızmaya hazırlanırken dudaklarıma kondurduğu buse ile sesim adeta boğazıma kaçmıştı. Ben de ona hiçbir şey söyleyememiştim. Beni sandalyeye oturtup:
“Sen burada otur ben de sana güzel bir kahvaltı hazırlayayım.” dedi ve yine dudaklarıma bir buse kondurup hızla işe koyuldu. Bu da iyi alışmıştı beni öpmeye, bıraksam her an öpecekti. Buna itirazım yoktu ama diğerlerinin yanında da öperse sorun olabilirdi.
“Diğerlerinin yanında da böyle her istediğinde öpemezsin biliyorsun değil mi?” dediğimde elinde bıçakla bana döndü.
“Maalesef ki biliyorum güzelim. Ayrıca bundan sonra birlikte yapacağımız hiçbir şeye onların da katılmasına izin vermeyeceğimi de biliyorum. Bundan sonra bizim peşimize takılmayı rüyalarında bile göremezler.” dedi huysuzca. Onun bu tavrı beni ister isteme güldürmüştü. Şuan huysuz bir çocuk gibi görünüyordu. Sanki elinden şekeri alınmak istenen bir çocuk gibiydi ve o şeker de ben oluyordum.
“Yalnız ben şuan çok açım ve sen biraz daha oyalanırsan ben açlıktan ölebilirim.” dediğimde bu sözüme gülüp işine geri döndü. O kahvaltı hazırlarken bende onu izlemeye koyuldum. O benim bu dünyadaki en büyük şansımdı ve ben onun yanında iken her şeyden soyutlanıp dünyanın en mutlu insanı oluyordum. Şuan her şeyi boş verecektim. Başımdaki belayı, büyük ihtimalle çıldırmış olan annemi, tüm tasalarımı, dertlerimi, her şeyi. Burada olduğumuz süre boyunca sadece Yalaz’a ve onunla mutlu zamanlar geçirmeye odaklanacaktım. Burada onun yanında güvendeydim. Burada kimse bana ulaşamaz ya da zarar veremezdi çünkü sevdiğim âşık olduğum adam yanımdaydı.
“Ne düşünüyorsun öyle kara kara.” diye soran Yalaz ile yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirip ona baktım.
“Seni ne kadar çok sevdiğimi ve bir süre herkesten uzakta, seninle baş başa kalmak istediğimi düşünüyordum. Tabi sende istersen.” dedim. Yanıma gelip önümde diz çöktü ve ellerimi ellerinin arasına aldı.
“Bir sorununun olduğunun farkındayım. Yağız’ın bildiği ama benim bilmediğim bir sorun bu. Seni anlatman için zorlamayacağım ve sabırla bekleyeceğim. Bana güvenip her şeyi anlatacağın o güne kadar bekleyeceğim güzelim. Sadece her ne olursa olsun seni çok sevdiğimi ve her zaman da seveceğimi sakın unutma olur mu? Hiçbir şey bunu değiştiremez. Senden istediğim tek şey beni çok bekletme olur mu?” dediğinde söyleyecek sözüm yoktu, o yüzden sadece başımı sallamakla yetindim. “Hadi o zaman kahvaltımızı yapalım. Ayrıca sen istediğin sürece buradayız, ne kadar istersen.” dediğinde yüzümde bir gülümseme ve yüreğimden kopup gelen bir dua vardı.
“Rabbim bizi ayrılıkla sınamasın.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
Roman d'amourÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...