18

150 147 6
                                    

         "Sonra ne oldu?"

        "Eve geri döndüm." dedim. "Çok yorucu bir yıl geçti sanki."

        Kafasını kaşıyıp deftere baktı. "Şimdi ne yazacağım?"

        Düşündüm. "Belgrad seferinde olduğumu yaz..."

        Deftere kısa bir şeyler yazıp bana döndü. "Başka ilginç ne oldu?"

        Çenemi tuttum. "Hoşlanmadığım bir şey oldu, sonuna gelene dek."

+++

        Eve geldiğimde bayağı yorgun olduğumu fark ettim. Komşular uğramamı talep etti. Bunu sevmemin nedeni yanlarındaki çocuklardı. Bana eski günlerimi hatırlatıyordu.

       Çalışmamın başına geçtim. Bir sürü ev isteği vardı. Çoğu da betondu. Başımı hiç kaldırmadım, ta ki aklıma rüyam gelene kadar...

        Bir rüya olsa da, birçok şey öğrenmişim gibi geliyordu. Rüyada hissettiğim gibi hissetmiyordum ayrıca. Her zamanki Sinan'dım. Orada böyle olsaydım, o hataları yapmazdım. O bir rüyaydı, sadece bir rüya...

        Bunu nasıl diyebilirdim? Geçmişi düşününce de rüyaymış gibi gözümün önünden geçmiyor muydu? Sanki gerçekle rüya aynı şeymiş gibi... Yoksa gördüğümüz rüyalar gerçek miydi?

        Uyumam gerektiğini düşünüp çalışmayı bıraktım. Yarın sabah erken uyanıp devam etsem iyi olacaktı.

        Oturmaktan her yerim ağrıdı. Yatağın içinde gerindim ve derin bir uykuya daldım.

***

        Aniden çamurun içine düştüm. Gözümü sildim ve bembeyaz giysime bulanmış çamuru silmeye çalıştım.

        Kahverengi lekelere bulanmış giysimi temizlemeyi bırakıp çevreme baktım. Her yer koca çınar ağaçlarıyla doluydu. Papatyalar, güller, orkideler her yerde rengarenk açmıştı. Bir tek benim düştüğüm yer çamurdu. Tam tepede iki tane güneş vardı.

        Elimi alnıma vurdum. "Allah'ım, garip bir rüyaya dalmış olmayayım..."

        Arkamdan biri seslendi. "Hey! Sen kimsin?"

        Bu bir periydi! İpincecik sesiyle beni azarlar gibi konuşuyordu. "Seni hiç burada görmedim. Yabancı mısın, yoksa soyguncu mu?"

        Alnımdaki teri sildim. "Sadece bu çamura düştüğümü hatırlıyorum. Yani soyguncu filan değilim."

        Şüpheci bir bakış attı. "Ohh! Anlıyorum... Sen şekil değiştiren kuzgunsun! Çamura düştüğünü hatırladığına göre tam inerken değişmişsin. Bayanlar, şu kuzgunu yakalayalım! Prens buna bayılacak."

        Arkamı döndüğüm gibi kaçtım. Çok hızlılardı, ancak manevra yaparak kurtulabildim. Yarım on* kadar koşunca ani sapıp bir ağaç kovuğuna saklandım. İzimi kaybettiler.

        "Pıssst!"

        Sesin geldiği yere döndüm. Çalılığın arasında bir tilki vardı. "Beni takip et. Güvenli bir yer biliyorum."

        "Sana neden güveneyim?"

        "Çünkü eninde sonunda seni bulacaklar."

        Perilerin gittiği tarafa baktım. Bu hızla aramaya devam ederlerse tilki haklı çıkacaktı.

Yazılmış Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin