Yaşanan her şey bizim seçimlerimizin sonucudur. Bu sözü her zaman duyarım ama hiç inanmamışımdır. Ben tam aksine inanırım çünkü. Bizim yaşadıklarımız başkalarının bencilce tutumlarının sonucudur. Bazı insanlar bencildir ve açgözlülükle hep başkasının olanı isterler. Elinde olanla yetinmeyi bilmezler. Hırslarının kurbanı olur ve sonunda elinde olanı da kaybederler. Annem babamın hırslarına kurban edildi. Keza amcam da öyle. Şimdi karşımda duran adam da aynı şeyi yapıyor. Bir zamanlar bana huzur veren adam şimdi huzursuzluğumun yegane sebebi idi. Onda neden bilinmez ama hiç tanımadığım babamı görüyordum ve bu durum beni korkutuyordu. Yanı başımdaki huzurum duyduğu sesle aniden kasılmıştı. Onun aramızdaki varlığından memnun değildi, aslına bakılırsa hiçbirimiz memnun değildik.
“Ne oldu Baran, neden geldin?” diye sordum istemeye istemeye. Onunla konuşmak bile istemiyordum çünkü son zamanlarda tuhaf bir şekilde tam bir pislik gibi davranıyordu.
“Bizimkilerle dışarı çıkıp eğlenecektik de Asel seni de almamız için ısrar etti.” dediğinde Yalaz’ın çatırdayan dişlerini duyduğuma yemin edebilirdim.
“Gördüğün gibi onun misafirleri var. Siz kardeş kardeş eğlenin bence.” diyen Yalaz bence mümkün olsa Baran’ı bakışları ile öldürebilirdi. Öfkesi elle tutulur derecede artmış ve ortam da iyice gerilmişti.
“Yalaz haklı kuzen, misafirlerim var. Hoş misafirlerim olmasa bile seninle hiçbir yere gelmem çünkü sonu hastanede bitiyor.” dedim ve bunu söylememle Baran’ın gözlerinde bir dalgalanma oldu. Elleri yumruk halini almış ve çok sıkmaktan parmak boğumları morarmaya başlamıştı.
“O bir hataydı Aslım, bir daha böyle bir şeyin olmayacağından emin olabilirsin. Bundan sonra benim yanımda sana hiç kimse o şekilde davranamaz.” dedi ama bunu söylemesi beni rahatlatmak yerine içimde öfke volkanlarının kabarmasına neden oldu.
“Hata olan ne söylesene? Tüm arkadaşlarının benimle dalga geçmesi ve beni onlarca insanın içinde küçük düşürmesi mi yoksa senin tüm bunlara sessiz kalman mı? Hangisi hata? Pardon sen sessiz kalmamıştın değil mi, sen de onlarla birlikte gülmüştün. Ben o güne kadar sizin hep arkamda olacağınızı ve beni koruyacağınızı düşünmüştüm ama o gün senin sayende fazlasıyla yanıldığımı çok acı bir şekilde öğrendim. O yüzden boşuna kendini yorma çünkü seninle hiçbir yere gelmiyorum.” dedim. Ancak sözlerim bittiğinde ne dediğimi idrak edebildim. Bunları ona söylediğim için pişman değildim ama diğerlerine söylemek istememiştim. Hiç kimseye o gün neden kriz geçirdiğimi söylememiştim. Şimdi ise farkında olmadan gerçekleri herkese haykırmıştım.
“Tüm bunlar ne demek oluyor, hani sen korktuğun için kriz geçirmiştin?” diye soran annemle gözlerimi kapatıp yutkundum. Ah şimdi bittiğimin resmidir işte diye düşünürken Yalaz’ın etrafımı saran kolları bir anda kayboldu. Bunu hissetmem ile hızla gözlerimi açtım. Ben daha ne olduğunu anlayamadan Yalaz çoktan yumruğun Baran’ın suratına geçirmişti. Balın ve ben çığlık atarken annem ve Yağız sakince onları izliyorlardı. Baran ve Yalaz ise resmen birbirlerine girmişlerdi. Baran umurumda bile değildi ama arada Yalaz’da darbe alıyordu ve onun canının acıdığını bilmek benim de canımı yakıyordu.
“Yağız ne duruyorsun ayırsana şunları.” diye öfke ve endişeyle sevgili arkadaşıma çıkıştığımda ise o hiç istifini bozmadan izlemeye devam etti.
“Bırak kozlarını paylaşsınlar benim güzel kardeşim. O çocuk bunu hak etti. Kuzen birkaç tane de benim için vur.” diyerek onu daha da ateşlediğinde ondan bana fayda olmadığını anladım, annem desen hak getire. Anlayacağınız iş başa düştü.
“Lütfen durun artık, kesin kavgayı.” diyerek onları ayırmak için aralarına girdim ama Baran beni kolumdan tutup kenara fırlattı. Onun beni itmesiyle dengemi kaybedip düştüm ve başımı bahçede süs için bulunan kayaya çarptım. Benim başımı çarpmam ile annem ve Balın eş zamanlı olarak ismimi haykırdı. Annem hemen yanıma gelip beni kaldırdı.
“Aslım! Kızım iyi misin? Yağız oğlum arabayı hazırla başı kanıyor.” dediğinde elimi başıma götürdüm, şoktan olsa gerek acıyı hissetmiyordum. Elime bulaşan kendi kanımı görmemle eş zamanlı olarak büyük bir acı hissettim başımda. Canım o kadar çok acıyordu ki yaşlar gözlerimden benden bağımsız süzülmeye başlamıştı.
“Aslım iyi misin? Canın çok acıyor mu?” diye soran ve bir yandan da ağlayan Balın’ı Yalaz susturdu ve beni kucağına aldı. Bir yandan benden özür dilerken bir yandan da dikkatli bir şekilde beni taşıyordu. Yağız çoktan arabayı çalıştırmış ve kapıları bizim için açmıştı. Yalaz arabaya binen annemin kucağına beni bıraktıktan hemen sonra direksiyonun başına geçti. Balın öne abisinin yanına otururken Yağız da benim yanıma geçmişti. Yalaz arabayı çalıştırırken anneme en yakın hastaneyi sormayı da ihmal etmedi. Yol boyunca sık sık dikiz aynasından bana bakmıştı, bense başım annemin göğsünde gözlerim sevdiğim adamda ağlıyordum. Canım öyle çok acıyordu ki artık dayanamıyordum. Gözlerim usul usul kapanırken son duyduğum Yalaz’ın yalvaran sesiydi.
“Dayan küçüğüm, az kaldı sık dişini.” diyordu ama benim dayanacak gücüm kalmamıştı. Acı dayanılmaz boyuta gelmiş ve sonunda da beni kör karanlığa çekmişti. Oysa ben karanlıktan nefret ederdim.
Uğultular doldurduğunda kulağımı usulca gözlerimi açtım. Bilindi hastane kokusu ve beni karşılayan beyaz bir tavan. Hemen ardından yanı başımdaki annem girdi görüş açıma, ardından da başımı usulca oynatma ile duvara yaslanmış olan sevdam ilişti yorgun gözlerime. Gözlerimi açtığımı görünce hemen yanıma geldi.
“Küçüğüm kendini nasıl hissediyorsun, ağrın sızın var mı?” diye sorduğunda diğerleri de başıma toplanmıştı. Ben ise hala ışığa alışmaya çalışıyordum. Tabi başımda hissettiğim keskin sızı da cabasıydı.
“Kızım iyi misin neden cevap vermiyorsun?” diye korkuyla soran annemi daha fazla endişelendirmemek adına güç bela cevap verebildim.
“İyiyim annecim merak etme, sadece başımda ufak bir sızı var hepsi o kadar.” diye onu yanıtladım. Sesim biraz pürüzlü çıkmıştı, bu da aklıma ben ne kadar zamandır uyuyorum sorusunu getirdi.
“Nerdeyse on beş saattir uyuyorsun küçüğüm.” diyen Yalaz ile bir an sesli mi düşündüm acaba diye merak ettim ama hayır sesli düşünmemiştim. Bundan emindim, nerdeyse ama yine de bir an acaba demedim değil.
“Sesli düşünmedin merak etme, sadece artık seni çok iyi tanıyorum.” dediğinde ister istemez utanmıştım. Yanımızda annem var be adam, insan biraz düşünceli olur demek istesem de sessiz kalmayı seçtim.
“Biraz da beni tanısan abicim, hani gözlerime bakıp ne istediğimi anlasan da beni bir saat sana laf anlatmak zorunda bırakmasan. Hep Aslım, hep Aslım, olmuyor ama, kıskanıyorum bak.” diyen ve yüzünde ki sahte kızgınlıkla abisine kızan Balın ile ilgi odağı olmaktan kurtulmuştum. Şimdi herkes ona gülüyordu. Canım arkadaşım yine benim için kendini feda ediyordu.
“Seni ne yapayım kızım ben, git diğer kardeşlerine nazlan birazda.” diye ona kızan sevdiğim ile Balın homurdanırken diğerleri daha çok gülmeye başlamıştı. Bu sırada içeriye doktor ve Yağız girdi. Sahi o ne zaman odadan çıkmıştı, hiç farkına varmamıştım. En son odanın bir köşesinde sessizce beni izliyordu.
“Kendini nasıl hissediyorsun?” diye soran doktor bir yandan da beni muayene ediyordu.
“Başımdaki ufak sızı dışında iyiyim.” diye cevap verdim ona ama gözlerim hala Yağız’ın üzerindeydi. O ise inatla bana bakmamayı sürdürüyordu. Gözleri benden başka her yere değiyor ama bir türlü beni bulmuyordu.
“Durumu nasıl doktor bey?” diye soran annem ile bakışlarımı ondan çekip doktora döndüm.
“Bir şeyi yok merak etmeyin. İsterseniz çıkarabilirsiniz ama on iki saat boyunca uyanık kalması gerekiyor.” dediğinde derin bir nefes aldım. Tamam, hastaneleri severdim ama bir doktor adayı olarak, hasta olarak değil. Hastayken burası katlanılmaz oluyordu.
“Siz merak etmeyin doktor bey o iş bende.” diyen Balın ile gözlerim dehşet ile açıldı. Bu kızı birazcık tanıdıysam o on iki saatin sonunda kesinlikle beni çenesiyle öldürürdü. Ancak şu an bunu dile getirmek intihar ile eş değerdi. Herkes iyi olmama sevinirken benim gözlerim hala bana bakmayan Yağız’a kaydı. Bir sorun vardı bu bariz belliydi ancak diğerlerinin yanında bunu sormak istemiyordum. Sorun her ne ise bunu yalnızken konuşmalıydık, öyle hissediyordum. Bu yüzden ben de dikkatimi diğerlerine vermeye çalıştım.
Sonunda hastaneden çıkıp eve geldiğimizde omzumdan tonlarca yük kalkmış gibi hissetim. Güç bela sevdiceğimi işe annemi ise kafeye gönderdiğimde saat dokuz olmuştu. Ben odamda dinlenirken Balın bana yemek hazırlıyordu. Yağız ise hala aynıydı.
“Sorun ne, neden bana bakmıyorsun? Benimle konuşmuyorsun bile. Bilmeden bir hata mı yaptım?” diye sorduğumda sonunda başını kaldırıp bana baktı. Ancak her zamankinden farklıydı. O gözlerde anlamlandıramadığım bir şeyler vardı. Bakışı bana çok yabancıydı ve soğuk.
“Bize anlatmadığın ne var Aslım? Söylesene hastalığının asıl sebebi ne, ya da insanlara bu denli uzak olmanın sebebi mi demeliyim?” diyen Yağız’ın sesi buz gibiydi. Öğrenmiş olamazdı değil mi, öğrenmesi imkansızdı. Kayıtlar gizliydi. Bende buna güveniyordum.
“Neden bahsettiğini anlamıyorum.” dediğimde başını iki yana salladı. Ardından yerinden doğruldu. Ben ne yaptığını merakla izlerken o yanıma geldi ve cebinden bir telefon çıkardı. Birkaç şeye dokunduktan sonra telefonu bana uzattı. Bu benim telefonumdu. Mesajlar kısmı açıktı ve karşımda bilinmeyen bir numaradan gönderilmiş bir mesaj vardı. Bu mesaj benim için yolun sonunun geldiğini gösteriyordu. Okuduğum satırlardan sonra başımı tekrar Yağız’a çevirdim. O ise yine bana bakmıyordu. Ve ben anladım ki artık benim için her şey bitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Gölgesinde
RomanceÇocuk olmak yerine anne olmuş bir kadın, annesiyle arasında sadece on üç yaş olan ve bu yüzden çocukluğu cehennem gibi geçen, kendini yabancılardan soyutlayan bir kız, abisinin günahlarının yükünü omuzlarında ve yüreğinde taşıyan bir adam bir amca v...