2

393 273 73
                                    

        Bir meteor... Görkemli Andara*. Sinan'dan çok önce Dünya'ya düşmüş bir parça. Uzayda birçok meteora çarpmış, yıldızların yörüngesinden geçmiş ama muntazam hızıyla hiçbirine kapılıp gitmemiş. Çarptığı ve geçtiği her yerden değişik maddeler toplamış. Volkanik dönemi yaşayan, depremlerin yeri parçaladığı Dünya'nın atmosferine girerken, önce yanmanın etkisiyle kızıla dönmüş, yeryüzüne inince de soğumuş, mavi parıltılar saçmış.

***

        Henüz ben küçükken ailem ile Agrianos adlı küçük bir köyde yaşardık. İnsanları çok renkliydi. Herkes birbirinin akrabasıydı. Çocuklar her gün dışarı çıkar ve oyun oynardı, erkekler yedi yaşından sonra tarlada çalışır, kızlar ise ev işi yapardı. Herkes haftanın yedi günü çalışırdı. Otuz ev vardı ve her birinde yaklaşık altı kişi vardı.

 Otuz ev vardı ve her birinde yaklaşık altı kişi vardı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

        Hava kuraktı. Küçük bahçelerimiz dışında yeşil alan azdı. Evler birbirine çok yakındı. Yerler ve evler bej rengiyle uyumluydu. Sıcak hepimizi kavururdu. Ama en eğlenceli dönem bahardı.

        Ailem köydeki çok mutlu aileler arasındaydı. Annemin müthiş bir çalışma tutkusu vardı. Evin güzelliği ve bizim rahatlığımız için her gün toz alır, yemekleri tam zamanında hazır eder, her şeyi yerli yerine koyar ve aile içinde sorun çıkarsa güzelce hallederdi. Ama bazen çok çalışınca kendinden geçiyor ve ani patlamalar yaşıyordu. Yine de her geçen sene kendini geliştiriyordu.

        Babam sabahları güneş doğmadan çıkar ve akşam güneş batarken eve gelirdi. Bu süreçte köyde bulunan tek tarlada çalışırdı. Eve gelince genelde sinirli olur, akşam yemeğine sert otururdu. Tabii bu siniri yatana kadar dinerdi.

        Bir kız bir de erkek kardeşimle ailenin sorunlarını paylaşırdık. Bu paylaşma da sorunlu bir paylaşmaydı. Üçümüz de adil olmaz ve ikide bir sorun çıkarırdık. Bu da problemlerin büyük bir bölümüydü. Ablam ve ben on yaşından küçüktük. Abim de onu geçkindi.

        Babam birbirimizle sık sık oynayışımıza ve tarlaya gitmeyişimize şaşırırdı. Bir gün eve geldiğinde böyle bir durum oldu. Oyunlarımıza sabır gösterdi.

        Güneşten kızarmış yüzünü sağa sola salladı. Sonra annem geldi. "Hoşgeldin, Abdul, ben hallederim onları." Babam sofraya oturup heykel gibi bizi bekledi. Bir baba olarak çok sabırlıydı.

        Sofraya oturunca hemen atışmaya başladık. Yemekleri paylaşamadık. Susunca babam bir konuşma yapmak için derin bir nefes aldı. Abim Armen'e kızacağını anladım. Onun gözünde bir büyük olarak olgun olmalıydı.

        "Çok yaramazsınız! Bu nedenle asıl yapmanız gerekeni kaçırıyorsunuz. Ayrıca çok sabırsızsınız, paylaşmayı sevmiyorsunuz. Bu özellikler sizi en tepeye çıkartır. Siz bunu değerlendirmiyorsunuz! Kendi aranızda yaptıklarınızı diğer insanlara da yapacaksınız."

       "Abdul, oyun oynamaları çok normal. " diye araya girdi annem. "Tarlaya gitmeyi sevmiyorlar. Onlara oyunu bırakmalarını söyleme."

        Babam eliyle geçiştirdi. "Başka şekilde olmaz. Oyun akıllarını başından almış."

        Armen başını eğdi çünkü bundan sonraki sözlerin kendisine olacağını tahmin etti.

        Ama o bir şey demedi.

        Aklım karıştı. O yaşımda sabrın ne olduğunu anlamıyordum. İçimde biriken sorulara dayanamayıp sordum.

       "Baba, neden bize sabırsız diyorsun? Ne yaptık ki?"

        Yemeyi kesti. Şimdi sadece bana bakıyor ama kızmıyordu çünkü en küçükleriydim. Anlamamam normaldi.

        Eğildi. "Bak Arman**; paylaşamamanın, sinirlenmenin, bekleyememenin altında ne yatar?"

        Bilmiyorum diye kafa salladım.

        "Sabırsızlık. Sinirlenen insan, sinirlendiği şeye sabır gösteremiyor demektir. Bekleyemeyen insan da bekleyemediği şeye sabır gösteremiyordur. Paylaşamayan insan ise paylaşmayı göze alamadığı için paylaşmaya sabır gösteremiyordur."

        Bu dolaylı düşünceye karşı hayrete düştüm. Basit ama akla kolay gelmeyen bir düşünceydi. İnsan büyüyünce böyle mi düşünüyordu? Hepsi yaşa mı bağlıydı peki? Bu bana mantıksız geliyordu. Ama nedenini bir türlü anlayamadım. O günlerde bu konu kafamı çok karıştırdı...

* Medya: Elestial Sapphire Andara.     

** Tarihi kaynaklarda Mimar Sinan'ın Ermeni ya da Rum olduğu geçer. Kitapta Ermeni olarak alınıp ona göre isim konulmuştur. 

Yazılmış Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin