7

234 223 39
                                    

        Mektebe gelince içime büyük bir korku düştü.

        Mektepte eğitim vardı. Demek her an yeni öğrenci gelebilirdi. Ama o an düşündüğüm şey bu değildi.

        Bu nasıl bir eğitimdi!.. Öğrenciler birbirini dövüyordu. Hem de gecenin bu saatinde. Yüzleri mosmordu ama bırakmıyorlardı.

        Hocalardan biri "Durun!" dedi. Dövüşü bıraktılar ve düzgün bir sıraya girdiler.

        Hoca, "Bu dövüşenler daha önce kavga etmişti. Onlara gerçek kavgayı göstermek için bunu yapıyorduk. Umarım siz bunu yaşamak zorunda kalmazsınız." Biz derin nefes alırken o, "İçeri geçin. Kayıt masaları orada." dedi.*

        İçimden bir ses buraya alışmanın zor olacağını söylüyordu.

***

        İçeri girerken diğer öğrenciler kavgaya devam etti. Burası geniş, İslâm'ı andıran Arapça yazılarla süslü duvarları olan bir yerdi. Ortada birkaç masa vardı. Sırayla kayıtlar başladı.

        Anlaşılan tek sıkılan ben değildim, kaydı yapan görevliler de aynıydı. Elleri bembeyazdı.

        Görevli hata yapmamak için bilgileri asıl belgeye geçirmedi. Yoksa yedek belge olduğunu hiç sanmıyorum.

        "Adın nedir?"

        "Abdulrahman oğlu Arman."

        "Başka ismin var mı?"

        "Yok."

        "O zaman artık senin adın... Sinaneddin Yusuf."

        En azından okuma yazma biliyordum. Babam köyümüze Bursa'dan gelmişti. Babamın isteği üzerine dedesi ona Osmanlıca öğretmiş. O müsvette kağıdına yazarken ismime baktım.

        Okuma bilsem de, yazısı hızlı yazmaktan okunmuyordu.

        "Doğum tarihin nedir?"

        "14 Cemaziyelevvel 894."**

        "Nerede doğdun?"

        "Kayseri, Ağırnas."

        Soru yağmuru ve kilo-boy ölçme bitince gösterdiği yere gittim. Bana eğitim için özel kıyafet verdi.

        Yatakhanede çoktan iş işten geçmişti. Yüksek sesle şaka yapıyor, ranzalarda yastık savaşı yapıyorlardı.

        Bir yatak buldum ve giysimi komodinin çekmecesine koydum. Götürülmeden önce aldığım resmimi de yastık altına koydum.

        Gençler yarım saat atıştıktan sonra uzun boylu bir adam geldi. Kapıyı açtı. Yastık savaşı sona erdi. Çünkü cezası falakaydı!

        "Ayağa kalkın!!!" Hemen yan yana dizildik.

        Bu adam otuz yaşlarındaydı ve bakışı sertti. Yeşil giysiler içindeydi. Öğretmen yeniçeri olduğunu gösteren kısa ceketi vardı. Yanında gerçek silah taşıyordu. Tüfeği ve üstünde Osmanlıca yazan eğri, gösterişli bir kılıcı vardı.

        Dikkatimi en çok çeken şey, fazla kaslı olmasıydı. Öyle ki kıyafetleri her an yırtılabilirdi. Esmer teni güneşten yanmış güreşçininki gibiydi.

        Hepimize göz gezdirdi. Yavaş yavaş önümüzden geçti. "Hoşgeldiniz, beyler." dedi. Ciddiyeti, normal bir çocuk olmadığımız hissini uyandırıyordu.

Yazılmış Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin