Garip hissediyordum. Daha... farklı bir ortamdı.
Geldiğim yeri hemen anlamadım. Kalabalık çarşılar, eski evler ve yolların ortasında taşlar vardı. Bu manzara birçok yeri andırıyordu. Yaklaştıkça giysilerinden çıkardım...
"Yunanlar."
Dolaşanlar arasında perişan, durumu iyi ve zengin giyimliler vardı. Kendime bakınca resmen tek çarşaf vardı. Utandım. Geldiğim yerden dolayı üstümün açık olmasına alışık değildim. Kalabalığın arasına karıştım.
Uzakta mermer tapınakları ve duaya giden grupları gördüm. Sütunlar öyle yüksekti ki, yarım deniz fersahı* uzaktan gözüme dört rod** gibi geliyordu. Bunların bir kısmı bin beş yüz yıl kadar ayakta kalacaktı. Fakat o an başka şeylerle ilgilenmem gerekiyordu.
Nereye bakacağımı şaşırdım. Herkes üzerine beyaz çarşaf geçirmiş, gözümde birbirine karışıyordu.
Ama asıl karışıklık şimdi başlıyordu.
Küçük bir grup aralarında tartışıyordu. Biri öfkeden sesini yükseltti. "Yeter artık! Üst sınıfların zulmünden bezdim. Daha çok çalışıyoruz, daha az para alıyoruz."
Çevresinde toplanmaya başladılar. Zengin giyimliler uzaktan baktı.
"Sırf soylu doğdukları için refahlar. Canımızı çıkardıkça çıkardılar. Haksız yere hak sahibiler. Bizden hiçbir farkları yok!"
Kalabalık bağırmaya başladı. Adam konuştukça gürültü arttı. Kısa sürede izdiham oldu. Öfkeden kudurdular. Ben uzaklaşırken başkaları da gruba katıldı. Bir saat içinde bine yakın kişi toplandı. Zenginleri ayak altında eziyor, giysilerini paramparça ediyor, para pulunu çalıyorlardı. Bu sırada kentin yanındaki tepeye çıktım. Uzaktan olanları seyrettim. Çok şaşkındım. Daha kötü şeyler olmuştu: Katliam. Olay tüm kente yayıldı. Buradan bile havaya oluk oluk kan sıçradığı görülüyordu. Daha fazla bakamadım. Uzaklaştıkça uzaklaştım...
Birden önüme yıldırım düştü. Aşağıya yuvarlandım. Kalabalık şimdi öfkeden değil, korkudan bağırıyordu. Göğü kara bulutlar sarmış, denizde dalgalar yükselmiş, yerden mızraklar fırlamış, ağaçlar alev almıştı. Herkes kaçarken yüksek sesle dua ediyordu.
Gözlerime inanamadım. Gideceğim yeri şaşırdım. İnsanlar fırtınaya kapılıyor ama bana bir şey olmuyordu.
Fırtınadan kaçarken diğerleri itti. Tek dertleri kendilerini kurtarmaktı. İtişleri yüzünden geride kalmış, hortum eşiğe gelmişti. Ağaçların birçoğu kül olmuştu, yangın devam ediyordu. Alevler önümü kesti. Deniz dalgalarını aleve düşürüyor, yine sönmüyordu. İki arşın*** mızraklar yerden aniden çıkıyordu. Her yerden çıkmaya devam ediyordu. Korkudan düşünmeden koştum. Uzamış saçlarım yüzümü kapadı. Önümü göremez hâlde denize koştum. Büyük bir dalga beni aldı, boy ölçüşülmez denize bıraktı...
***
"Umarım uyanmışımdır." diye düşündüm. "Bu korkunç rüyada daha neler olacağını bilemiyorum."
Başımda bir çuval vardı. İki kişi kollarımdan tutmuş beni götürüyordu. Boyları kısaydı. Keskin sancılarımdan yaralı olduğumu anladım. Yürüyemiyordum. "Haydi!" dedi biri. "Devam et. Geldik sayılır."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yazılmış Zaman
Science FictionKimsenin hikayesi rastgele başlamaz. Hepsinin tutunduğu, var olduğu bir yer vardır. Hepsi birbirine girebilir, evrenin kanunları değişebilir ve hiçbir şey düşündüğümüz gibi olmayabilir. Karşınızda Paralel Evrenler Teorisi!.. Ve hiçb...