34

89 95 0
                                    

        Uyanmaya çalışmak can sıkıcıdır. Gecelere kadar çalışınca uyumak en çok yapmak istenilen hobi oluyor.

        Kaliptus'un ne kadar etkileyici olduğunu anlamıştım. Nüfuz ettiği hem rüya, hem gerçek hayattı. Ne olduğunu rüyamda öğrenmem daha garipti. Keşke hakkında daha fazla bilgi edinebilseydim!.. Ne kadar çok şey biliyor olsam da, nasıl olduğunu hâlâ kavramış değildim.

        Ve bir sefer daha! Bir yıl sonra hazırlıklara başlandı. Macaristan'ın güney ve orta kısımları elimize geçti. Budin ve Peşte, Budin Eyaleti olarak düzenlendi. Bir de prenslik kuruldu, o da Erdel'de* Osmanlılar'a bağlıydı.

        Osmanlı genişlemeye devam ediyordu. Genişledikçe daha sorumlu hissediyordu sanki, taşıyacak gücümüz kalmayacak diye korktum artık. Tek bir kişinin koca devleti nasıl yöneteceğini tarttım kafamda. Sorunlar, konuşacak meseleler artıyordu. Bu yoğunlukta bir şey kaçırsa neler gelirdi başımıza! Hepimizin huzuru kaçardı; dağılır, başka devletlerin gücüne maruz kalırdık. Bense canı yanan değersiz bir kul olmaktan başka bir şey yapamıyordum. Ancak onlara bina yapıyorum, o kadar. Buradaki tek isteğim, onlara yardım etmek. Savaşları, gittiğim seferleri, rüyalarımı ve Mihrümah Sultan'ı düşündükçe sessizleştim, az konuşur oldum. Bu daha iyiydi.

        Barbaros'u ziyaretimde biraz hastaydı. Seferimden iki yıl sonraydı. "Ooo merhaba paşam!" dedi. "Dere dümen eksik olmuyor sende."

        Hızır Reis aklına ne gelirse söylerdi. Tabii padişahın yanında yapmıyordu. Beni karşısına aldı. "Bu sefer Doria elimden kaçamayacak. Hünkârımın ayaklarına kadar getireceğim onu! Sonra padişah izin verirse ellerimle boğup dilim dilim edeceğim. Bak görürsün, paşa, sana da faydası olacak!"

        Gülümsemeye çalıştım. "Evet, şey... Bana sorarsan, kellesini almalısın."

        Başını hızla iki yana salladı. "Ben öyle hırçın değilim. Sadece zorunlu olduğum zaman yaparım. Kelle almaktan daha kötü ceza yok."

        "Bana da öyle gelirdi." dedim. "Ama onu acı çektirmeden öldürmüş oluyorsun, direkt gittiği için. Bence en hafif ceza."

        Yüzü buruştu. "Haklısın." dedi tereddütle. "Yine de fikrim değişmedi."

        "Nasıl hissediyorsun kendini?"

        "Öfkeliyim! Doria'yı parçalarken ne hissedeceğim başka?"

        "Onu demek istemedim."

        Geç anladı. "Haa!" dedi. "Ehh. İlerledikçe ilerliyor. Daha iyi olamazdım."

        Gülümsedi. İçinde büyüyen canavara rağmen mutluydu. Gülümseyerek karşılık verdim.

        Karnına vurdu ve onunla konuştu. "Hadi hasmına merhaba de, seni pis şeytan!" 

        "Umarım geçer gider, paşam." dedim. "Her şeyin çaresi vardır, hiçbir şey imkânsız değildir."

        Ciddileşti. "Hayır, kardeşim." dedi. "Çare hep geçerli olsaydı, şu an geçmişten hâlâ yaşayan olurdu. Ölüme çare bulan var mı? Ona karşı koymak mümkün mü? Ne kadar uğraşırsan uğraş, doğanın kanununu değiştiremezsin. Çünkü bir gün insan ömrü uzarsa, geçmişte yaşayan insanlara haksızlık olur. Onların uzun yaşamaya hakkı yok mu?.. Bence biraz daha düşünmeliyiz."

        Başımı eğdim, gerçek hayatta öyleydi ya, neredeyse unutmuşum. "Sana çok şey borçluyum, paşam." dedim.

        "Senin için ne yaptım ki? Aynı bölgede bile çalışmıyoruz."

        "Devletimizi kurtardın, insanlara huzur getirdin. Dış gücümüzü güçlendirdin. Beni motive ettin. Cesareti, egemenliği gösterdin. Sen olmasaydın belki kimseye yardım edemezdim."

        Dondu kaldı. Karnındakine vurmak isteyen eli hareketsiz kaldı. "Ben de senin gibi olmak isterdim." dedi. 

        Şaşırdım. Barbaros gibi bir kaptan neden benim gibi olmak istesindi?

        "Senin gibi masa başında işi yürütmekten daha rahat bir şey bilmiyorum. Denizlerdeki tek amacım, benim gibilerini ailelerinden ayıran kötü yürekli denizcileri alt etmek, bir de, abimin adına öç almak!"

        Dayanamadım, sarıldım. Sımsıkı, sevgiyle yaptım bunu. O acıyı hissediyordum. Ama onun için hiçbir şey yapamıyordum. Ayrılınca, "Teşekkür ederim." dedim, daha rahatsız etmeden evin yolunu tuttum.

***

        Üç yıl geçti. Ne olduğunu anlamadan, Hızır Reis yatağa düştü. Her geçen gün karnındakine daha düşmanca tavır takınıyordu. Her geçen gün yavaşladı, durdu...

        Osmanlı, bir kişinin ölümünü daha yaşamıştı. Benim için çok önemli biriydi. Sana bahsetmedim ama Sai, çalışırken aklıma en çok gelenlerdendi o. Tabutu, önceden kendisi için yaptığım türbeye götürüldü. Kaputan Paşa, soyumuzun kalbinde hep bir kurtarıcı olarak kalacaktı.


* Transilvanya. 

Yazılmış Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin