18. Bölüm

663 38 5
                                    

O konuşmanın ardından annem bu konuda konuşmak istemiyorum diyerek konuyu kapatmıştı. Şimdi ise herkes masada yerini almıştı ve güzel bir kahvaltı bizi bekliyordu. Kısa süre öncesine kadar üç kişilik küçük bir aileydik ama şimdi kocaman bir ailemiz olmuştu. İlk başta buna inanmak istememiştim. Onları ailem olarak kabul etmek zor gelmişti ama şimdi büyük bir haksızlık yaptığımı görüyorum.

"Anne bu her zamanki böreğine benzemiyor. Nasıl yaptıysan bu sefer çok daha güzel olmuş. Ellerine sağlık." diyen Baran ile ben, yengem ve Asel gülmeye başladık.

"Yalnız abi çok büyük bir pot kırdın." diyen Asel ile daha çok gülmeye başladık.

"Ne oldu ya, ne dedim ben şimdi?" diyen Baran'a cevap bu sefer yengemden geldi.

"Böreği Aslım yaptı oğlum o yüzden gülüyorlar. Yalnız Rana boynuz kulağı geçmiş haberin olsun." diyen yengeme annemin cevabı:

"Bilmezmiyim yengem. Birde her zaman görsek bu marifetlerini." demek oldu. Baran ise şaşkınca bana bakıyordu.

"Anlaşılan elinden erkekleri dövmekten başka işler de geliyor." diyen Devran'a en ölümcül bakışlarımı gönderdim.

"Çocuğa hiç öyle bakma küçük hanım. Çok haklı. Zaten dün de Yalaz'ı dövdün." diyen anneme inanamayarak baktım. Bu kadın beni rezil etmekten zevk alıyor arkadaş. Üç erkek aynı anda:

"Oha! Cidden mi?" diyince derince ofladım.

"Ama öyle deme ablacım. Yalaz'ı döverken çok haklı bir sebebi vardı, haksız mıyım?" diyerek yangına körükle giden Açelya'nın kolunu çimdikledim ama o bunu umursamadı.

"Nasıl oldu bu olay?" diye soran dayıma cevap yine çok bilmiş Açelya uyuzundan geldi.

"Şimdi Mirza abi biz dün bu akıllının arkadaşları ve onların aileleri ile birlikte pikniğe gitmiştik. Eğlendik, güldük, sonunda yemek vakti geldi. Bir doymaz bu bir doğmaz da Yalaz bizim hepimizin yediği kadar yediler ama duymadılar. Sonra Yağız buna poğaça vermiş. Yalaz da bunun poğaçalarınımı aşırmış ne yapmış. Sen misin benim yemeğimi çalan diye çocuğun üstüne atlamış bu. Bir baktık Yalaz yerde bu da onun üstünde saçlarına asılmış. Bir de çocuğu ısırmış ama çocuğun omzunda resmen otuz iki dişinin izi çıkmış. Zor aldık bunu çocuğun üstünden." dedi. Şimdi hepsi şaşkınca bana bakıyordu.

"Asıl komik olanı sonunda ikisi poğaçaları paylaşıp yediler." diyen annemle hepsi gülmeye başladı. Tâbi konuşamıyorum , o yüzden böyle üstüme geliyorlardı. Ben de onları boş verip yemeğimi yemeye devam etmiştim ya.

"Yalnız bu yemeği yiyip bitirecek haberiniz olsun." diyen Asel ile başımı kaldırdım. Hepsi yarım ağız bana gülüyordu. Masadan bir zeytin aldım ve Asel'in iki kaşının arasını hedef alarak fırlattım ve baam, tam on iki den isabet. Asel alnını kovalarken gülme sırası bana gelmişti.

"Bu kız neden bu kadar şiddete meyilli?" diye soran yengemle gülmeyi kestim. Annem:

"Bu yönünü ben de yeni fark ediyorum yenge. Normalde bizim yanımızda hep hanım hanımcık bir kızdı. Son zamanlarda içinden canavar çıktı resmen." diyerek onu cevapladı.

Aslında bu yönüm hep vardı ancak ben onlara göstermiyordum. Anneme tüm o yaşadıklarımı nasıl anlatabilirdim ki. Saçının teline kıyamadığı kızına yapılanları. İçimde ne fırtınalar koptuğunu, canımı ne denli yaktıklarını,  sırf yaralarımı ona göstermemek için kılık yaşta kapatıcılara mecbur kaldığımı, ne kadar yalnız bir çocukluk geçirdiğimi ve kendimi korumak için bu denli saldırgan olduğumu. Tüm bunları ona nasıl anlatabilirdim. Anlatamazdım. Bu yüzden en iyi yaptığım şeyi yaptım. Acılarımı bir gülümsemenin ardına saklayıp sessizce yemeğime odaklandım. Benim bu durgunluğum pek dikkatlerini çekmedi. Onlar şen kahkahalarıyla kahvaltıya devam ettiler. Biraz daha yedikten sonra artık canımın bir şey istemediğini anlayıp masadan kalktım.  Normalde yediğimin yarısı kadar bile yememiştim.

"Kızım hiçbir şey yemedin?" diyen anneme başımı olumsuzca salladım. Bu yemek istemiyorum demekti. Annem konuşamadığım için fazla üstelemedi. İlerdeki bahçe salıncağına gidip oturdum. Gözlerimi kapattım ve başımı arkaya yasladım. Böyle zayıf biri olmaktan nefret ediyordum. Böyle zayıf ve acınası. Bu bana çocukluğumu hatırlatıyordu. Üzerime bir karabasan gibi çöken ve beni boğan çocukluğumu. Ben güçlü olmak zorundaydım. Kimse beni korumazdı, bu yüzden ben güçlü olmalı ve kendimi korumalıydım.

Bu düşüncelerle boğulurken üzerime düşen gölgeyle gözlerimi açtım. Baran karşımda durmuş bana bakıyordu. Oturması için yana kaydım. Oturduğunda başımı ona çevirdim. Onun yanındayken kendimi güvende hissediyordum.

"Özür dilerim." anlamayacak ona baktım. Anlamadığımı gözlerimden anlasın istiyordum.

"Bu hâlde olmanın sebebi benim. Sen olduğunu bilseydim öyle davranmazdım. Seni Asel sandım. Özür dilerim." dedi. Başımı önemli değil anlamında sallayıp gülümsedim. Baran bir anda başını dizime koyduğunda kaskatı kesildim.

"Saçımla oynasana diyen Baran'la onu ilk gördüğümden beri yapmak istediğim şeyi yaptım ve elimi saçlarının arasına daldırdım. Saçları yumuşacıktı. Ellerimi saçlarına daldırdığım anda gözleri kapanmıştı. Saçlarıyla oynamaya başladığımda bir an iç çekti. Sanırım saçlarıyla oynanmasını çok seviyordu. Gözleri kapalıyken bende onu izlemeye başladım. Yüzündeki kirli sakalı ona çok yapılmıştı. Kaşları simsiyahtı ve dudakları kalındı. Çenesi ise ovaldi. Kirpikleri bir kadını kıskandırmaya yetecek kadar gür ve çok güzeldi.

"Güzel olan ne?" diye soran Baran ile şaşkınca ona baktım.

"Az önce 'çok güzel' dedin. Güzel olan ne?" diye açıkladı sorusunu.

"Ben konuştum mu?" diye sordum ve hemen ardından kendi sesimi duymanın şaşkınlığını yaşadım.

"Neden bu kadar şaşırdın?" diye sordu. Gözleri hâlâ kapalıydı.

"İlk kez bu kadar çabuk açıldı dilim. Normalde hiç bu kadar kısa sürmez hatta günlerce sürdüğü olur." diyerek şaşkınlığımın sebebini açıkladım.

"Güzel ama ben hala sorumun cevabını almadım." diyerek ilk sorusunu hatırlattı. Bunu nasıl söyleyecektim şimdi. Bir erkeğe kirpiklerin çok güzel diye nasıl derdim. Baran hâlâ benden bir cevap bekliyordu. Ne olacaksa olsun diyerek:

"Kirpikleri çok güzel." diyerek sorusunu cevapladım. Bunu söylerken yanaklarım kızarmıştı. Bu söylediğime Baran koca bir kahkaha attı. Onun gelmesiyle diğerleri bize dönmüştü.

"Yaa! Gülmesene. Herkes bize bakıyor." dedim. Gerçekten çok ama çok utanmıştım. Baran sonunda gülmeyi kesti ve gözlerimin içine bakarak:

"Sen daha güzelsin ve utanmak sana çok yakışıyor. Hatta en çok sana yakışıyor." dedi. Böyle bir iltifat beklemiyordum. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. İlk kez birisi bana gerçek anlamda güzelim diyordu. Lafın gelişi söylenenleri saymazsak bunu ilk kez bir erkeğin ağzından duyuyordum. Baran yine kalbimin en derinlerine dokunmayı başarmıştı. Farkında değildi.

************************************

Kusura bakmayın arkadaşlar yoğun bir haftaydı. Bayram telaşı. Ardarda gelen iki nişan derken anca vakit bulabildim. Umarım beğenirsiniz. Bana görüşlerinizi bildirirseniz çok mutlu olurum. İyi okumalar.

Mazinin GölgesindeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin