52

54 67 0
                                    

        Hiç beklemediğim bir anda, kendimi Mihrümah'ın yanında buldum.

        Mavi ışık yine gözlerimi kamaştırarak görüşümü değiştirdi. Ruhumu alıp başka diyarlara götürdü.

        Mihrümah'ın evi... Kaliptus'umun saklı olduğu yer. İçimden bir his beni içeri girmem için zorluyordu. Yavaş adımlarla girerek, gelecek mi diye baktım. Kimse yoktu. Arama vakti gelmişti.

        Bütün kutuları, dolapları, mobilyaların altını yokladım. Tam burada derken bomboş gördüm. Onu bulmalıydım. Neden bilmiyordum ama onu ele geçirmek zorundaydım.

        "Sinan abi!"

        Sıçradım. Hızla ayağa kalktım. "Ne yapıyorsun?" dedi gülerek.

        "Asıl sen ne yapıyorsun? Taşımı çalarak ne halt ettiğini söyler misin?"

        "Onu çalmadım!" dedi.

        "Çalmadın, ha! Yıllardır geri gelsin diye bekliyorum ve onu çalabilecek senden başka kimse göremiyorum!"

        "Ona ihtiyacım vardı."

        "Yani çaldın."

        "Hayır!" dedi. "Senden almadım... Sen evden çıktıktan sonra pencereden biri girdi. Özür dilerim ama tabaklarından birkaçını başına geçirdim. Bayılınca cebinden taş düştü. Onu alınca da buraya geri geldiğimi gördüm. Ama bu taşı senden uzaklaştırmaya çalışmam da bir gerçek."

        "Nasıl yani?"

        "İzin ver... Çok ciddi bir sorunun ortasındayız."

        "O zaman bir an önce anlat. Beklemekten sıkıldım."

        "Tamam." dedi. Koltuğu gösterdi. Yan yana oturduk. İkimizin de elleri titriyordu. Sanırım ben de o da taşı düşünüyorduk. "Her şeyi, her gün gördüğüm rüyalardan biliyorum. Sürekli seni görüyorum. Ama ilk olağanüstü rüyam, senden çok önce meydana gelen doğal bir olayla başladı."

        Cebinden taşı çıkardı. Almak için elimi uzattım ama geri çekti. "Neden vermiyorsun? Kaliptus bana ait!"

        "Bu senin değil." dedi. "Ayrıca bunun adı Andara. Kaliptus ne biçim ad!"

        "Yunanlar öyle diyor. Zeus dedi."

        "O öyle diyor. Neyse... Milyonlarca yıl önce, volkanik dönemde, dünyaya bir gök taşı düştü. Poseidon'un dediği gibi, birçok doğal felaketle dünyanın her yerine yayıldı. Fakat sürüklenme nedeniyle yer altına ve sulara karıştı. Sen de Nil Nehri'nde onu buldun. Daha büyüktü. Ancak yuttuğunda bir kısmı kanına karıştı. Bu kadar oldu."

        Neredeyse avcundan küçüktü. "Macar Ovası'nda kustun, hatırlıyor musun? Hatta Kemal çadırın yanına kustuğun için uzun uzun söylendi."

        "Biliyorum." dedim. "Hatırlamasam daha iyi."

        "Hayır, hatırlamalısın. Geçmiş beynimizde bir ders olarak kalır. Gereksiz gibi görsen de düşün. Yeter ki fazla olmasın. Geçmişi ders çıkarmak için hatırlarsın. Kötü olaylar aklına geldi mi moralini bozar. Yapına oturur. Onun için anını doğru yaşamaya bak."

        Kafa salladım. "Tamam." dedim.

        "Olimpos'ta konuştuğunuz birçok şey doğru. Taşın çok yan etkisi var. Bir beyin hastalığına yol açıyor. Nöronların kontrolden çıkıyor. Beynin öyle bir oluyor ki ölümün ucuna geliyorsun."

Yazılmış Zaman Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin